İslam'da "İsmi Azam Duası" diye bir dua yoktur

Taha Furkan

YAŞAM 16.11.2019 14:19:32 0
İslam'da "İsmi Azam Duası" diye bir dua yoktur
Tarih: 01.01.0001 00:00

Tasavvuf Batıl Dini'ne mensup Vatikan'ın Veliler Ordusu şeyhlerinin İsmi Azam sırrına erdiği, ismi azam ile manevi destek bulup hakikat bilgisine sahip olduğu gibi zırvalıkların hiçbir dini dayanağı yoktur.

İsmi azam türü saçma rivayetler yazdığı eserlerin muhteviyatı çoğunlukla bidat ve hurafeleri ile meşhur Suyuti'ye dayanır.

Allah'ın tüm isimleri güzeldir, yücedir, azimdir, azizdir, hakimdir... azamdır. Her ne derseniz deyin en güzel isimlerin Allah'a ait olduğuna dair ayet bu gerçeği ifade eder.

Hakikat, Kur'an'dır. Kur'an'a en vakıf olan vakıf olduğu oranda hakikate dair malumat sahibi olur. Hakikate dair malumata sahip olmak bilgi sahibi olmak içindir. Kur'an hakkında malumat sahibi olmak makbul bir müslüman olmak için yeterli değildir.

Kur'an'ı okuyup anlamakla Kur'an hakkında bilgi sahibi olunur. Bilme noktasında bir Yahudi bir Hristiyanda Kur'an'ı okur, anlar bilgi sahibi olur lakin ona iman etmedikçe samimi olarak davranışa dönüştürmedikçe bu bilgi, onu iman sahibi kılmaz.

Kur'ani bilgiyi yaşantıya ihlas ile döken takva sahibi olur. Ki takva sahiplerini de Allah'ın bilebileceğini ayet ortaya koyduğuna göre ismi azam sırrına vakıfım deyip kendine özel bir yer edinen ve özel bir yere sahip olduğunu iddia eden kimse adı ve ardındaki koyun sürüsü ne kadar çok olursa olsun alim değildir, müslüman değildir. Olsa olsa bu tür iddialarda bulunanlar sarık, cübbe içinde koyverdiği sakal ile müslümanı aldatan papazlar olabilirler. 

Allah Resulü'nden bize intikal eden gelenekte dua, içten samimi olarak Allah'a her konuda, her an ve her yerde yalvarmadır. Dua bir ibadettir. Allah'a bir yöneliştir. Dua içeriği ve yapma şekli diye bir format yoktur. Dua gibi tövbelerinde bir içerik ve formatı yoktur. Dua da, tövbe de kişi ile Allah arasında özel bir iletişim biçimidir. Kimsenin duaya ve tövbeye dahli yoktur ve olamaz da.

Kur'an'da peygamberlerin yaptığı dualar bize en güzel örnektir. 

İsmi azam ile ilgili rivayetlerin tamamı uydurmadır.  Allah Resulü ve sahabenin hayatında böyle saçmalıklar yoktur.

Bu kadar basit bir konuyu dahi bilmekten yoksun olan bir insan elbette alim olamaz. Hele bu ve her konuda onlarca yalanı ortaya çıkan bu insanlara alim denilip saygı duyulması bunların peşinden gidenlerin bilgisizliğini gösterdiği gibi Allah korusun hakkı görmemekte yaptığı inat kalbinin mühürlendiğinin de bir delilidir. 

Rivayetlerde GÜYA ismi azam ile dua edenin duasının kabul edileceği ve çevrilmeyeceği belirtilir. İslam aleminin içinde bulunduğu çalkantılı süreçte bu duaların milyarlarca yapıldığı ve Müslümanların batı dünyası karşısındaki harap ve bitap hali göz önüne alındığında bu duaların hiçbir faydasının olmadığı anlaşılmaktadır. 

İsmi azam ile yapılan her dua makbul olacaksa bu gün bu duaya en çok ihtiyacı olanlar Suriye, Myanmar ve Doğu Türkistanlı müslümanlardır. Gidelim bu duayı öğretelim. Bakalım kaçının durumunda iyileşme noktasında bir değişiklik olacak. 

İsmi azam ile yapılan ya da ismi azam denilip üretilen dualarla CHP'liler dua etsin ve iktidar olsun..

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ismi azam duası ile 2023'te seçimleri garantilesin.

FETÖ'den atılanlar ismi azam duası yapsın ve darbelerinde başarılı olsun. Devlete hakim olsun.

Devlet de ismi azam duası yapsın ve FETÖ ile PKK'dan kurtulsun.

Madem bu dua o kadar etkili imiş LGBT'ciler yapsınlar bu duayı ve kendilerine yapılan tüm yasaklardan kurtulsun ve daha çok para kazanacakları paralı erkekleri, kadınlar lezbiyenleri bulsun. 

Madem bu dua bu kadar etkilide tarikatçılar neden fakir ve sefil bir hayata adaylar. Tasavvuf/tarikat şeyhleri neden garip gurabanın elinden gelecek 3-5 kuruşa tenezzül edip ayakta dururlar. Yapsınlar bu duayı dünyanın hakimi olsunlar. 

Bu duayı tavsiye eden Vatikan'ın şeyhleri neden gizli saklı tarikatlarında yaşarlar ki. Okusunlar bu duayı tekke ve zaviyeler kanunu kaldırılsın. 

Atatürk'ü Koruma Kanunu'ndan milletin canı yanmakta. Pek duası makbul şeyhül şeytanlar ismi azam duasını yapsınlar da millet bu illetten kurtulsun. Hani milletin günahı var. Dua etmeyi bilmiyor... Şu böyük tarikat yuvalarının şeyh/gavs/kutup/mehdi isimli sahtekarları madem bu dua ile her tür derda deva buluyorlar ve tavsiye ediyorlar; yapsınlar ismi azam duasını memlekette tüm sorunlar çözülsün. 

