ZAMANI DEĞERLİ KILAN SİZİN GAYRETİNİZDİR

…peygamberlerin rotasını izlemek şiarımız olmalıdır. Çünkü İslam, rotası Allah tarafından çizilen bir yoldur. Bu yolu izlemeye şartsız talip olup teslim olan da Müslüman’dır. Tüm temennimiz, Allah’a Allah’ın istediği gibi bi

VAN 21.10.2016 17:16:44 0
ZAMANI DEĞERLİ KILAN SİZİN GAYRETİNİZDİR
Tarih: 01.01.0001 00:00
Mehmet Korkmaztürk / İstanbul
Soru: Bazı gün ve gecelere ya da bu gün ve gecelerin bazı saatlerine özel bir kutsiyet izafe edilmesi doğru mudur? Örneğin; Cuma günü ve gecesi, Ramazan ayı ve o aydaki bir gece “kadir gecesi”, bayram günleri ve geceleri gibi zamanlarda yapılan duaların reddedilmeyeceği, yapılan amellere daha çok karşılık verileceği gibi anlayışların Kur’an’dan delili var mıdır? Bir de dualarımızda şunun hürmetine bizlere bunu ver, şunun hakkı için bizi koru gibi ifadeler ne kadar tevhididir?
Hüseyin Bülbül Cevap: Zaman ve mekân yaratılmışların olmazsa olmazlarındandır.  Allah, bu nimetini kullarının istifadesine sunmuştur. İnsanın bizzat kendisi bir mekân olmadan varlığını devam ettiremez durumdadır. Zaman ise eşyanın ömrünün onunla kayıtlandırıldığı şeydir. İçinde yaşadığımız dünyanın ömrü de insanın ömrü de onunla sınırlandırılmıştır. Ölüm insanın, kıyamette (son saat) dünyanın sonu olarak bildirilmiştir. Mülkün, mekânın ve de zamanın tamamı Allah’ın tasarrufundadır. Dilediği yere dilediği statüyü vermek yine O’nun emriyledir. Bu manada yeryüzünde statü kazandırılan ilk mekân, şehirlerin anası olarak nitelendirilen Mekke ve Kâbe’dir.
“Şüphesiz, âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (mâbet), Mekke’deki (Kâbe)dir.”
“Orada apaçık nişaneler, (ayrıca) İbrahim’in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Yoluna gücü yetenlerin o evi haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse bilmelidir ki, Allah bütün âlemlerden müstağnidir.” (Ali İmran 3/96-97)
Durum bununla sınırlı olmayıp bu yer için yine söyle buyrulmaktadır:
“Allah, Kâbe’yi, o dokunulmaz evi, insanlar için güvenli bir barınak kıldı. Savaşılması yasak ayları, kurbanlıkları ve (bu bölgeye sığınma göstergesi olarak takılan) gerdanlıkları da bu dokunulmazlığın kapsamına aldı. Allah’ın göklerde ve yeryüzünde olan her şeyi bildiğini, O’nun bilgisinin her şeyi kapsamına aldığını bilesiniz diye bunu böyle yaptı.” (Maide 5/96)
Bununla birlikte yeryüzünde secde edilen tüm mekânlar için de şu ifade kullanılmaktadır:
“Mescitler kuşkusuz Allah’ındır. O mescitlerde Allah ile birlikte kimseye yalvarmayın.” (Yani hiçbir mekânda Allah’tan başkasından bir şey istemeyin) (Cin 72/18)
Bu yasağın sadece mabetler ile sınırlı zannedilmemesi gerekir. Hiçbir zaman ve mekânda Allah kendisinden başkasına yalvarılmasını ve kulluk edilmesini meşru görmemektedir. Bu nedenle müminler, Fatiha suresinde ifade edildiği gibi “Sadece sana kulluk eder, sadece senden yardım isteriz” demeyi şiar edinen insanlardır.
