Zulmün kaynağının batı olduğunu ne zaman fark edeceğiz...

İslam özü itibariyle bir kurtuluş dinidir, bünyesinde asla teröre yer vermemektedir.

VAN 17.05.2016 18:01:54 0
Zulmün kaynağının batı olduğunu ne zaman fark edeceğiz...
Tarih: 01.01.0001 00:00
  Bir Bilinçaltı Operasyonu; İslam ve Terör

3 Mart 1924 yılından bu yana sömürgeci kâfir devletler İslam beldelerinin üzerine çöreklenmiş onların canlarını ve mallarını gasp etmekte, fikri olarak giremediği ülkelere fiili olarak girmekte ve her girdiği beldede zulümlere, katliamlara ve kıyımlara imza atmaktadır. Hilafetin ilgasının ardından İslam beldelerindeki durum hiç değişmedi, kimi zaman bahane bularak bu işlemi gerçekleştirdi kimi zaman da hiçbir bahane ortaya koymadan dünya Müslümanların gözleri önünde, kendilerinden bir parça olan İslami beldelere zulümler gerçekleştirdi.

Günümüze kadar süregelen bu vakıa hiç değişmedi, Sömürgeci kâfir devletler, fikirlerini nüfuz ettirdikleri beldelere fiili olarak girmediler, girme gereği duymadılar. Çünkü o beldelerin başlarına kendilerinden olan ajanlarını yerleştirdiler, akidelerine hizmet eden hain yöneticiler başta olduğu müddetçe o ülkelere fikri zulmün dışında fiili zulüm gerçekleştirmediler. Bu beldeler de Müslümanlar Küfür den neşet eden Demokrasinin potasında eritildi. Batının tam da istediği şey buydu, Müslümanları kendi sistemlerinin içine çekmekti. Bunda başarılı da oldular peki onlara karşı olanlara ne denildi? Demokrasinin küfür olduğunu ve her ne koşulda olursa olsun İslam’ı benimseyenlerin ondan uzak durması gerektiği fikrini destekleyenlere ne denildi? Bu fikri taşıyanlara demokrasinin tavır nasıl oldu?

Bu soruların ardından başlıkta olduğu gibi İslam ve Terör bilinçaltının sorgulanmasına gelecek olursak, İslam özü itibariyle bir kurtuluş dinidir, bünyesinde asla teröre yer vermemektedir. İslam kapitalizmin zulümlerinden, komünizmin zulümlerinden ve diğer beşeri sistemlerin zulümlerinden insanları kurtarmayı hedefleyen bir dindir. Rasulullah (sav) uğradığı tüm zulümlere rağmen, insanlığın kurtuluşu için bu mukaddes davasındaki samimiyetiyle bunu göstermektedir. Tabir yerindeyse günümüzde nasıl demokrasiyi kabul etmeyenlere terör deniliyorsa, cahiliyenin demokratları da Peygamberimiz (sav) terörist diyorlardı, ismen vakıalar aynı olmasa bile pratikte durum tamda böyleydi. İslam hayatın her alanına karışan ve o karıştığı alanlarda düzenlemeler yapan bir dindir, İslam pratikte uygulaması olan bir dindir. Sömürgeci batı bunu bildiği için bu düsturla çalışanlara terör damgası vurmakta ve fikri olarak nüfuz ettiği ülkelerde bu fasit görüşü topluma vermektedir.

Topluma verdiği bu görüşlerin ardından kendilerini (demokrasiyi) iyi gösterme adına bazı hamleler yapmaktan da geri durmamaktadır. Fikri olarak kendilerine hizmet eden hain yöneticilerin dillerine İslami söylemler yerleştirmekte ve toplumu bu yöneticiler etrafında toplamayı hedeflemektedirler hamlelerin geneli bu yöndedir. Fiili olarak İslam ümmeti üzerinde ne hayrı nede şerri olmayan sadece söylemlerde ve şeklen göstermelik olan ordular kurmakta ve bunlarla ümmeti yine demokrasinin çatısı altında toplamaktadırlar. Müslümanlar sadece demokrasinin ne manaya geldiğini araştırsalar içkiden veya zinadan kaçındıkları gibi demokrasiden de kaçınmaları gerektiğini göreceklerdir. Fikri zulmün dışında fiili zulümlerin gerçekleştiği ülkelere girilme sebebi demokrasinin tatbiki değil mi? Batı, görmeye bile tahammül edemediği Müslümanlara neden kendi sistemlerini pazarlıyor acaba? Bu pazarlama bir yere kadar o fikri savunan ajan yöneticilerle olurken bir yerden sonra savaş uçaklarıyla, cebren oluyor.!

