Zaaflar Sosyolojisi mi, Salihler Çizgisi mi?

Dün tevhidi bilinç ve tanıklık düzeyine erememiş sağcı, devletçi, milliyetçi refleksli bazı dindarların, yani milli dindarların, ‘belki Müslümanlara bir yararım olur’ çaresizliği içinde Kemalist devlet istihbaratı veya bürokrasisi

VAN 8.07.2015 12:42:43 0
Zaaflar Sosyolojisi mi, Salihler Çizgisi mi?
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Hamza Türkmen / Haksöz Haber

İslamcılık konusunda tartışan veya taraf olan kişilere İslamcılıktan ne anladıklarını sormak önemli.

Örneğin; İslamcılığın 2002’de ‘durduruldu’ğu veya ‘bitti’ği konusunda aynı mutfakta gündem kaynatan iki kalemşorun İslamcılıktan anladığı nedir? M. Türköne, A. Bulaç’ın yarım asırdır içinde yer aldığını söylediği ‘İslami mücadele’ terkibini olumlar mı?  

Bulaç ise İslami mücadele içinde mezhepçilik, bâtınilik ve milliyetçilikten; yani ‘milli dindarlık’tan 1970’li yılların ortalarından itibaren arınan ‘tevhidi uyanış süreci’nin İslami mücadele ya da İslamcılık algısı ile; milli dindarlık asabiyesi ile yürüyen İslamcılık algısı ve pratiğinin birbirinden farklı olduğunu en iyi bilenlerden olduğu halde niçin bu farklılığı belirtmez?

Bugüne geldiğimizde Bulaç, ‘İslami mücadele’nin sınırlarını vahye göre mi; yoksa Fethullah Gülen ‘Hocaefendi’sinin keşf, ilham ve rüyaları ile mi tanımlamaktadır? Kitab’a mı uymaya çalışmaktadır; yoksa rüyacı ve ABD sığınmacısı Hocaefendi’si ile birlikte durumlarını Kitab’a mı uydurmaya çalışmaktadır?

Evet o, tüm tehditlere ve 12 Eylül işkencelerine rağmen Kemalist devletin tarafına geçmemiştir.Ama ne olduysa, kapitalizmin imparatoru ABD’nin ve coğrafyamızdaki fitnecilerinden Siyonizmin muhibbi ve bâtini bir epistemolojiye dayanan Fethullah Gülen ve Cemaatinin kurumlarında yer almayı ve onların avukatlığını üstlenmeyi içine sindirebilmiştir.

Dün tevhidi bilinç ve tanıklık düzeyine erememiş sağcı, devletçi, milliyetçi refleksli bazı dindarların, yani milli dindarların, ‘belki Müslümanlara bir yararım olur’ çaresizliği içinde Kemalist devlet istihbaratı veya bürokrasisi içinde yer alması doğru değildi. Derin devletle istihbari veya bürokratik bağlamda iş tutanların zaaflı psikolojilerini, o kişilerin kendi tarihi şartları ve İslami birikim düzeylerine göre değerlendirmek gerekir.

1990’larda RP kurmaylarına hizmet veren Bulaç, bu tür zaafların örneklerini -İmam Hatip Okullarının başarılı mezunlarını MİT mensubu  yapmaya çalışan Eski İçişleri Bakanı Oğuzhan Asiltürk’ün icraatleri gibi- en iyi bilenlerdendir.

Kur’an’ın aydınlığına yönelen ve yeni yeni oluşan, ince ama mukavim ıslah çizgisinin inkılapçı varlığını unutan/unutmaya çalışan Bulaç’ın, İslamcılığı, kimliğini ve pratiğini Kur’anileştirememiş kişilerin yanlışları ve zaaflar sosyolojisi üzerinden değerlendirmesi ne kadar adil ve şahsiyetlidir?

Ayrıca uzun süre İslami mücadele ve tevhidi uyanış sürecinde yer alan, emek veren, ter döken kişiler hangi zaafları nedeniyle; Türkiye’deki sistemi de vesayeti altında tutan ABD’nin ve küresel kapitalizmin bendesi hatta tetikçisi haline gelmiş bir Cemaat’e kullanmaları için kimliklerini ve birikimlerini arz etmektedirler?

Değerlerimizi tahfif edenleri sorgulamak en tabii hakkımız. Yoksa amacımız cedelleşmek veya polemik değil.

Müslümanlığımızı Kur’an vahyini ve Siret-i Resul’ü bütünsel olarak kavrama keyfiyeti ile algılayıp yaşama azmi/keyfiyeti mi İslamcılık; yoksa İslam’la ilgili ölçüsü tartışmalı her türlü duygusal bağ ve hududullahı gözetmeyen aktivite, ya da Müslümanların gücünden istifade etmek isteyen taassubi hesaplar ve planlar mı İslamcılık?

Doğru bir İslamcılık algısı ve tanımı Müslümanlığımızı ‘kendi nefsine zulmedenler’den hatta‘orta gidenler’den de öte ‘sabikun’dan olmayı teşvik eder. Ayrıca doğru bir İslamcılık tanımı Kur’an’daki  mü’min, muslih, salih, sıddık, şahid, şehid, muttaki, alim, takva vb. kavramların hayatlaşan bir tefsiridir.

İslamcılığı milliyetçilik, mezhepçilik ve dünyevileşme gibi hastalıkları ön plana alarak ‘zaaflar sosyolojisi’ ile çürütme edebiyatına yönelenleri aşmalıyız.

Allah’tan İslami uyanış, ıslah ve inşa çizgisinde yürüyecek ve imtihanlar içinden sıyrılıp çıkmış göz aydınlığı kardeşlerimiz var. Onlar yeni canlılıkların birikimi ve fidesi.