Bununla birlikte “şu mekânda, bu mekânda yapılan dualar reddedilmez” düşüncesi doğru değildir. Allah Teâlâ Bakara 186. Ayetinde hiçbir zaman ve mekân kaydı koymadan kendisine yönelerek yapılan duaları kabul edeceğini açıkça ifade etmektedir. Belli mekânlara gidip mum yakıp dua etmek Hıristiyanlığın icat ettiği hurafelerdendir. 
Zamanla ilgili konulan kayıtlara gelince; başta beş vakit namazın kılınışı belli vakitlere bağlanmıştır. Namazın üzerimize farziyeti vakitlerle kayıtlanmıştır. Namazın secdesi ise kulun Allah’a en yakın olduğu anıdır.
“Namazı bitirdikten sonra ayaktayken, otururken ve yanlarınız üzerine yatmışken Allah’ın adını anınız. Tehlikeyi savuşturup güvene kavuştuğunuzda namazı tam olarak kılınız. Zira namaz müminlere, vakitleri belirli bir farzdır.” (Nisa 4/103)
“Güneşin batıya kaymasından, gecenin karanlığına kadar (belirli vakitlerde) gereği üzere namazı kıl, bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazı şahitlidir.” (İsra 17/78)
Yıl içerisinde müstesna bir yeri olan Ramazan ayı vardır ki, Kur’an’ın ilk olarak bu ay içerisinde gelmeye başlaması gibi bir istisnası vardır. İşte bu aya şahid olanlara oruç tutmaları önerilmektedir. Ramazan ayı orucun vakti olarak bildirilmiştir.
“O Ramazan ayı ki, insanları irşat için, hak ile batılı ayıracak olan, hidayet rehberi ve deliller halinde bulunan Kur’an onda indirildi. Onun için sizden her kim bu aya şahit olursa onda oruç tutsun. Kim de hasta yahut yolculukta ise tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde kaza etsin. Allah size kolaylık diler zorluk dilemez. Sayıyı tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı tekbir etmenizi ister. Umulur ki şükredersiniz.” (Bakara 2/185)
Kur’an’da belirtilen zamanlarla ilgili olarak Ramazan ayı içerisinde yer alan kadir gecesinden bahsedilmektedir. Bu gece Kur’an’ın indirilmeye başladığı gece olması nedeniyle bir anlam kazanmıştır. Bu gecenin durumunu Allah Teala şöyle açıklamaktadır:
“Biz o (Kur’ân)’ı Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen nereden bileceksin? Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Cebrail o gecede Rabbinin izniyle her türlü iş için inerler. O gece, tanyeri ağarıncaya kadar süren bir selâmettir.” (Kadr 97/1-5)
Burada bahsedilen “Kadir Gecesi” içinde Kur’an’ın inmeye başladığı bereketli bir gecedir. Bu gecenin bereketi Kur’an dır. Bin aydan hayırlı olmasının anlamı ise içinde Kur’an’dan bir değer bulunmayan binlerce aylardan, gündüz ve gecelerden daha hayırlı demektir. Yoksa bu gece yapılan bir amel bin amel, bir sevap bin sevap demek değildir. Hz. Aişe Annemiz peygamberimize sorar: “Ya Resulullah! Bir gecenin kadir gecesi olduğunu bilsem ne yapmam gerekir?” Peygamberimiz de (as) şöyle buyurur: “Ya Rabbi!  Sen bağışlayıcısın, bağışlamayı seversin, beni de bağışla.” Olay budur. Bir koyup bin almak biraz bizim öyle umduğumuzdan kaynaklanmaktadır.
Ayrıca haccın edası için de vakit belirlenmiştir. Bu vaktin dışında (Zilhiccenin onuncu günü) hac ibadeti yapılmaz yapılamaz. Mekke, Arafat, Mina ve Müzdelife arasında icra edilir. Bu coğrafya dışında da yapılamaz.
Cuma namazının Cuma günü ve öğle namazının vaktinde topluca kılınması gibi. Bayram namazları da bayram günü kuşluk vaktinde cemaatle kılınır. Yalnız başına kılınamaz.
