Röportaj: Adil HARMANCI
Oysa özellikle siyasi tutuklular başta olmak üzere yüz binlerce insan, yanı başımızdaki dar hücrelere ve koğuşlara tıkılmış halde, her gün, her gece siyasi, sosyal ve ekonomik istikrarsızlığın birer tutsakları olarak, dışarıdan gelecek olumlu bir sese kulak kabartıyordur.
Başbakan tarafından açıklanan pakete de kulak kabartmışlardır tartışmasız, ancak umduklarını bulamadılar. Herkesin hayali, beklentisi adeta bir başka pakete kaldı.
Sorumluluk alanındaki cezaevlerindeki durumu, tutuklu ve tutuklu ailelerin beklentileri ile paketin yansımalarını Tutuklu ve Hükümlü Yakınları Demokratik Hukuk ve Yardımlaşma Derneği (TUYAD-DER) Başkanı Ahmet Aygün´e sorduk.
KCK tutukluları tarafından yapılan 64 günlük açlık grevi ardından cezaevi yönetimlerinin daha ılımlı olduğunu, ancak iç tüzüğün baskıcı bir sisteme yol açtığını belirten Aygün, sorularımıza şu cevapları verdi:
Dernek olarak ne tür çalışmalar yürütüyorsunuz?
Öncelikle kurumumuzu bu yönden tanıma ve ilgi göstermeniz noktasında teşekkürlerimi belirtmek isterim. Derneğimizin amacı, tutuklu hükümlü ve gözetim altında bulunanların ırk, din, dil, cins ve siyasal görüş ve inanç ayrımı gözetmeksizin yaşamlarını insan onuruna yaraşır koşullar içinde sürdürebilme ve geçmişte uğradıkları haksızlıkların giderilmesi, hukuka ve insan haklarına aykırı uygulamalara karşı mücadele etmektir.
Yine TUHAD FED´e bağlı 10 dernek şubesinden biridir. Ankara, İstanbul, İzmir ve Adana olmak üzere toplam 10 ilde aynı amaçlar doğrultusunda faaliyet yürütmekteyiz.
Dernek olarak olanaklarımız ölçüsünde şu, çalışmaları yürütmekteyiz:
Düşünce ve siyasi faaliyetleri nedeniyle cezalandırılanların hak ve özgürlüklerinin geri verilmesi için demokratik ve barışçıl noktada sivil inisiyatif oluşturarak kamu oyunu ve otoriteyi duyarlı kılmaya çalışarak yaşanan sorunları raporlaştırıp ilgili devlet kurumlarına ve sivil kurumlarla paylaşmaktayız.
Gözaltı ve tutuklamalarda hukuki destek talep edilmesi durumunda, adli ve idari boyutuyla hukuki destek sağlanmakta ve bu noktada son 1 yıl içinde 68 tutuklu ailesinin başvurusu üzerine bunların tamamına her türlü hukuki destek sağlanmış ve halen dosyaları takip edilmektedir. Yine başta anayasa olmak üzere anti demokratik yasalar, düzenlemeler ve uygulamalar üzerinde bilimsel incelemeler ve araştırmalar yaparak bu alandaki gelişmeleri izlemekte, bu yönde hazırladığımız raporları ve alternatif önerileri (Uluslar arası af örgütü, İHD, TİHİV, Akil İnsanlar kom. Parlamento) ve diğer ilgili kurumlarla paylaşmaktayız.
Cezaevlerinde hak ihlalleri noktasında bunların idari ve sosyal nedenlerini bilimsel anlamda tespit edip ilgili kurumlarla ortak çalışmalar yapılmakta ve ihlallerin yaşanmaması için gerekli adli ve idari müdahalenin yapılması noktasında baro, Cum Savcılığı, Adalet Bakanlığı nezdinde gerekli hukuki girişimlerde bulunmaktayız ve yasal takipçisi olmaktayız. Somut bir örnek olarak; 20 Şubat 2013´te Van F tipi Cezaevinde bir grup İnfaz Koruma Memuru 2 tutuklunun darp olayıyla ilgili kurumsal girişimimiz sonucu adli ve idari olarak dava açıldı ve 5 memur görevlerinden alınarak başka yerlere gönderildiler ve adli dava devam ediyor.
SÜRGÜNLER ENGELLENEMİYOR
Adalet Bakanlığı ya da cezaevi yönetimiyle muhataplık düzeyinde ne tür sıkıntılar yaşıyorsunuz?
