Medreselerle ilgili bilinmeyen gerçekler

Mehmet Koç

YAŞAM 5.02.2020 19:46:34 0
Medreselerle ilgili bilinmeyen gerçekler
Tarih: 01.01.0001 00:00

Bu gün devletin dini kurumlarının yanında medreseler ismiyle varlığını devam ettiren özel kurumlar bulunuyor.

Devletin vermiş olduğu dini eğitimi yetersiz gören, sahip olduğu mezhep veya cemaat anlayışını devam ettirmek isteyen, İslam’ı benden daha iyi kimse bilemez deyip bodoslama bu işin içine dalan, yeni bir devlet kurmak amacıyla var olan kanun boşluklarını değerlendirip kamp kurma adına medreselerin varlığından faydalanan kişi ve grupların medrese açarak emellerine ulaşmak istediğine şahit oluyoruz.

Bunun dışında medreselerin İslam ülkeleri üzerinde emelleri olan haçlı batı ve İsrail için de özel bir anlamı bulunuyor. İslam ülke halklarını bir arada tutan en güçlü unsurun İslam olduğunu bilen haçlı batının Medreseler üzerinden halka ulaştığı ve emellerini gerçekleştirdiği bilinen bir gerçek.

Devletin dini eğitim verdiği İmam Hatip ve İlahiyat okullarında uygulanan müfredat İslam’ın kuşatıcılığına paralel, evrensel gerçeklerle örtüşür, bilim ve teknoloji ile başbaşa giderken şu an Medreseler de uygulanan müfredat, çoğunlukla tasavvuf merkezli bir din öğretisi içinde tarikatların varlığını devam ettirmeye yönelik bir programla yol alıyor.

Bu güne kadar medreseler tarikatların kontrolünde idi. Artık medreseleri keşfeden yeni gruplar da var.

DEAŞ ve Hizbullah…

Medreseleri yeni yeni keşfeden Hizbullah ve DEAŞ türü terör örgütleri de kanuni açıklardan faydalanıp İslam ülkelerinde kuramadıkları terör kamplarını Medreseler üzerinden gerçekleştiriyor.

Medreselerin ne işlev gördüğüne geçmeden bu günkü yazımızda sadece Medreselerin tarihine bakacağız.

Malumdur ki medreselerden güç devşiren birileri her ne zaman eleştirilerin hedefi olsa; ilk iş medreselerin tarihi misyonundan hareketle bu kurumların İslam toplumuna, Selçukluya ve Osmanlıya katkılarından dem vurarak kendine meşruiyyet devşirmek oluyor.

Medreselerin arka planından ve tarihi sürecinden habersiz olan vatandaş da bu tür savunmalara bakıp geçmişte bu kurumların üstlendiği takdir edilecek görevler üzerinden günümüz medreselerini hoş görme yönünde bir kanaat belirtiyor.

Bu nedenle geçmişe gidip medreselerin tarihi seyrine bakmakta yarar var.

Medrese arapça de-ra-se kökünden türeme bir kelimedir. De-ra-se, ders çalıştı, tahsil yaptı anlamına gelir. Bu kelimeden türeme medrese, ders yapılan yer olarak açılan eğitim kurumlarının adı olmuştur.

Öncelikle belirtmek gerekir ki medreseler ilk ortaya çıkışlarından hemen sonra devlet kontrolünde açılıp eğitimini üniversite seviyesinde devam ettiren resmi kurumlardır. Devletin resmi kurumları olan medreselerin yanında sivil toplum dini eğitim alanı olarak kendine tekke ve dergahları mekan tutmuştu.

Türk-İslam eğitim kurumları olan medreseler, Karahanlılar zamanında yapılanmaya başladı. Dönemin ilk medresesi Semerkant’ta Tabgaç Buğra Han tarafından kuruldu.

Karahanlılarda medresenin yöneticilerine “fakih” öğretmenlerine “müderris” denilirdi. Medrese müderrisinin ve yöneticisinin seçimi şu an olduğu gibi kendi haline bırakılmış değildi. Semerkant’taki devlet kontrolündeki ilim adamlarınca gerçekleştirilmekteydi.