Bazı ibadetler mekânla ve zamanla kayıtlı olmasına rağmen hiçbir kayda tabi olmayan bir başka yol daha vardır ki Allah ile kul arasında hiçbir mesafenin hiçbir şartın bulunmadığı dua anıdır. İnanan bir insana bu şeref yeter.
“Kullarım sana Beni sorarlarsa, bilsinler ki Ben, şüphesiz onlara yakınım. Benden isteyenin, dua ettiğinde duasını kabul ederim. Artık onlar da davetimi kabul edip Bana inansınlar ki doğru yolda yürüyenlerden olsunlar.” (Bakara 2/186)
İşte bu ayet insana, kayıtlardan soyutlanmış bir fırsatı sunmaktadır. Kul Rabbine yönelince Rabbinin yanı başında olduğunu bilmesi; kula sonsuz bir güven ve huzur vermektedir. Türk sinemasında olduğu gibi Allah’a tevbe edip bağışlanmak için dua edeceğimizde ne türbeye gitmeye ne de mabet aramaya gerek yoktur.  Samimiyet ve ihlâsla Rabbimize yöneldiğimiz zaman, bütün gücümüzle inanıyoruz ki Rabbimiz bizi bizden daha iyi bilir ve tüm istediklerimizi duyar. İşte bu ayet bize bunu anlatmaktadır. Bunlar O’nun vadidir. O ise vadinden asla dönmez.
Rabbimiz zamanı belli dilimlere ayırarak gecesi ve gündüzü ile günlük hayatımızı; mevsimleriyle yıllık hayatımızı; haccı ve umresiyle ömrümüzü; Ramazanı, kurbanı ve bayramlarıyla sosyal hayatımızı monotonluktan kurtarmıştır. Bunca nimetlerin sahibine ne kadar hamd etsek azdır.
Tüm bunlardan sonra Rabbimizle aramıza birilerini aracı koyarak dua etmenin, tevhid ile bir ilişkisi olamaz. Bize dinimizi öğretmekte önderlik eden Allah elçilerinin Kur’an’da örnek duaları vardır. Bunların hiç birisinde dualarının kabulü için böyle bir yol izlemediklerini görüyoruz. İsteklerini en kısa yoldan net ifadelerle Allah’a yöneltmektedirler. Çünkü Allah elçilerini, Allah ile kulları arasına sokulan aracıları devreden çıkartarak insanları direk Allah’a yönelmelerini temin için göndermiştir. Geldikleri zaman elçilerin sözü şu olmuştur:
“Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye. Muhakkak ki ben, size O’nun katından gönderilmiş bir uyarıcı ve müjdeciyim.” (Hud 11/2)
“İnsanlardan hiçbir kimseye, Allah kendisine kitap, hüküm ve peygamberlik verdikten sonra, kalkıp insanlara: «Allah’ı bırakıp bana kul olun.» demesi yakışmaz. Fakat onun: «Öğrettiğiniz ve okuduğunuz kitap gereğince Rabbe halis kullar olun» (demesi uygundur).” (Ali İmran 3/79)
Bu nedenle dualarımızda, isteyeceğimiz şeyi anladığımız bir dilden anlaşılır şekilde Allah’tan istememiz gerekmektedir. Hiçbir aracıya tefeciye tevessül etmeden. Kimsenin hatırını Allah’ın hatırının üstüne çıkartmadan; “şunun hürmetini bunun hatırını” dilimize dolamadan; Ya Rabbi sana sığınıyor, sana dayanıyor ve sadece sana kulluk edip, sadece senden yardım istiyorum. Beni doğru yola kendisine nimet verdiğin Elçilerinin yoluna ulaştır. Gazabına uğrayanların ve sapıklığa düşenlerin yoluna değil” diyerek; peygamberlerin rotasını izlemek şiarımız olmalıdır. Çünkü İslam, rotası Allah tarafından çizilen bir yoldur. Bu yolu izlemeye şartsız talip olup teslim olan da Müslüman’dır.
Tüm temennimiz, Allah’a Allah’ın istediği gibi bir kul olmayı başarabilmektir. Gerisi teferruat!..