YENİ SEKÜLER DİN TALEPLERİ VE İTAAT KÜLTÜRÜMÜZ

Enes TARIM

VAN 25.05.2016 10:58:50 0
YENİ SEKÜLER DİN TALEPLERİ VE İTAAT KÜLTÜRÜMÜZ
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Müslüman halkları denetim altına almaya çalışan küresel sömürgeci güçlerin kültürel yıkıcı ve yok edici terörü ile karşı karşıyayız ve kuşatılmışlıklar içerisinde toplumlarımızın, toplu gruplar halinde irtidadı ile bu yeni dine biatını ve iman edişini hep birlikte izlemekteyiz.

  “Demokrasi, kendini çölde hayal edenlerin serabıdır…”                                                                  
N.F.Kısakürek                                          

19. yüzyılda, modernizmi dünyaya sunan batı, bu gizemli ve popülist kavramla beraber İslam dünyasında, düzenli  planlama ve organizasyonlarla öncelikle tahrif edemedikleri kitabın zihinlerde dönüşümünü gerçekleştirecek çalışmalar yaparak başladı. Sonrasında “Protestan bir İslam” sunumu, İslam coğrafyalardaki geriye gidişte, modernizmi bir can simidi olarak gören ve batı’yı kutsayan kesimleri oldukça heyecanlandırmıştı. “ Demokrasi, Laisizm ve Sekülerizm”, devamında sunulan kullanışlı kavramlar olarak, küresel güçlerle uyumlu yaşamın tek alternatifi “Bir Ilımlı İslam Projesi” olarak yerini aldı.

Bu sunum sömürgeci kolonyalistlerce, “daha müreffeh bir yaşam için, özgürlük ve insan haklarına saygılı bir model” olarak sunulsa da, pratikte batılı kültür/öğreti ve değerlerin dayatılması şeklinde tezahür etti.

Biçilen bu rol model haricinde İslam’ın devlet olma talepleri her daim bir tehdit olarak algılandı ve günümüze değin gerçekleşmemesi için her türlü müdahale ve baskı meşru sayıldı.

Özellikle ve hedef alarak, İslam’ı geçmişe ait kültür ve folklorik ibadet tanımlamalarıyla tasnif etme uğraşı verdi egemenler yıllar boyu.

Batıda, “Kilise / Devlet” savaşı sonucu ortaya çıkan “Sekülerizm”; “İslamcılık /Devlet /Laisizm” üçlemesinde bir anlam ifade edebildi ve dindarları uslandırıcı, ılımlılaştırıcı bir araç haline getirilebildi.

Batının himayesinde şekillenen ve toplumlarımıza siyasi, politik ve askeri güç tahakkümü ile dayatılan bu yeni modern seküler din, toplumlarımızı değiştirmek, dönüştürmek ve biçimlendirmek için şiddet ve baskı ile dayatıldı.

Aksi her düşünce ve teşebbüs algı operasyonları ile gerici, radikal ilan edilip, zihinlerde, düşüncelerde ve beyinlerde mutlaklaştırılabildi.

Günümüze değin muhalif ve tavizsiz bir duruş sergileyen İslamcı topluluklar, dayatma ve baskılar karşısında artık mücadele edememekte, direnememekte ve kayıplar vererek geri çekilmekte.

Geldiğimiz süreçte Müslüman zihinler, İslam’ın hükmedici, Allah tan başka ilah tanımayıcı temel argümanlarını, bu yeni dinin agresif ve yok edici dalgaları karşısında, ricat seansları ve bozgunlar yaşayarak yitirdi.

İslam’ın iktidar talepleri, mecburi teslimiyetlerle halk dindarlığı ile ruhani/manevi boyutlara indirgendi.

Geçmişin mirasçıları olma isteği, mevzilerini terk edip ganimete koşarak dünyayı tercih eden okçuları ululamakla, yüceltmekle ve otoritenin, gücün kanatlarında yaşamaya karar kılmakla bitirildi.

İslami davet ve mücadele hareketleri, süreç içerisinde “modern, seküler, milli ve demokrat” kimliklere dönüşerek yeni amentüler belirlendi.

Artık uygar ve modern bakış açılarımızla küresel diktatörlük ve güç, sömürge odakları ile rahat ilişkiler kurabiliyor, müttefik addedebiliyor, ortak düşmanlar belirleyebiliyor ve benzer düşünceler üretebiliyoruz.

İslami demokrasi söylemleri altında Müslüman zihinleri bu yeni modern dine davet ediyor, İslami laikliğe vurgu yapabiliyor ve durduğumuz noktayı vazgeçilmez addedebiliyoruz.

Müslüman halkları denetim altına almaya çalışan küresel sömürgeci güçlerin kültürel yıkıcı ve yok edici terörü ile karşı karşıyayız ve kuşatılmışlıklar içerisinde toplumlarımızın, toplu gruplar halinde irtidadı ile bu yeni dine biatını ve iman edişini hep birlikte izlemekteyiz.

