Bir sabah bağırışlarla uyandım. Uyku sersemi, dört yataklı kerpiç kulübeden dışarı fırladım. Tabur karargâhının önündeki küçük meydanda bir binbaşı bir eri dövüyordu. Binbaşı bir tokat atıyordu, er tokadın şiddetiyle bir adım geri gidiyordu, binbaşı bir adım yaklaşıp bir tane daha vuruyordu, er gene bir adım geri gidiyordu, tokat tokat küçük meydanın etrafında dönüyorlardı. Binbaşı her tokattan sonra bağırarak soruyordu: Er bağırarak cevap veriyordu: Binbaşı yorulana kadar dövdü eri, iyice yorulunca daha fazla "iyilik" yapmaktan vazgeçti, ağzı burnu kan içinde kalan çocuğu arkadaşları revire taşıdı. O sınır taburunda gördüğüm vahşet pek unutulur bir sahne değildi ama yaşadığım ülkede "devletin vatandaşlarını" o vatandaşların iyiliği için dövmesi bir gelenek olarak hiç bitmeden sürdüğü için o sahne de hep aynı canlılığı ile kaldı zihnimde. Yıllarca bu ülkede yaşayan hemen hemen herkesi "onların iyiliği için" döven CHP'lileri, bu sefer de CHP'lilerin iyiliği için dövdüler Ankara'da. Hipodromda "devlet törenleri varken" CHP'lilerin sokakta kendi başlarına yürümek istemeleri "mutlaka cezalandırılması" gereken bir şeydi devlete göre. Hipodromda eskiden CHP'lilerle generalleri tören yapardı şimdi AKP'lilerle generalleri tören yapıyor. Törene katılmayanları da "kendi iyilikleri" için dövüyorlar. Gücü eline geçiren, devletin başına geçen öbürlerini dövüyor. Gene dua edelim ki Başbakan, CHP liderini Ulus Meydanı'nda "ben seni kimin iyiliği için dövüyorum" diye bağıra bağıra bizzat dövmedi. Dövmek istiyormuş gibi bir hâli var çünkü. Sadece CHP liderini değil, onun lafını dinlemeyen herkesi bir iyice sopalayacakmış gibi konuşup dolaşıyor. Cumhurbaşkanı Gül'e de Ulus civarında dolaşmamasını tavsiye ederim çünkü anlaşılan o da "kendi iyiliği için sopalanması gerekenler" listesine kaydedildi. Gül'ün günahı büyük çünkü. Ankara Valisi'ne "gerginlik yaratmayın" demiş, kalabalıkların yürümesine engel olmak için kurulan barikatların kaldırılmasını söylemiş. Hiç olacak şey mi? Devletin vatandaşları dövmesine Cumhurbaşkanı ne karışır? O, Başbakan'ın işi. Zaten Başbakan da "Barikatların kaldırılmasını ben emretmedim, Cumhurbaşkanı'nın da emrettiğini sanmam, burada iki başlı yönetim olmaz" diyor. Başbakan dövmek isterken buna engel olmak büyük bir suç elbette. Sizi bilmem ama ben bir başbakanın "gerginliğin devamını ve oradakilerin dövülmesini ben istiyordum" dediğini pek duymadım, yeryüzünde bir örneği var mı bilmiyorum. Genellikle başbakanlar gerginliği yatıştırmak ister, bizim başbakan gerginliği arttırmak istiyor. Açıkça da söylüyor. Niye peki? Neden Başbakan böyle dayaklı dövüşlü bir gerginlik istiyor? Elbette bizim iyiliğimiz için ama başka bir sebebi de var mı acaba? Bu kadar açıkça "barikatları ve dayağı" savunmasına, bu dayağı önleyen Cumhurbaşkanı'na kızmasına bakılırsa, bu sertlikten siyasi bir fayda umuyor olması lazım. Nedir o fayda? Cumhuriyet Bayramı'nı "meydan savaşına" çevirmek bir iktidar partisine ne kazandırır? AKP seçmeni böyle görüntülerden çok mu hoşnut? Başbakan dövdükçe oyu mu artıyor? AKP'nin yaptırdığı o gizli kamuoyu yoklamalarında bir de "dayak" sorusu mu var, "bizden olmayanları dövelim mi" diye mi soruyorlar, AKP'li kamuoyu da "dövelim anasını satayım" mı diyor? AKP'liler, "cennetten çıkma dayağın" hepimizi cennete götüreceğine mi inanıyor? Böylesine sertleşmenin, "ben daha da sert davranacağım" diye bağırmanın, ülkeyi her gün biraz daha germenin bir faydası olduğuna AKP yönetiminin inandığı açık. Belki de böyle her istediğini dövebilmek "işte biz de devlet olduk" güvenini pekiştiriyordur. Meğer devlet olmak, dövmek isterlermiş. Dayak yiyenler, "birliği bozmuşlar", Başbakan'ın yanında durmamışlar. Eee, "onların iyiliği için" onları biraz pataklamak gerekiyor tabii, geleneğimiz böyle, birliği bozan sopayı yer, her şeyin başı birlik beraberlik çünkü. O eri döven binbaşı mı? Onu "sinirleri bozuk" olduğu için bir sabah alıp hastaneye götürdüler, bir daha görmedik. |