Mübhematü'l-Kur'an

Prof. Dr. Mehmet Sait Şimşek

YAŞAM 2.03.2020 11:02:12 0
Mübhematü'l-Kur'an
Tarih: 01.01.0001 00:00

Arap dilinde gizli ve kapalı olmak anlamına gelen “mübhem” kelimesi, Kuran’da kendisinden bahsedilip ismi kapalı geçen şahıs, mekân, zaman ve eşya için kullanılır. Çoğulu “mübhemat”tır. Buna göre kendi ismiyle veya ne olduğunu ortaya koyan bir kelimeyle belirtilmeyip bunların yerine insan, melek, cin, hayvan, ağaç yıldız ve şehir için kullanılan zamir, işaret zamirleri, zaman ve mekân isimleri, künye, lakap ve vasıf gibi kapalı kelime ve ifadelerle zikredilen hususlar “mübhematü’l-Kur’an” kapsama girmektedir. Mübhemat daha çok Kur’an kıssalarında yer alırlar.

Bir iki istisna dışında Kur’an kıssaları kısa hikâye türüne yakın tek olaylı kıssalardır. Zira Kur’an bu kıssalarla tarihi bilgi vermeyi, olaylar zinciri ile okuyucunun dikkatini olaylar karmaşasına ve bunların nasıl sonuçlandığına çekerek hoş bir vakit geçirmesini hedeflememektedir. Bunlar üzerinden okuyucuya ibret alacağı bir mesaj vermeyi amaçlamaktadır. Verilen mesajlar daha çok hak-batıl mücadelesi, hak taraftarlarının hayata bakışı ve batıl taraftarlarının hayata bakışı, hak taraftarlarının sabır ve direnci ile batıl ehlinin saldırganlığı ve onların bir delile dayanmaksızın mantıksızca batıl üzerinde direnmeleri gibi konularla ilgilidir. Kıssaların her biri gerçek hayattan alınmış bir sahnedir.

Bu kıssalar üzerinde tahlili ve derinlemesine bir tefekkür cehdine girdiğinizde toplumları anlamada, sosyal olayları tahlil etme konularında ufkunuzu açar..

Kıssalar genelde indirildikleri dönemde vuku bulmuş benzeri ortam ve olaylar üzerine indirilmişlerdir. Bu ise Kur’an’ın hayatla iç içe olduğunu gösterir. Bu nedenle bilahare yapılacak Kur’an tefsirlerinin de hayatla iç içe olması kısaca Kur’an’ın indirilme hedefine uygun olması gerekir. Hayatı ilgilendirmeyen hususlar Kur’an tefsirinde yer almamalıdır.

Bu hususu göz önünde bulunduran bazı âlimler, mübhematu’l-Kuran’ın araştırılmasını ve haklarında kanaat bildirilmesini doğru bulmamışlardır. Mesela, kendisinden sonra yazılan Kur’an ilimlerine dair eser yazanların temel başvuru kitabı kabul ettikleri “el-Burhan fi Ulûmi’l-Kur’an” isimli kitabın yazarı Zerkeşî bu kanaattedir.

İnsanlar olaydan ibret alma yerine şahısların veya kıssada zikredilen şehir ve bölgelerin isimlerini öğrenmeye daha meyyal dururlar. Ne var ki Kur’an insanların dini hayatı ve dini inançları ilgilendirmeyen bilgi meraklarını gidermek için indirilmemiştir. İnsanların bu tür merakları sebebiyle müfessirlerimizin bir kısmı, mübhematu’l-Kur’an üzerinde durmuş ve lüzumsuz ayrıntılara girmişlerdir.. Hatta bu konuda müstakil eserler yazanlar bile olmuştur.

Aslında Kur’an mübhematı ile neyin ve kimin kastedildiğini araştırmak ve bu gibi konular üzerinde durmak, bir merakı gidermenin yanında başka ilim dallarında birtakım yararları da olabilir. Örneğin Kur’an’da mübhem geçen yerleri araştırma, coğrafya ilmine, şahısları araştırma ise tarih ilmine kişiyi yöneltebilir. Problem, bunlara Kur’an tefsirinde yer vermekten kaynaklanmaktadır.. Bu gibi izahlara müfessir yöneldiğinde okuyucu anlatılan olaydan ibret alma yerine bunların isimlerine ve olaylar zincirine yönelir.  

Kur’an isimleri mübhem geçmekle anlattığı olayı evrenselleştirir; kişi kendi hayatında veya çevresinde olup biten olayları hatırlar. Oysa şahıs ve yer isimlerine dalar ise o olay yerelleşir, ibret alınacak yönü ikinci plana itilmiş veya tamamen kaybolmuş olur.

Kur’an’da anlatılan kıssada yer, zaman gibi konularda bir ayrıntıdan söz edilmişse mutlaka bunun bir önemi vardır. Mesela: Yasin suresinde şöyle denilmektedir:

“Şehrin öbür ucundan koşarak bir adam geldi ve şöyle dedi: ‘Ey kavmim peygamberlere uyun. Kendileri doğru yoldan giden ve sizden herhangi bir ücret istemeyenlere tabi olun…”

Birçok müfessir ayetin tefsirinde şehrin hangi şehir olduğu, koşup gelen şahsın kim olduğu ve mezarının nerede olduğu gibi meseleler üzerinde durur. Bu hususlar önemli olsaydı Kur’an’da bunların isimleri zikredilir kapalı geçilmezdi. Oysa Kur’an’ın bütünlüğü içerisinde ayeti değerlendirdiğimizde biliyoruz ki: Gelen peygamberlere ilk iman edenler genelde toplumun fakir kesimleridir. Yeni inanç ve fikirlere açık olan kesim genelde fakir kesimdir. Sözü edilen kişi şehrin varoşlarında yaşayan biridir. Bu sebeple bu ayrıntıya yer verilmiştir.

Müfessir bu gibi meseleler üzerinde duracak olsa; peygamberlere ilk iman edenlerin genelde neden fakir kesimlerden olduğu, zengin ve kodamanların neden yeni fikir ve düşüncelere karşı kendilerini müstağni hissettikleri gibi meseleleri irdelese okuyucusunun toplumları değerlendirme konusunda ufkunu açmış olur.