Modern batı silah zoru, işkence, haçlı seferleri ve beraberinde uygarlık ve özgürlük söylemleri ile bizler için öngördüğü yeni inanç manzumelerini bünyemize ihraç etmekte ve bizler direnme bir tarafa gönüllü köleliklerle efendilerimize, kalelerimizin kapılarını sonuna kadar açarak aziz İslam’ın yağma ve talanına istekli muhafazakârlıklar yapmaktayız.

Artık İslam dışı din ve ideolojiler başına İslam takısı konarak zihinlerimizde o kadar rahat meşrulaşabilmekte ki… Günümüz Müslüman halklarının demokrasi talepleri ve mücadelelerine baktığımızda küresel güçlerin, siyasetlerinde ne kadar başarılı olduklarını görmek mümkün.

İslam toplumları, artık tüm coğrafyalarda İslam etiketi altında “milliyetçi-etnik-mezhebi ve dindışı” savaşlar veriyor.

İslam ordusu tanımlamaları eşliğinde mezhepçi, etnik, laik ve ulusalcı kralların saltanat orduları, gösterişli tatbikatlarla İslam coğrafyasında kendi istek ve talepleri haricinde oluşabilecek tüm sistem arayışlarını kanla bastıracağı mesajları ile “Muhammed’in Ordusu” sloganları eşliğinde mezhepçi ve gösterişli, korkutucu, sindirici askeri tatbikatlar yapıyor.

Artık Müslümanlar sokak, cadde ve alanlarda, ellerde “Tevhid bayrağı” olmasına rağmen, dillerde, kalplerde ve omuzlarda putlarla meşruiyet, hak ve adalet mücadelesi vermekte.

Küresel güçlerin dayattığı günümüzün modern putlarını, ne hazindir ki şimdilerde “hoca efendiler ve eskinin İslamcı aydınları” dayatabilmekte ve itaatkâr davranmayanları İslam/toplum dışı ilan edebilme cüreti gösterebilmekte.

Bizlere ise geriye, itaat etmekten, “Ulus Devlet”çiliği savunmaktan, “İslami Demokrasi”ye dem vurmaktan ve “seküler hayat”lar yaşamaktan başka bir şey kalmıyor.

Pasif, edilgen, itaatkâr ve uslu birer demokratız! Etrafımızda İslam‘ın bir çıkış yolu ve çare olduğunu dillendiren ve seslendiren maalesef kimse kalmadı.

Küresel güçlerin baskı, propaganda ve telkinleri, Müslümanları bırakınız İslam’ın devlet olma talebini dillendirmeyi; bunu düşünmeyi dahi bir şiddet eylemi olarak algılamaya sevk etti.

İslam’ın hükmetmesini istemek, aşırılığı, şiddeti ve küresel terörizmi çağrıştırır hale getirildi. “28 Şubat”ların bittiğini sananlar maalesef, kendi zihinlerindeki İslami mücadelenin bittiğini, İslam’ın siyasal yönüne dair hiçbir iddialarının kalmadığını, bitenin kendi ruhları olduğunu görememekte.

Şimdilerde İslam’ın siyasal talepleri; Müslüman zihinlerde, ütopik, ilkel, çağdışı ve terörizmi çağrıştırmakta.

Oysa Rabbimiz Kitab’ın başında: “Onlara yeryüzün de fesat (anarşi, terör, haksız yere kan dökme) çıkarmayın denilince: “Biz ıslah edicileriz  (özgürlük adına hareket ediyoruz) derler”. Şunu bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir, lakin anlamazlar.” (Bakara-11, 12) demekte.

Bu ayetler, bizlere modern tağutlara karşı uyanık durmamızı, sömürgeci kolonyalistlere aldanmamamızı ve küfür önderlerine nasıl bakmamızı vazetmekte. İslam’ı tahrif ve Müslümanları ehlileştirme projeleri tüm dünyada hız kesmeden devam ederken; ateşin dokunmaması için kendimize bir konum belirlememiz gerektiğini hatırlatmakta.

O halde: “Müslüman, yalnızca bir olan Allah’ı Rab ve ilah kabul edendir! Göklerde ve yerlerde Allah’tan başka ilahlık iddiasında bulunanlara rağmen; yaşamı düzenleyici yasalar koyma ve otorite olma yetkisi yalnızca Allah’ındır! Yerin ve göğün hükümranlığı O’nundur! O, Yarattıklarının neler yapıp yapmadığından bir an bile gaflette değildir! Kulluk yalnızca O’na yapılır, kulların hayatını düzenleme ve hüküm koyma işi yalnızca O’nun hakkıdır! Ve O, indirmiş olduğu dine, kullarının yapmış olduğu “Demokratik, Liberal ve Seküler İslam” isnatlarından münezzehtir! -


iktibasdergisi.  Enes TARIM/İktibas Dergisi/ 

Mayıs 2016/ 449