YİNE ÇOK ANDIK FAKAT HİÇ ANLAMADIK

Geleneğin en çok istismar edip abarttığı konuların başında “Bütün kainatın ve insanlığın tamamının peygamberimizin yüzü suyu hürmetine yaratıldığı” savıdır. Bu düşünceye göre Muhammed (A.S) olmasa idi hiçbir şey yaratı

VAN 20.05.2016 09:37:38 0
YİNE ÇOK ANDIK FAKAT HİÇ ANLAMADIK
Tarih: 01.01.0001 00:00
OSMAN COŞKUN

Anmak ve anlamak iki farklı kavram. Her yıl nisan ayının gelmesi ile birlikte adına anma programları hazırlanan Allah’ın son elçi olarak seçtiği peygamberini hatırlatma ve gündeme taşıma amacıyla yapılan faaliyetler ile geçip gitmektedir. Artık her kurum ve kuruluş mutlaka böyle bir anma programı düzenlemektedir. Yapılan bu çalışmaları ne yok sayıyorum nede kesinlikle hafife almıyorum. Ancak karşı durmam ve itirazım bu tür programların Kuran da ki peygamberi tanıtmak yerine maalesef geleneksel anlayışın ayrıca da içeriği bir takım hurafe ve uydurma hikâyeler ile doldurulan anma programlarının halen yapıla geliyor olmasınadır.

Bir defa şunu kesin olarak net bir şekilde ortaya koymamız gerekmektedir: Bizler peygamberi anlayacak mıyız yoksa anacak mıyız? Bu konuda netleşmemiz gerekmektedir. Bana sorar iseniz anmak yerine anlamak ve örnek almak bu tür programların ana konularını oluşturmalıdır. Zira anlamadan anmanın hiçbir faydasının olmadığını yıllarca yapılan bu tür programların sonuçlarına bakarak da görmek mümkündür. Bizlerin bu tür çıkışlarını yine yanlış okuyarak algı yanılması yöntemi ile peygamberi hafife alıyorlar! Zaten bunlar yapılan her şeye karşı çıkarlar diye bizleri olmadığımız ve savunmadığımız ve asla kabul etmediğimiz bir takım iftira ve kötü zanlarda bulunan kardeşlerimize Allah’tan korkun peygamberi hafife alan bir düşünce sahibinin peygamberi anlama çabası içerisine girmesini ve ömrünü bu davaya adamasını nasıl izah edeceksiniz? Adama sormazlar mı?  Hafife alıp önemsemediğin bir insanı niçin anlamaya çalışıyorsun?

Şunu kesinlikle biliniz ki biz bu tür ithamları asla kabul etmiyoruz ve tamamını reddediyoruz. Kuran’da bir tek peygamber portresinden bahsedilir iken, diğer bir ifade ile Kuran’ın peygamberi bir iken geleneğin bir değil binlerce peygamberi vardır.

Şimdi sizler ile arzu eder iseniz önce Kuran’ın peygamberini tanıtıp üzerinde duralım daha sonrada geleneğin peygamberi ve anlayışını tanıtmaya çalışalım. Bir şeyi doğru anlamanın en iyi yolu Allah’ın gönderdiği son kitap olan Kuran’ı doğru anlamaktan geçmektedir. Kuran’ı doğru anlamayanlar kesinlikle iddia ediyoruz ki Kuran’ın kendisine indirildiği o peygamberi de doğru anlayamayacaklardır. Çünkü elimizde gönderildiği gibi kalıp içerisine insan bilgisi girmeyen tek kaynak Kuran’ı kerimdir.

Her hangi bir konuda Kuran’a eksiklik izafe etmek Allah’a ve Kuran’a iftiradır. Kuran kendisinde şüphe ve eksiklik ayrıca da çelişki olmayan bir kitaptır. Bizler peygamberleri doru anlamanın yolunun Kuran’dan geçtiğini hiçbir eserin bu konuda Kuran’ın önüne geçirilmemesi taraftarıyız. Kuran peygamberler konusunda ne kadar bilgi vermiş ise iman edenlerin bu bilgi ile yetinmeleri gerekmektedir.