Şunu belirtmek isterim ki; kurumsal kimliğini kabul ettirmen için önce kurumunun misyon ve rolünü oynaman gerekir. Kurumunu amaç ve misyonunu pratiğinle somutlaştıracaksın, bu diplomasidir, kurumlar arası ilişkidir, vs. Bu noktada Van Cumhuriyet Baş Savcılığı, Cezaevi savcısı, Cezaevi Müdürü, Meclis İnsan Hakları Komisyonu, milletvekilleri, kurumsal ilişkilerimizde muhataplık düzeyinde oturtuldu. Acil ve günlük sorunlar dışında ceza evlerinde bize gelen sorun ve şikayetlerde muhataplarıyla görüşüyoruz. Çözülmediğinde adli ve idari anlamda hukuki sürece başvurumuz oluyor. Tabi bazı sorunlar var ki, devlet politikası olarak halen devam ettiği için bunları da aşamıyoruz.
Ne gibi?
Örneğin sevkler, sürgünler. Fakat muhataplık konusunda sorumlu olduğum 7 il ve 10 ceza evi idaresi ile çok da sorun yaşamıyorum. Sorumlu bulunduğum bütün cezaevlerine avukatla birlikte 2 ayda bir periyodik olarak ziyaretlerimiz devam ediyor. Bu ziyaretlerde sorumlu tutsaklarla, avukat ve cezaevi idaresiyle birlikte görüşüyoruz. Sorun ve şikayetler noktasında talep ve şikayetlerimizi iletiyoruz. Ancak kurumsal olarak yasal anlamda sadece tüzel yapımızdan dolayı ve Türkiye´deki antidemokratik yönetmeliklerden kaynaklı sıkıntılar yaşamaktayız.
CEZAEVİ YÖNETİMLERİ
ŞİMDİ ILIMLI
Sorumluluk alanınızda hangi cezaevleri var, bu cezaevlerinde genel durum nedir?
Sorumluluk alanımızda Van F Tipi, Gürpınar, Rize-Kalkandere L Tipi, Ordu E Tipi, Giresun E Tipi, Samsun-Bafra L Tipi, Samsun Vezirköprü M Tipi, Tokat Merkez L T Tipi Cezaevi var. Ayrıca Tokat Zile F Tipi Cezaevi de yeni açıldı, buna da biz bakacağız. Ancak sorumluluk alanımızda olmazsa da Muş, Giresun, Erzurum başta olmak üzere bütün ceza evlerinde bulunan Van ve ilçelerinde ikamet eden tutsak ailelerinin de her türlü sorumluluğu da bizimdir.
Bu ceza evlerinde genel durumundan şöyle söyleyebiliriz;
Adı üzerinde, ´Zindan´ Hele bir de yatanlar Kürd siyasi tutsaklar, yönetmelik de antidemokratik olunca, insan onuruna yakışmayan ideolojik baskıcı içeriğe sahip olur. Hele bu yönetmelik 12 Eylül faşist rejimden kalma ise bir de. Ancak burada kalan tutsaklar güçlü iradeleri ile her türlü anti demokratik uygulamaya karşı durabiliyorlar. Onların bu dirençlerini ne sevkler, ne sürgünler, ne de ihlaller kırabiliyor. Tabi özellikle büyük açlık grevlerinden sonra cezaevi yönetimlerinin daha ılımlı bir yaklaşım içinde olduğunu da gözlemledik.
İçlerindeki radikal, ırkçı, intikamcı zihniyete sahip bazı infaz memurları ya da idareciler çok da uç yaklaşmıyorlar. Ancak zora düştüklerinde yönetmeliği bir tehdit aracı olarak kullanıyorlar. Buna cezaevi savcıları da dâhildir. Burada arkadaşların yaşamına yönelik ihlaller halen yaşanmaktadır. Yaşanan herhangi bir hak ihlallerine karşı arkadaşlar yasal ve meşru tepkilerini koyunca, daha sonra savcılığa ya da Adalet Bakanlığına yazdıkları dilekçeler ya gönderilmiyor, ya da şikayetlerinden ötürü çeşitli cezalara çarptırılıyor. Bunun için de sevk, sürgün, hücre iletişim, spor, sohbet, ziyaret gibi cezalar da veriliyor.
L Tipi Cezaevlerinde, özellikle Rize-Kalkandere L Tipi Cezaevi´nde, cezaevi inşası sürecinden bu güne kadar arkadaşların kaldığı oda, merdiven altı, yemekhane ve karşısındaki havalandırmada kameralar mevcuttur. Arkadaşların yemeğinden, yatağından, voltasından tutun da banyo çıkışına kadar izleniyor. Bunun insan onur ve hasiyetine yakışır bir tarafı var mıdır?
Neden böyle, sordunuz mu?
Burada tutsağı tecrit ve izole etmek, beyin ve vücudu üzerinde tahribat yaratmak, psikolojik ve bedensel travma yaratma amacı vardır. Zaten F ve L Tipi Cezaevlerinin inşa amacı da budur. Oto kontrolle onları dizayn etme politikası halen uygulanıyor.