Medrese çalışanlarına verilen ücretler yaptıkları işe göre belirlenmekteydi. Medreselerin ekonomik alanda gelişen olumsuz değişimden etkilenmemesi amacıyla kendilerine tahsis edilen vakıf arazileri ve dükkanlar üzerinden kaynak sağlanırdı.

Büyük Selçuklular Karahanlılar ve Gazneliler dönemlerinde açılarak faaliyet gösteren medreseleri zamanla gelişti. İlk Selçuklu medresesi Tuğrul Bey tarafından Nişabur’da açıldı. Nizamülmülk tarafından ilki Bağdat’ta kurulan Nizamiye Medresesi Türk eğitim tarihinde bir dönüm noktası oldu. Önceki dönem medreselerinin süreklilik göstermemesi, sistemli bir yapı ve eğitim programlarının olmaması gibi olumsuzluklar giderilerek medrese eğitimi kurumsallaştırıldı ve devlet gözetiminde resmi hüviyet kazandı.

Nizamiye Medreselerinde hukuk, din ve dil eğitimi ağırlıklı bir program uygulanmaktaydı. Tıp eğitimi hastane-tıp okulu niteliğindeki “bimaristan” ve “darüşşifa”larda yapılmaktaydı. Heyet (astronomi bilimi) eğitimi ise rasathanelerde verilmekteydi. Medresede bulunan derslerin sayısı, içeriği ve tüm medrese birimleri incelendiğinde bu kurumların dönemin ilk üniversitesi niteliğinde olduğu anlaşılıyor.

Nizamiye Medreselerinde eğitim, vakıf ve devlet yardımları ile ücretsiz hâle getirilmesi isteyen herkesin bu hizmetten yararlanabilmesini sağladı. Her yaşta insana öğrenci olma imkânı verildiği gibi öğrenciler istedikleri dersi ve öğretmeni de seçebiliyorlardı. Medreselerdeki öğrencilere eğitim gördüğü yerde barınma imkânı da sağlanmaktaydı. Ayrıca öğrencilerin tüm ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek miktarda burs verilmekteydi.

Nizamiye Medreselerinin Kuruluş Amaçları:

- Selçuklu topraklarında yıkıcı ve bölücü faaliyetleri önlemek için bilim insanı yetiştirerek fikre fikir ile karşılık vermek,

- Genişleyen devletin yönetim kademeleri için memur yetiştirmek,

- Din adamı ihtiyacını karşılamak ve Oğuzların İslam inançlarını pekiştirmek,

- Bilim insanı yetiştirmek ve onların bilgilerinden devlet ve ülke yararına faydalanmaktır. (Prof. Dr. Yahya AKYÜZ, Türk Eğitim Tarihi)

Medreselerde eğitim dili Arapçaydı. Bu öğretim kurumlarında ders veren müderrisler “bilimsel yeterlilik” ilkesiyle seçilmekteydi. Müderrislerin bilimsel çalışmalarında bağımsız olabilmelerini sağlamak maksadıyla görev süreleri ömür boyu olarak belirlenmişti. Medreselerde zaman zaman eğitim vermek üzere uzman kişilerden de yararlanılmaktaydı. Böylece öğrencilerin medrese dışında etkinlik gösteren bilim insanlarından bilimsel olarak yararlanmaları sağlanmaktaydı.

Dikkat edilecek olursa Medreseler hiçbir zaman tarikat ve tasavvuf kontrolünde şeyh ve mürşitlere teslim edilmiş değildir. Hocalarından mezunlarına kadar herşey devlet denetiminde olduğu gibi eğitim işleri de konuyla ilgili ihtisas sahibi hocaların kontrolünde idi. 

Medreselerden başarı ile mezun olanlara meslek ruhsatı anlamına gelen “icazetname (diploma)” verilirdi. Meslek ruhsatını alanlar ilgili mesleklerde çalışmalarına başlardı. Bunlardan bir bölümü devlet memuru olurken diğerleri farklı meslek gruplarını (hukukçu, tıpçı, astonom, müderris, din adamı) oluşturmaktaydı.