Hiç kimse Allah’ın bu konuda söylemediğini Allah’a söyletmeye çalışmamalıdır. Şunu da hemen söylemeliyim ki Kuran’da peygamberlerin hiç birini diğerinden ayırt etmememiz gerektiği hususunda çok önemli ikaz ve uyarılarda mevcuttur. (Bakara-285) Yapılan anma programlarına bakar iseniz konunun az önce vermiş olduğumuz ilgili ayete ne kadar ters olduğunu zaten sizlerde göreceksiniz. Gelelim Kuran’ın peygamber ve peygamberleri nasıl tanıttığı konusu ile ilgili ayetlere:

Konu ile ilgili ilk ayetimiz. Önce şunu kesin olarak ifade etmeliyim ki:  Bu ve benzeri ayetler bütün peygamberlerin birer insan oluşu üzerinde durmaktadır. Bütün peygamberler birer insandırlar ancak hiçbir zaman insanüstü özellikler ile yaratılmış varlıklar değildirler. “De ki: Ben de ancak sizin gibi bin insanım. Fakat bana ilahınızın yalnızca bir tek bir ilah olduğu vahye diliyor. Artık ona yönelin ve O’ndan bağışlanma dileyin. Allah’a ortak koşanların vay haline!” (Fussilet-6) İkinci ayetimiz: “İnsanlara hidayet Kuran geldikten sonra onların iman etmelerine ancak, Allah, bir beşerimi (insanı mı) peygamber olarak gönderdi?” demeleri engel olmuştur. De ki: “Eğer yeryüzünde (insanlar yerine) yerleşip dolaşan melekler olsaydı, elbette onlara gökten bir melek peygamber indirirdik. De ki: “sizinle benim aramda şahit olarak Allah yeter çünkü o kullarından hakkıyla haberdardır, onları hakkıyla görendir,” (isra-94-95-96)  Üçüncü ayetimiz: “ Peygamberleri onlara dedi ki: Biz ancak sizin gibi birer insanız.  Fakat Allah, kullarından dilediğine peygamberlik nimetini bahşeder. Allah’ın izni olmadıkça, bizim size bir delil getirmemiz haddimize değil. Müminler ancak Allah’a dayanıp güvensinler.” (İbrahim-11) Dördüncü ve son ayetimiz: “Seni yetim bulup da barındırmadı mı? Seni yolunu kaybetmiş olarak bulup da doğru yola iletmedi mi? Seni fakir bulup da zengin etmedi mi?” (Duha-6-7-8)   Bu tür ayetlerin sayılarını daha da artırmak mümkün iken bu kadarının yeterli olduğunu düşünerek bu ayetlerden nelerin anlaşılması gerektiği üzerinde ister iseniz biraz kafa yoralım:

Allah gönderdiği bütün elçilerin ısrarla gönderildikleri insanlardan olduklarını yaratılmaları ile, yaşamları ile, yeme, içme, uyuma, ihtiyaçlarını giderme, çarşı ve pazarlarda alışveriş yapmaları, sıradan evlerde oturmaları geçinmeleri için çalıştıklarını ve buna benzer özelliklerini en ince detaylarına kadar açıklamaktadır.

Elçilerin diğer insanlardan tek farklarının Allah’tan vahiy almış olmaları konusunu ayrı tutar iseniz onlarda bizler gibi birer insandan başka bir şey değildirler. Hiçbir peygamber yemeden ve içmeden hayatını devam ettirememiştir. Onlarında canları sıkılmış zaman zaman taşıdıkları sorumluluk tan dolayı uykuları kaçmış ve dillerindeki düğümün çözülmesi ve sırtlarındaki ağır yükün hafifletilmesi için kendilerini elçi gönderenlere yalvarıp yardım istemişlerdir. Şayet Allah kendilerini kendi hallerine bıraksa idi nerede ise düşmanları tarafından yapılan birtakım cazip tekliflere olumlu bakacaklardı.