Tabii bu uygulama ile tutuklu kendi özgür iradesiyle yürüyemez, konuşamaz, algılayamaz, hatta banyosunu bile yapamaz, yani robotlaştırma vardır. İşte bu gayri ahlaki duruma karşı 13 Eylül´de Rize L Tipi cezaevinde kalan tutsaklar bu uygulamanın ahlaki olmadığını dolayıyla kameraların kaldırılmasını talep ettiler. Ancak cezaevi savcısı ve müdürü bunun Bakanlık tasarrufu olduğunu, yönetmelikte yer aldığını ve bunun ancak Adalet Bakanlığının talimatıyla kaldırılabileceğini belirtmişler. Avukatla yaptığımız görüşmede sorduk, bize de aynı şeyi söylediler.
Bunun üzerine arkadaşlar 25 Eylül´de Adalet Bakanlığına dilekçe yazdılar. Bakanlık İnfaz Kurumu 9. Maddesini gerekçe göstermiş ve kameraları kaldırtmamış. Buna karşı arkadaşlar da meşru müdafaa haklarını kullanarak özel yaşamlarını gözetleyen kameraları kırmışlar. Bunun üzerine idare ve savcılık ´Kamu malına zarar verdikleri´ gerekçesiyle haklarında 2 ila 5 yıl arasında hapis cezası istemiyle disiplin soruşturması açmış. Yani orada Esat Oktay Yıldıran ruhunun yumuşak versiyonu hala mevcuttur.
Ziyarette zorluk çekiliyor mu?
Ziyarete gelen aileler ince aramalardan geçiyor. X-Ray cihazı, detektörle arama, çorap çıkarttırma; yine kimi yerlerde ziyaretçiler gardiyan ve asker nezaretinde tek sıra halinde ziyaret alanına alınmalar. Aynı ziyaret odasında tutsakların ve ailelerin diğer tutsak ya da ailelerin bir biriyle bırakın fiziki teması, sözlü olarak merhabalaşmaları bile yasaktır. Hatta iki tutsak açık görüşte, aynı salonda bulunamıyorlar. Düşünebiliyor musunuz, 100 metre karelik salonda bir tek ziyaretçi görüşüyor.
´KALAMAZ´ RAPORUNA RAĞMEN KALIYOR
Cezaevlerinde ağır hastalar var mı, durumları nedir?
´Ölümcül hasta tutsaklar´ sorununu belki de en hayati bir sorun olarak yaşamaktayız. Hastalıkları heyet raporuyla saptandığı ve ´ceza evinde kalamaz´ raporu verildiği halde Adli Tıp Kurumu Raporu buna engel oluyor. Yine benim sorumlu olduğum ceza evlerinde 33 hasta tutsak mevcuttur. Örneğin bunlardan 63 yaşındaki Hasan Aslan 22 yıldır cezaevindedir. ´Cezaevinde kalamaz´ raporuna rağmen salıverilmemiştir.
Van F Tipi Cezaevinde acil tedavi görmesi gereken, yada ameliyat olması gereken 6 hasta mevcuttur. Bunların yine sağlıklı bir şekilde tedavileri yapılmıyor, ya da tahlil tetkikleri geciktiriliyor. Bir kısmı da kelepçeli muayeneyi ret ettikleri için muayene olmadan geri geliyorlar.
Hastanelerde tedavi ortamı nasıl?
Yüzüncü Yıl Üniversitesi´nde bir ´Hasta Mahkum Koğuşu´ var ki korkunç… Hastane yönetimi, arşiv odasının bir bölümünü mahkum odası olarak tahsis etmişler. Kör odada ışık yok, havalandırma yok! Tutuklu ameliyattan sonra orada nasıl tedavi görecek? Tabi ki tedaviyi de ameliyatı da ret edecek. Yaklaşık bir ay önce Lokman Aslan adına bir tutuklu bize yazmıştı, ´beyin tümörü var, ameliyat olmazsa kör olacak´ diye. Bu arkadaş kör odayı görünce ameliyatı reddetmiş. Tabi bu konuyu ben hastane yönetimiyle de görüştüm. ´Üçlü protokolden´ bile haberi yok. Tutuklu Hükümlü Koğuşu Normal Hasta koğuşuyla aynı olacak´ denilmektedir. Düşüne biliyor musunuz? Kendim tanık oldum, o kör odada nöbet tutan komutan da ortamdan dolayı isyan ediyordu. Nöbet tutamıyor, bizim adımıza hastane yönetimine, ´üçlü protokolü uygulayın´ diyordu.
İşte bütün bunlar, ittihatçı mantığın kendi karşıtlarına nasıl baktığını, özellikle Kürt siyasetçilerine karşı nasıl bir düşmanca hukuk işlettiğini ortaya koyuyor.
...devam edecek.