Tarih: 13.02.2015 10:37

BARDAĞIN YARISI NEDEN DOLU, DİĞER YARISI NEDEN BOŞ?

Facebook Twitter Linked-in

Düne kadar kerih gördükleri ideoloji ve yönetim biçimlerini sahiplenircesine ikide bir bardağın dolu tarafını gösterenler de bana göre "ensesine vur ağzındaki lokmayı al ve bir lokma bir hırka" prensibini va'z eden ama bir yandan da aynen şimdikiler gibi deveyi havuduyla götüren kapitalist zihniyet sahipleridir.
Adetleri olduğu vecihle birileri, mevcut iktidarın eylemlerini merkeze koyarak sürekli bardağın dolu tarafına baktırıp, geri kalan niye boş diye sordurmuyorlar.
İşlerine gelmiyor, işin içinde o boş tarafı doldurma zahmeti var çünkü.
Ve bu iş artık kadir kıymet bilmekten, değer atfetmekten çıktı, adeta iktidarı ve başındakileri kutsama, yüceltme ameliyesine döndürüldü…
Ayrıca bardağın dolu dedikleri tarafı dolduran şeyler gerçekte nelerdir, nelerin karşılığıdır; helal midir, içinde zehir var mıdır, sarhoş edici midir, uyutmak ve avutmak için midir gibi soruların gündeme gelmesinden de hoşlanmazlar. Öyle ya, ona değdi, buna değmedi diye meşrulaştırıp tüketmek kolaycılığı varken sorgulamak niye?
Şunun altını çizelim: Her şeye kadir bir devlet, bir iktidar beklentisi derdinde değiliz. İnsanın ve onda içkin olan kötülüğün olduğu her yerde her daim problem olacaktır. Böyle bir ideali hem abes hem de bir ütopya olarak görürüm. İma ettiğim şey, zaaflarla malul olunsa da Müslüman muhayyileşince İslami referanslarla ve bu çerçevede gelişen istişarelerle gelişmesini umduğumuz bir siyasal, bir sosyal ve bir ekonomik, bir ahlaki yapılanmadır.
Laik demokratik referanslarla, liberalizmin sınırsız özgürlüğüyle, kapitalizmin sınırsız tüketim baskısıyla inşa edilmiş bir toplumsallaşma öngörüsü veya beklentisi de şahsen bana göre olması gereken değildir.
Ama ne yazıktır ki içinde yaşadığımız süreçte neyin esas alındığı da ortadadır.
Düne kadar kerih gördükleri ideoloji ve yönetim biçimlerini sahiplenircesine ikide bir bardağın dolu tarafını gösterenler de bana göre "ensesine vur ağzındaki lokmayı al ve bir lokma bir hırka" prensibini va'z eden ama bir yandan da aynen şimdikiler gibi deveyi havuduyla götüren kapitalist zihniyet sahipleridir. Tabii ki bunu önümüze koyanlar da 19 yy'ın aydını olarak görülenler gibi kompleksif tavırlarla yine batı düşüncesini esas alanlar, kendi tarihimize bakalım denildiğinde de anakronizmi gelip önümüze koyanlar yani hayata tuzu kuru olanlar mantalitesince bakanlardır.
Ha, şunu da söyleyeyim, bütün bunları seslendirmek aynen mazoşistlerin yaptığı gibi sürekli gerilim istemek veya gerilimden beslenmeye davetiye çıkarmak değildir. Ama hadi beni boş verin, bir dünya düşün adamlarının yapması gereken de var olanla yetinmek, polyannacılık oynamak değil, aksine yaşanan süreçteki ama düşünsel ama ameli aksaklıklara yani bardağın boş tarafına biteviye dikkat çekmek, dolu tarafı da dahil her şeyin daha iyi olması için eleştirilerde bulunmaktır.
Böylesi bir çabayı nankörlük veya pesimistlik olarak tanımlamak da haksızlığın dik alasıdır.
Hatırlatırım: Geçmiş, bu bağlamda bedel ödemiş bir dünya düşün ve eylem adamlarıyla doludur ve onların hiç birisi görece rahatlık sağlayan sürece eklemlenmemiş, iktidarlara, sair güçlere yağ çekmemiş, aksine inançları istikametinde mücadele etmeyi kendilerine dert edinmişlerdir.
Bazı dostlar, dikkat çekmeye çalıştığımız istikamette bugün bir vakıa olan toplumsal çözülmelere dair çok önemli tespitlerde bulunuyorlar ama mazur görsünler, bana göre işin siyasal boyutunu ihmal ediyor veya görmezden geliyorlar.
Çünkü sosyal çözülmeler yani toplumsal dengelerin bozulması, ahlaki çöküntüler, ekonomik zafiyetler vs. siyasal baskı ve öngörülerden bağımsız değildir de ondan.
İslamın va'z ettiklerini yok sayarcasına her ne olursa olsun iktidarı ele geçirip iktidarda kalmak, her ne olursa olsun üretmek ve her ne olursa olsun tüketmek arzusu nerelerde zuhur etmiş ve nerelere pompalanmaktadır?
Bu işlerin merkezi ama küresel ama yerel anlamda siyaseti güdüleyenler yani iktidarlar yani onlara yandaş olan güç sahipleri, sermayedarlar yani sermayelerine sermaye katanlar değil midir?
Eğer bütün bu işleyişte bir zaaf var ise ki öyle, neden dikkat çekilmiyor?
Bu bağlamda hatırlatırsak Ortadoğu'nun yeniden dizayn edilmesinin arka planında kapitalizmin yeniden yapılanması olduğunu söyleyen de ben değilim, en meşhurundan siyaset ve sosyal bilimcilerden bazılarıdır.
Biz de onların yalancısıyız sonuçta. "Yok, hayır, artık Müslümanlar da Türkiye'de olsun, Ortadoğu'da olsun sürece bir irade koymuşlardır, Batı Düşüncesi ve hegemonyası iflas etmiştir. Düne kadar mahrum bırakıldığımız birçok şeyi yeniden kazanmış durumdayız. Elimizdeki bardak da bu sebeple doludur" demek D. Cündioğlu'nun da dediği "Şeytanı yok saymak Allah'ı da yok saymaktır." sözünden mülhem dünyayı cennet, Müslümanları da oranın hâkimi olarak görmektir ki eğer böyle ise söylenecek bir söz de kalmamıştır.
Özet olarak demem o ki: Bugün sürece dahil olmaya çalışan cemaatler ve onların akil adamları bardağın dolu dedikleri tarafıyla ve malum kavramlar konusunda kamuoyunu yanıltmasınlar. Geçmişten bugüne yaptıkları budur çünkü…
Aksine, dolu tarafı dolduran şeylerin her birisi ve zemini İslami esaslar bağlamında meşru mudur, boş taraf niye boş diye sorgulasınlar…
.iktibasdergisi.



Orjinal Habere Git
— HABER SONU —