Fakat Allah elçisi olduktan sonra artık onların keyfi davranmaları söz konusu olamazdı. Onlar kendilerini elçi olarak gönderen makama karşı mutlak manada sorumludurlar. Kendilerine ne verilmiş ise ona sarılmak ve onu olduğu gibi muhataplarına aktarmak zorundadırlar. Kendileri din, yaşam kuralları belirleyici olmayıp kendilerine tevdi edilen dini yaşamak zorunda olan bizler gibi birer insandırlar. Allah bizlerden birisini yani bizim gibi bir insanı elçi olarak seçerek gönderdiği dinin insanlar tarafından yaşanıla bilir olduğunu da örnekleyerek göstermiş olmaktadır. Elçilerden herhangi birini Allah’ın kendileri için belirlemiş olduğu konumdan alıp başka bir konuma taşımak artık o elçinin örnek alınamaz olduğunun da delilidir. Mesela hiçbir elçiyi Allah kadar sevemeyiz. Zira Müminlerin Allah sevgisi her şeyden kuvvetlidir. Yine hiçbir elçiyi kendimize rab olarak benimseyemeyiz. Şayet böyle olur ise Hıristiyanların Meryem oğlu İsa’yı rab kabul ettiklerini belirten Tövbe suresinin otuz birinci ayetinin muhatapları sınıfına bizlerde dâhil olmuş oluruz. Hiç kimse ilgili ayet Hıristiyanları kast ediyor diye kendini savunmaya çalışmasın.  Yapılan eylemin ve davranışın kimin tarafından yapıldığı değil davranışın kendisi önem arz etmektedir. Kısacası Kuran gönderilen elçilerin ısrarla birer insan oldukları üzerinde şiddet ve önemle durmaktadır. Onları insan olmaktan çıkarıp farklı bir konuma getirmemiz durumunda peygamberler örnek alınamaz olurlar ve hayatımızdan çıkıp giderler. Bu söylediklerimizden dolayı sakın ha kardeşlerimiz bizlerin peygamberi hafife aldığı zannına kapılmasın zira zannın günah olduğunu da bu vesile hatırlatmış olalım. Kuran’daki peygamber anlayışını böylece kısaca açıkladıktan sonra: Şimdide ister iseniz geleneğin peygamber anlayışından bahsedelim: Kaynağı ve ortaya koydukları delillerin tamamına yakını Kuran dışı olan bu anlayışa göre apayrı bir peygamber portresi ile karşı karşıya kaldığımızı maalesef ifada etmek durumundayım. Zaten bahsedeceğimiz bu anlayış sahiplerinin taşıdıkları düşünce referans olarak Kuran’dan da beslenmemektedir.  Bu guruba tarikat ve tasavvufu dahil etmemizde herhangi bir sakınca görmemekteyim. Geleneğin en çok istismar edip abarttığı konuların başında  “Bütün kainatın ve insanlığın tamamının peygamberimizin yüzü suyu hürmetine yaratıldığı” savıdır. Bu düşünceye göre Muhammed (A.S) olmasa idi hiçbir şey yaratılmayacaktı. Yani Allah bu konu da bir kuluna mahkum edilmektedir. Allah’ın yerde ve gökte olan her şeyi insanlık için yarattığını söylediği İlgili Kuran ayeti bu görüşe göre havada kalmaktadır. Yine geleneğin anlayışına göre son peygambere atfedilen veya uydurulan o kadar mucize den bahsedilmektedir ki, onun Kuran ile verdiği mücadele gölgelenmektedir ve basitleştirilmektedir. Allah ısrarla muhataplarını Kuran ile uyarmasını ve kendisinin de o Kuran’a sıkıca sarılmasını ve rakiplerine bu metot ile meydan okumasını ister iken gelenek Selciler onun daha dünyaya gelmeden” Nuru Muhammedi ya da Hakikat’ı Muhammediye” gibi uydurma hikâyeler ile bu ümmeti yıllarca oyaladılar. Daha küçücük bir yavru iken kalbini yardırıp bypass ameliyatı yaptırıp kalbini temizlettiler. Kendisine bu kitabın verileceğini bile tahmin etmeyen o elçiyi daha doğmadan peygamber ilan ettiler. Delil olarak ta sırtında daha önceden vurulduğunu iddia ettikleri bir mühürden bahsederek ilgili ayeti görmezlikten geldiler. Aç ve açık kalarak karnına taş bağlayan peygamberi küçücük bir çömleğin içine elini sokarak üç kişinin doyacağı bir yemeği üç yüz kişiye yedirip çoğalttılar. Allah resulü ve arkadaşı hicret esnasında yaklaşık olarak beş yüz kilometre yolu bütün zorluklarına rağmen yürüyerek gitmişlerdir. Ancak geleneğin peygamberi zaman zaman uçmuştur. Miraç gibi.  Allah resulü bana ve sizlere ne yapılacağını bilemem şayet gaybı bilse idim daha çok hayır işlerdim veya bizler gönderdiğimiz elçilere de o elçileri gönderdiğimiz ümmetlere de mutlaka soracağız ayetini okuyup dizlerinin bağı çözülür iken geleneğin peygamberi Allah’ın herkesin yaptığının karşılığını görmesi için vaktini gizlediğini buyruğuna rağmen kıyametin küçük ve büyük alametlerinden bahseden ve şefaat edip herkesi kurtaracağına inanılan bir  anlayışını savunmaktadırlar. Örnekleri daha da çoğaltarak ayrılıkları ve farklılıkları kesinlikle artırmak istemiyorum. Amacım da bu değil gelin bu tür anma programlarını Kuran’ı ölçü alarak ve içeriğini Kuran’ın doldurduğu programlar haline getirelim. Ve o yüce elçileri Kur’an ile anlamaya çalışalım. Hamd önce Allah’a selam bütün elçilerine ve o elçilerini örnek alıp Kuran’ ile anlamaya çalışanlar üzerine olsun. Allah’a emanet olunuz