Yeni Türkiye ruhu

Ömer Altaş

VAN 29.03.2013 12:41:34 0
Yeni Türkiye ruhu
Tarih: 01.01.0001 00:00

Yeni Türkiye’nin kurucu iç dinamiği-II

Toplumun Ruhu

Antik Yunan ve Mısır felsefisinde, örneğin Berthelot’un anlatıların da “taşın ruhu olduğu” fikri vardır.

Taşın bile ruhu varsa ruhu olmayan başka bir “eşya” bulunabilir mi?

Varlık olarak yer kaplayan her şeyin bir ruhu vardır ve bunlar insan tarafından yok edilemez.

İlk ruh; sonsuza kadar gider, kendini sürekli olarak yeniden yaratır.

İnsanlar ve yapıları zaman zaman bu ruhları yok etmeye çalışır, çatışma ruhun zaferiyle sonuçlanır.

Kürtlüğün, Aleviliğin, İslam’ın bir ruhu vardı onu yok etmeye çalışanlara karşı üstünlük sağladı.

O ruhlar “devleti” bile önünde diz çöktürdü.

“Toplum ruhu” vardı; kendini yok sayanları tarihin molozları arasına gönderdi.

Bireyin ve kadının ruhu; karşı saldırıların tamamının üstesinden gelecek dinamik güce sahip.

Bittabi esas olan ruhtur, tabiliktir, gendir, benliktir, kültürdür, kimliktir.

Kemalist Türkiye Cumhuriyeti devleti doğal dokular ile kavga etmeseydi, kadrolarında değişim yaşamadan yeni dünyada yerini alacaktı.

Kestirmeden giderek aynı şekilde, Yeni Türkiye Cumhuriyeti siyasi, dini, sınıfsal, mezhebi anlamda bencillik yaparsa ve “İslamcılık” hattı üzerinden hegemonya yaratırsa Toplum Ruhu onu da eler.

Yeni Türkiye Ve İslamcılık

Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni durumuna Yeni Türkiye demek için elde yeteri kadar veri var ama bu topraklarda İslamcılık kavramını kullanmak için biraz yabancılaşmış olmak gerekir.

İslamcılık İslam’ı bu toplumun dışında ekletik bir olgu olarak gören pozitivist bir yaklaşım biçimi.

İslamcılık kavramı İslam toplumunun kullandığı dilde karşılığı olmayan Protestan Batı felsefesi ve medeniyetinin ürettiği bir kavram.

Bu kavram İslam’ın bölgesindeki varlığını ve dünyasını uyuşumsuz bir kalıba sokma çabasıdır.

İslamcılık kavramı, bilimsel anlamda bile İslam’ın ruhunu anlamanın önünde en önemli engellerden biridir.

Bu tamamen gördüğünü kendi materyalist felsefe dünyası ile algılamaya çalışan bir mantıktan türer.

“Ruhu” dışlamış bir medeniyet felsefesi “ruhu” olan İslam ve Doğu felsefesine ait bir kavramı onun tanımladığı şekliyle öğrenmesi mümkün olmaz.

Gördüm ki, bunu; Batı felsefesinin mutlaklığı ile düşün dünyalarının bütün hücrelerini yıkamış olan Türkiye entelektüellerinin de öğrenmesi mümkün değil.

Onlar “yeninin” dışına atıldıklarında fark edebilecekler ancak, kanun bu!

Altını çiziyorum, temel kavramsal müstevada anlaşmadan yeni Türkiye’nin ne olduğu çözülemez.

Bu nedenle Batının ve Kemalizm’in rengini alan entelektüel zihinler “kelimeler ve kavramlar” düzeyinde bir etüt çalışması içine girmeleri gerekir.

Muhafazakar olgusu

İslam’ın olduğu yerde Batılının anlamadığı şekliyle bir “iç-dış” metaforu yoktur.

(Bazılarına Bernard Lewis’in İslam’ın Siyasal Dili kitabını raflardan indirip okuyun dediğimde daha çabuk ikna olacaklar biliyorum.)

Parçalanmaz bütünün içinde “zayıf- kuvvetli” metaforu vardır.

Zıtlık ölçütü kullanılmaz. “Takva” olgusu vardır. Bu takva olgusu ya azdır ya da çoktur.

Bu nedenle Asya ve “Orta” dünyada İslam referansıyla kımıldayan her şey İslamcılık değil İslam’a dairdir.

İslam’ın dinamizmidir, “İslami harekettir.”

Ortadoğu’daki devrimler de bu anlamda bir tür İslami dinamizmdir.

Hak ederlerse, gereklerini (derinleştirilmiş demokrasi ve sınıflara merhamet) yerine getirirlerse “İslami harekettir.”