Anadolu’da kurulan ilk Türk beylikleri ve Türkiye Selçuklularının kurdukları medreseler bir külliye niteliğindeydi. Tokat Niksar’da Danişmentliler tarafından yaptırılan ve tıp eğitimi veren Yağıbasan Medresesi, Anadolu’nun ilk medresesi olarak bilinir. Anadolu’da başlayan medrese kurma geleneği diğer beyliklerle devam ederken Türkiye Selçukluları zamanında Anadolu’ya yayılmıştı. Türkiye Selçuklu medreselerinin yapısı ve eğitim düzeni Büyük Selçuklularınkine benzerdi.

Mısır’da kurulan Tolunoğulları inanç farkı gözetmeksizin büyük önem vermişlerdi. Bu durum Mısır’ı bilim merkezi hâline getirmişti. Fakihler, âlimler ve muhaddisler ülkeye yerleştirilerek halkın eğitimine katkı sağlanmıştı. Mısır’da kurulan diğer Türk-İslam devleti olan Ihşidoğulları zamanında da bir önceki dönem uygulamaları devam ettirilmişti.

Medreselerin ilk çıkıp resmileştiği dönemler İslam’la bilimin iç içe olduğu ve geliştiği dönemlerdir. Bağdat başta olmak üzere birçok vilayette kurulan Nizamiye Medreseleri’nde Gazali, ibn-i Heysem, ibn-i Rüşt, Biruni gibi birçok alim yetişmiştir.

Osmanlı, bu dönemlerin mirası üzerine yükselmiş fakat bu dönemi fazla geliştiremeyerek mirasyedi konumunda kalmıştır. Buna rağmen Orhan Gazi’nin 1330 yılında İznik’te açtığı Orhan Gazi Medresesi ile başlayan eğitim yatırımları, 1451 yılına gelindiğinde İstanbul’da yoğunluklu olmak üzere 82’ye ulaşmıştır. Bu Medreselerde o günün ihtiyaçlarına uygun bir şekilde Tıp, Eczacılık, Mimarlık, Matematik, Mantık, Felsefe, Belağat, Akaid, Tefsir, Hadis gibi dersler okutulmaktaydı.

SüleymaniyeFatih, Çifteminare, Gök, Karatay, Sırça Medreseleri gibi pek çok Medrese halen ayakta ve ziyaretçilerin akınına uğramaktadır. Selçuklu döneminde Kırşehir'de kurulan Cacabey Gök Bilimleri Medresesinde uzay incelenirken modern astronominin temelleri bu medresede atılırken günümüz medreseleri ise ilim ve teknikten yoksun çoğunlukla kadın ve para düşkünü cahillerin elinde ilmin, dinin ötesinde fitnenin/ayrışmanın temelleri atılıyor.

Dönemi itibariyle tek katlı toprak evlerin arasında yükselen, muhteşem eğitim kurumlarıdır, medreseler…

Medreseler, İslam ülkelerinin her tarafına yayılmış durumda iken gayri müslim memleketlerde bunun karşılığı olan bir tane eğitim kurumu bile yoktur.

Bu gün adını medrese koyup geçmişin bereketli varlığından güç devşiren geçmişin mirasyedileri olan bu günkü medreseciler adları gibi bilirler ki en son Osmanlıda orta ve yüksek öğrenim kurumu olarak görev yapan Medreseler, Tanzimat dönemi’nde Meslek Okullarının açılması sonrasında din eğitiminin verilmeye başlandığı kurumlara dönüştü.

Tanzimat’tan sonra medreseler, içinde pozitif bilimlerin olmadığı sadece din eğitimiyle meşgul olan bu günün Kur’an Kursları benzeri yapılara evrilir.

Cumhuriyet tarihinde ise Medreseler, yerel cemaatlerin faaliyetlerini gerçekleştirdiği bir yapıya bürünerek varlıklarını devam ettirirler.

Özetle söylemek gerekirse Selçuklu ve Osmanlı'da medreseler devletin gözetiminde orta ve üniversite seviyesinde her alanda eğitim veren kurumlardır.

Tanzimat sonrası Kur'an Kursları ve sıbyan mekteplerine dönüşen medreseler, Cumhuriyet tarihi sonrasında 677 sayılı kanunla yasaklanan tekke ve zaviyelerin alternatifi olarak kurulan külliyelere dönüşür. 

Külliye adının reklam için yeterli olmadığını gören tarikatlar, AK Parti iktidarı sonrasında kendilerini meşrulaştırma adına medrese ismini süfli emellerine alet edeceklerdir.