Hem şu S400'lere neden o kadar verdik ki... Bizim sahtekar şeyhlere bu paranın milyonda birini versek iktidarın sadık köpekleri olmaya hepsi aday... Ver parayı bu sahterkarlara sabah akşam ismi azam duası etsinler. Sınırlarımız ve sokaklarımız sükunet içinde olsun. Devlet hiçbir güvenlik masrafına da girmesin... 

Allah aklını kullanmayanlar üzerinde pislikler yağdıracağını (Yunus Suresi, 100. ayet) söyler. Haçlı batı olsun Komünist Çin olsun aklını kullanıp dünyaya hükmederken bizim tasavvuf batıl dininin veliler ordusu milleti boş boş dua ve zikirlerle oyalayıp aklını kullanmaktan alı koymak için cansiperane çalışmaktadırlar.

Şundan emin olunuz ki alim postuna bürünmüş her kim ismi azam duasını övüyorsa eğer ki bunu cahilliğinden yapmıyorsa adı ahmet, mehmet, kerem, ihsan, mahmut'da olsa o müslümanları saptıran bir saptırıcı, gizli bir papazdır. 

Çünkü Kur'an ve sünneti seniyyeye hakim olan bir Müslüman zaten böyle saçmalıkların olmayacağını bilir. 

İşte Türkiye Diyane Vakfı İslam Ansiklopedisinden "İsmi Azam" başlıklı yazı:

Kur’ân-ı Kerîm’de ism kelimesi yirmi âyette Allah’a nisbet edilmekle birlikte a‘zam sıfatıyla bir niteleme yer almamaktadır (bk. M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “ism” md.). Bir âyette rabbin isminin yüce olup hayırlara vesile teşkil ettiği ifade edilmiş (er-Rahmân 55/78), iki âyette “ism-rabbik” terkibine “azîm” sıfatı (el-Vâkıa 56/96; el-Hâkka 69/52), bir âyette de aynı terkibe “a‘lâ” nitelemesi eklenmiştir (el-A‘lâ 87/1). Ancak bu âyetlerin üçü de rabbin isminin tenzih edilmesini emretmektedir. 

İsmi azam ile ilgili olarak Büreyde ve Enes b. Mâlik yoluyla gelen rivayet şu şekildedir: “Bu duayı yapan Allah’ın ism-i a‘zamı ile dilekte bulunmuş olur. Allah, ism-i a‘zamı anılarak kendisinden talepte bulunulduğunda talebi yerine getirir, ism-i a‘zamla dua edildiğinde duayı kabul eder” (Müsned, III, 120, 158, 245, 265; V, 350, 360; İbn Mâce, “Duʿâʾ”, 9).


İbn Hacer ve Süyûtî, ism-i a‘zamın neden ibaret olabileceği konusunda ileri sürülen görüşleri benzer bir şekilde sıralamışlardır (Fetḥu’l-bârî, XII, 526-527; el-Ḥâvî li’l-fetâvâ, II, 136-139). Bu tür listelerde kaydedilen metinlerin bir kısmı yukarıda sözü edilen hadislere dayanmakta, bir kısmı da şahsî tahminlerle belirlenmektedir. Süyûtî’nin listesinde on altıya kadar çıkan bu metinlerin başında Allah ismi (veya O’na râci “hüve[hû]” zamiri) gelmektedir. 


İsm-i a‘zam hakkında nakledilen rivayetlerle ileri sürülen fikirlerin incelenmesinden anlaşılacağı üzere böyle bir ismin mevcudiyeti kesin olarak sabit değildir. Ṣaḥîḥ-i Müslim’de yer alan (“Ṣalâtü’l-müsâfirîn”, 258) ve aslında ism-i a‘zam adını içermeyen Übey b. Kâ‘b rivayetinin dışında konuyla ilgili olarak Ṣaḥîḥayn’de herhangi bir nakle rastlanmamıştır. Diğer bazı hadis kaynaklarında yer alan rivayetler isnad açısından pek sağlam görülmemiş ve bu sebeple naslarda geçmeyen bazı ism-i a‘zam metinlerinin tesbiti cihetine gidilmiştir.

İsm-i a‘zamla ilgili olarak rivayet edilen hadisler ve bu konuda ciddi âlimler tarafından ileri sürülen fikirler bu isim aracılığıyla duaların kabul edilmesi hedefine yöneliktir. Dua ruhun yücelişi ve kulun Allah’ı kendisine yakın hissedişinden ibaret olduğu (el-Bakara 2/186), ayrıca ibadetin özünü teşkil ettiğine göre (Tirmizî, “Duʿâʾ”, 1) ism-i a‘zamla maddî sonuçların değil mânevî kazançların elde edilebileceği açıktır. Bu sebeple mevcudiyeti kesin olmayan, eğer varsa hangi isimden veya isimler grubundan oluştuğu bilinmeyen ism-i a‘zamı Hurûfîlik alanına çekip ondan maddî sonuçlar beklemek din, bilim ve akılla uzlaştırılması mümkün olmayan bir davranıştır. Bu tür telakkiler arasında ism-i a‘zamın hastalıklara şifa olduğu, büyüyü bozduğu, iki kişi arasında sevgi veya nefretin doğmasını sağladığı, seyir halinde olan gemiyi durdurduğu vb. iddialar zikredilebilir (Ahmed b. Ali el-Bûnî, s. 86-89; Muhammed el-Garavî, s. 58-59).