Yerli oryantalizm ve bizdeki çatışmaseverlerin Ortadoğu’ya bakışı

Zafer Burakmak Bunun en bariz görünen örneği “Bunlar da birbirlerini öldürmekten vazgeçmediler” cümlesidir. Aslında hakkaniyet içeren bu cümlenin neden bir aşağılama içerdiğini irdeleyelim ve bunu yaşadıklarımız benzer süreçle

VAN 1.12.2017 09:27:06 0
 Yerli oryantalizm ve bizdeki çatışmaseverlerin Ortadoğu’ya bakışı
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Yerli oryantalizm ve bizdeki çatışmaseverlerin Ortadoğu’ya bakışı

Batının İslam dünyasına yönelik oryantalist bakışını herkes bilir. Doğu toplumlarını aşağılamak aşikar bir tavırla yapılır Batı tarafından. Bu bakış açısının yine bu topraklarda da farklı tonlarda yansımaları vardır. Gelişmişlikle orantılı olan bu gayri insanilik, gelişmişlik seviyesi yükseldikçe insanlık seviyesini düşürür. Maalesef belli bir oranda Türkiye toplumunda da benzer bakış ve söylemin tezahürlerini görmek mümkün.

Bunun örneğini, Batı dünyasında yaşanan saldırılara verilen tepkiyi, Müslüman toplumlardaki benzerlerine verilen tepkiyle kıyasladığımızda çok daha iyi anlarız. Televizyonlarımızda, gazetelerimizde, köşe yazılarımızda işlenmeye değer görülmeyen vakalar hep İslam dünyasından seçilir genelde. Hâlbuki Batı ülkelerinde yaşanan bir olayı konuşmamak, tartışmamak neredeyse imkansızdır. Müslüman toplumlarda yaşananları gündeme getirmek için ise, başlıklar içerisinden ‘seçilmeye değer insan kaybının’ ne kadar olması gerektiği sorusunun cevap sayıları gittikçe artmaktadır. Ortadoğu’da can alan bombaların insanımızı etkilemesi can kaybındaki rakamlara endekslenmiştir maalesef. Sayı arttıkça etkilenme oranı da artmaktadır. Ve bu utanç borsasının başlangıcı yüzlerce insan ile başlamaktadır. Bu anlamıyla 309 kişinin yaşamını yitirdiği Mısır’daki cami saldırısının dikkatleri çektiği söylenebilir.

Bunun sebeplerini kalabalık bir liste ile sıralamak ve en başa da yabancılaşmayı koymak gerek sanırım. Yabancılaşmak önce uzaklaşmaya, uzaklaşmak duygusuzlaşmaya, duygusuzlaşmak da karşı tarafın insan kimliğini bile sorgulamaya kadar götürüyor bizleri. Duygusal bağlar kuramayan toplum, bir süre sonra diğer toplumlara tepeden bakmaya ve işi aşağılamaya kadar götürüyor. Ortadoğu toplumlarında yaşanan her vahim hadisede, bir aşağılama söylemine şahit olmak mümkün. Bunun en bariz görünen örneği “Bunlar da birbirlerini öldürmekten vazgeçmediler” cümlesidir. Aslında hakkaniyet içeren bu cümlenin neden bir aşağılama içerdiğini irdeleyelim. Bunda kastedilen, konuşarak, anlaşarak, paylaşarak sorunlarını çözemeyen Ortadoğu toplumlarının çözümü, birbirlerini boğazlamada buldukları tespitiyse, el-hak doğrudur. Ancak bu tespit, barış içerisinde yaşayan ve sorunlarını konuşarak halleden toplumların hakkıdır.

Müslüman toplumlarda yaşanan her hadiseye “eğitim yok, anlayış yok anca vur, kır, bombala öldür.” sözcükleriyle niteleyen ve daha çok bunları gizli bir şekilde İslam’a mal eden kesimlerin kimliklerine de bakıldığında ortak bir nokta görürsünüz. Ortadoğu’yu birbirlerini boğazladıkları söylemiyle aşağılayan bu kişiler, Türkiye’deki çatışmalara da en taraf olan kesimlerdendir daha çok. Bu anlamıyla “Ortadoğu’daki çatışmaların anlamsızlığı ve anlamsızlığa boğulmuş geri toplumlar” analizlerini,  Türk ulusalcılığı ve karşı taraftaki PKK ideolojisinin ekseninde olanlarda görürsünüz daha çok.

Hâlbuki devlet ve PKK arasında 30 yıldır süren ve 40-50 bin insanın öldüğü ve hala belirli tonlarla bu süreci yaşayan bir toplumun, başkalarının boğazlaşmalarını bu dille eleştirmeleri tuhaf değil mi? Hele ki bu çatışmalara en koyu şekilde sarılan kesimlerin? Kürt toplumunda Suriye’deki savaşı en çok eleştirenler, PKK üyelerinin hendeklerle şehirleri savaş alanına çevirmesini destekleyenler mesela. Yine Ortadoğu’daki gerilimleri ‘demokrasi ve laiklik eksikliğine’ dayandıran Türk ulusalcılığının, bizdeki sorunu çözme konusunda demokrasiden en uzak duran kesim olması bir başka tezat. Aslında bu mantıksal bir sorundan çok Ortadoğu’ya yönelik gizil bir aşağılama ve kendini üst seviyelerde görmeden kaynaklanıyor. Bu topraklarda yaşanan çatışmaları sürdürmeyi, devletin beka ya da örgütün özerkliğiyle meşrulaştırmaya çalışanların, Ortadoğu’daki her çatışmaya alaycı yaklaşmaları bunun göstergesi. Oysa Ortadoğu’daki her çatışmanın, her bombanın da dayandığı mezhepsel ve etnik temelleri ve yine toplumları ikna eden gerekçeleri bulunuyor. Sorunların yanında yansımalarının bu kadar kanlı olması, her gerekçeyi çok kolay bir şekilde şiddete başvurarak çözme hastalığından kaynaklanıyor. Peki bu hastalığın semptomları bizde de yok mu? Irak’ta, Lübnan’da ya da Mısır’daki bir çatışma ve yine her hangi bir yerde patlayan bomba cahillik ise, bu topraklarda hala yaşadıklarımız ne o zaman? “Ama bizimki şu gerekçelerden dolayı  farklı”  dediğimiz her an, diğer toplumlardan da aynı söylemi n farklı dillerde yankılandığını duymamız gerek. Ancak koca bir coğrafyada yankılanan bu sesin, silah ve bomba sesleri arasında hiçbir kıymeti harbiyesi kalmıyor. Çünkü duyulmuyor.

Televizyon haberlerindeki her kanlı bombalamaya bakan Türkiye’den biri, İstanbul’daki, Ankara’daki, Diyarbakır’daki, Suruç’taki bombaları unutacak ve aşağılayan bir yüzle bakacak Ortadoğu’ya. Düşük yoğunluklu savaşların uzun süren ve bıktıran detaylarını duymak istemeyecek ve hemen değiştirecek belki kanalı. Bir sonraki benzer bir haberin Türkiye’den olduğunu unutarak. Bölgede yaşanan çatışmaların bizimkinden daha yoğun olduğuna sığınacak belki ama petrolün zenginliğini ve bunu ele geçirmek isteyen ülkelerin süreçlere dahlini unutacak. Oysa Suriye gibi devletlerin Öcalan’ı desteklediği 1990’lı yılların başında Türkiye’deki durum, hangi Ortadoğu ülkesinden iyiydi?