Yeryüzünde zulümler yaşanırken batı modern sömürge sistemi olan demokrasiyi tatbik etmenin peşinde değil de nedir? Müslümanları savunduğunu sandığımız yöneticilere sormak gerek... Kurulan İslam ordusu, idama mahkûm edilen âlimleri kurtarmayacaksa, feryatları arşı titreten Suriye’nin mazlumlarını kurtarmayacaksa, ateşlere atılarak yakılan Arakanın feryatlarına cevap veremeyecekse, Mescidi Aksa’yı gasıp Yahudilerden arındırmayacaksa, ırakta namuslarına el uzatılan mazlumların çağrılarına icabet etmeyecekse ve diğer İslam beldelerinde yaşanan zulümlere dur demeyecekse niçin var? Batıdan ruhsatla kurulan bu ordu ile ancak bir müddet daha uyuturlar ümmeti, kurulan ordunun vakıası fazla uzun sürmeden ümmet tarafından görülecektir.

Zulmün kaynağının batı olduğunu ne zaman fark edeceğiz, ne zaman düşmanlarımızın sömürgeci kâfir devletler, Dostlarımızın ise Müslümanlar olduğunu anlayacağız, ne zaman fikri olarak Alçak Batının hegemonyalarından kurtulacağız. Kurtuluşun onlarda değil de İslam’da olduğunu ne zaman anlayacağız.

Bizlere hayat bahşeden rabbimiz, canın ve nefsin korunmasını bakın Maide Süresinde şöyle bildiriyor. “…Kim, bir canı başka bir cana karşılık olmaksızın veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın, yani (haksız yere) öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim de bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur.” [Mâide 32]

İslam ümmeti üzerindeki zulmün sona ermesi ancak dinin hayata hâkim olmasıyla mümkündür. İzzet ve şeref dolu İslam tarihine baktığımızda bunu net olarak görmekteyiz. İslam öldüren değil, yaşatan bir dindir. İslam, tahrif edilmiş bir din değildir. Allah’ın izniyle kıyamete kadar da hem biz Müslümanların, hem de Rabbimizin koruması altında olacaktır. İslami hükümler de kıyamete kadar geçerliliğini sürdüren, zamana ve mekâna göre değişmeyen hükümlerdir. Öyleyse çözümlerimizi tam bir teslimiyetle Allah’ın Kitabı’ndan ve Rasulullah’ın Sünnetinden almalıyız. Zira Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: 

“Ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyde hüküm vermek, Allah'a mahsustur…” [Şura 10]

 “…Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Rasûlüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir.” [Nisa 59]

Bu ayetler çözümün mutlaka İslam’dan alınması gerektiğini bildirmektedir. Çözümün İslam'dan alınması halinde başarıya ulaşacağımızı Rabbimiz şöyle bildirmektedir:,

“…İşte bununla Allah'a ve ahiret gününe inanan kimselere öğüt verilmektedir. Kim Allah'a karşı gelmekten sakınırsa Allah ona bir çıkış yolu açar.” [Talak 2]

“Ey iman edenler! Eğer Allah'a karşı gelmekten sakınırsanız o size iyiyi kötüden ayırt edecek bir anlayış verir (başarı ve zafer nasip eder)...” [Enfal 29]

Akan kanların durması için, insanı en iyi bilen ve sıkıntılarına, problemlerine çözümler sunan rabbimize yönelmeliyiz. Eksik, aciz ve sınırlı olan, İnsan aklından çıkan beşeri sistemlere sırtımızı dönmeliyiz. Kardeş olduğumuzu unutmamalı ve bizleri kardeş kılan rabbimizin hükümlerinin tatbik edilmesi için çalışmalıyız ki dünya ve ukba saadetine ulaşabilelim.

Ümmetin, batının sunduğu demokratik İslam’dan çıkıp, Rabbimizin bildirdiği Sahih İslam’ı kucaklaması temennisiyle…