Türkiye’de büyük ve sessiz devrimin kendi dinamikleriyle ürettiği muhafazakâr demokrasi terminolojisi nedir?

Muhafazakâr demokrasi, bir teolojidir ve asl olarak Müslüman demokrasi demektir.

Meraklanarak yaptığım araştırmada Recep Tayyip Erdoğan’ın hapishane hayatındaki doktrinel çalışmalarında büyük felsefi etüdün karalama kâğıdına ilk düşen kavramın “Müslüman demokrasi” olduğu bilgisine ulaştım.

Bu yaklaşımlar Kemalist batıcı zihinler için büyük bir travma.

Benim ise tezim bu: Tabii olan budur.

Bu toplum, sosyal refleks olarak eninde sonunda bu tabii limana demir atacaktır.

Bu anlamda Yeni Türkiye olgusunu oluşturan “Felsefe Taşı”, “iksir” İslam ile mamul.

Her canlı bildiği dil ile konuşur. Kendi genetik kodlarına göre eylemlilik gösterir.

Bir Hüdhüd kuşundan Papua Yeni Gine’deki bir yerliye kadar.

Yeni Türkiye kurucu iradesi İslam kültürü ile “büyümüş”, iç-dış metaforu değil “her şey” olan İslam onların genetiğine rengini vermiştir.

O nedenle “Orta Dünya’daki” halk ayaklanmalarını analiz ettiğimiz gibi Türkiye’de siyasal, sosyal dönüşümler, kurucuları ve iradeleri “bizzarure” İslam’a dairdir.

Son tahlilde bu toprakların tahkikatı İslam hanesine “yazılır.”

Hoş, ülkemizdeki batıcı Kemalistler böyle olmasın istiyorlar diye Batı Ortadoğu’ya kendi tarafından, tanımladığım şekliyle bakmaktan vazgeçmiyor zaten!

Max Weber Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu kitabında Batı kapitalizmi ve medeniyetini Protestan kültüre bağlayınca bu son derece özel, tekrar edilip durulası bir analiz olur!

Sosyal Talep Ve Ehliyetin Yerine oturması

Yeni Türkiye bir “ihtiyaçtı.”

Yeni Türkiye modern hayatta ve post modernde daha iyi bir yaşam kalitesi ile birlikte “yerini almak” istedi.

Türkiye Kemalizm’in kendi içinde çürüdüğünü “gördü.”

Toplum sistemin kendi dönüşümünü “bekledi.”

Sistem direnince Türkiye toplumu “ayaklandı.”

Siyasi, askeri, sosyal, ekonomik, ideolojik, kültürel, eğitim ve sağlık alanlarında bütün paradigmaların yapı taşlarını değiştirme iradesini “yasal platformlarda haykırdı.”

İşte bu “varoluşsal ihtiyaç” dört başı mamur bir felsefe, bir dünya görüşünü “aradı.”

Kurumuş toprakların çatlayan hatlarının arasına girerek yaşama yeniden can verebilecek bir kaynağı, bir ruhu.

“Non foras ire, in teipsum redi; in interiare homine habitas veritas.”

“Uzağa gitme, dön içine; hakikat senin içinde.”

Toplum, St. Agugustine’nin bu tavsiyesini uyguladı yeni dinamiği “kendi kimliği içinde” buldu.

İslami Hareket geleneği Türkiye toplumunun bu ihtiyacının tamamına cevap verebilecek kavramsal zenginliğe sahipti.

Türkiye Başbakanı’nın tarihi Balkon Konuşmaları bunu çok iyi verir.

Yeni Türkiye İslami Hareket’e “bizzarure” teslim oldu.

Nasıl ki siyasal Kürt hareketi, İslami Hareket’in boşluk bırakmayan terminoloji ile çıkmazdan kurtulabileceğine teslim olduysa.

Şimdi İslami Hareket kendine gelin olarak gelen Türk Cumhuriyetini ve Kürt Cumhuriyetini kardeşlik potasında samimiyet sınavına tabi tutacak.

İslami Hareket Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin oluşumu için gerekli argümanların tamamını bir ninenin kanaviçeyi işlemesi gibi sabırla işledi.

İslami Hareket, Alevi toplumunun büyük sancısını da bu pota içinde en iyi yere taşıyabilecek merhamet dünyasına sahip.

İslami Hareketin misyonunu, yani “derinleştirilmiş demokrasi”, “merhamet” ve “adalet” ilkelerini uygulayamayan, savsaklayan her kim ve ne ise yerini “daha takva” olgulara bırakacak.

Kişiler, yapılar, devletler düşer ama “ruh” “masun” haliyle yine yoluna devam eder.

Çünkü insan onuru her esasın tek atom çekirdeğidir.

Felsefe taşıdır, iksiridir, ruhudur.

omeraltass@gmail.com