Yaylası yasak Siirt’te ‘Singapur danası’

Zafer Burakmak

VAN 27.11.2017 09:27:35 0
Yaylası yasak Siirt’te ‘Singapur danası’
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Yaylası yasak Siirt’te ‘Singapur danası’

Et fiyatlarındaki yükselişi durdurmak isteyen hükümet, en kestirme yola başvurarak hayvan ithal etme kararı aldı. En son 12 bin kilometre uzaklıktaki Singapur'dan düve ve inek ithalatında gümrük vergisinin sıfırlanmasının Bakanlar Kurulu tarafından onaylanmasının yankıları hala sürüyor. Singapur çok küçük bir ülke. Hayvancılığı yok denecek kadar az. Hatta Gıda ve Tarım Örgütü’ne (FAO) göre ülkedeki büyükbaş hayvan sayısı sadece 200. Evet evet sadece 200 büyükbaş hayvanı olan bir ülkeden vergisiz hayvan ithal etme kararı aldı hükümet. Kimse de ‘tamamını satsalar 200 eden hayvandan vergi alsan ne olur almasan ne olur?’ diye sormuyor maalesef. Çünkü herkes aslında Singapur’un et ticaretinde bir dağıtım üssü olduğunu biliyor. Alınacak etin hiçbir kilosu Singapur üretimi olmayacak çünkü. Diğer ülkelerin hayvan dolu gemileri Singapur’a uğramadan anlaşmalara dayanarak Türkiye’ye doğru yola çıkacak.

Buna karşın besledikleri hayvanlardan yeteri seviyede kâr edemeyen Türkiye’deki besiciler ise, ithal ucuz et karşısında nasıl tutunacaklarını kara kara düşünüyorlar. Kara düşüncelerin eksilmediği Kürt illerinin bu konudaki karamsarlığı da en üst safhada tabi. Zira hemen hemen tüm hükümetlerin ekonomi politikalarında teşvik paketleriyle destekleyecekleri sözünü verdikleri hayvancılık sektörü gittikçe daralıyor. Her ne kadar hayvan hibeleri gibi destekler sağlansa da beslenen hayvan ederinin, yem, masraf ve harcanan emeği karşılamaktan uzak olması bu işle uğraşanları başka alanlara itiyor. Başka alanlardan kasıt da ya ucuz iş gücü haline gelmek ya da işsizler ordusuna katılmak. Türkiye’nin genel geçer hayvancılık sorunlarına karşılık bölgenin bir diğer ek sorunu da yaylaların yasak olması. PKK üyelerine yönelik askeri operasyonlar nedeniyle “geçici güvenlik bölgesi” ilanları, özellikle küçükbaş hayvanlarını otlatmaya götüren koçerlerin belini kırmış durumda. Bu durumun bölgenin hayvancılığını bitirmeye sürüklediğini daha önce de zikretmiş, sorunun sanılandan büyük etkileri olduğunu kaydetmiştik. Örneğin bu yılın nisan ayında yazdığımız bir yazıda şu hususlara değinmiştik; “Baharın hazırlığını herkes yapar elbet. En çok da baharı bir bereket sayanlar. Baharla doyanlar, baharla doyuranlar. Koçerler mesela, hayvancılıkla uğraşanlar. Bölgede hangi koçer, hangi mezraya gideceğini bilmiyor farkında mısınız? Hangi bölgenin kendilerine yasaklandığını koordinatlarıyla öğrenmeleri lazım. Çünkü adı geçici, yasağı kalıcı “özel güvenlik bölgesi” ilanlarıyla sivillere yasaklar geldi. Ekmeğinin derdinde olanları, hayvanlarının peşi sıra dağlara çıkanları sivilden saymayan bir yasa yok maalesef. Van, Siirt, Muş, Mardin, Batman ve Diyarbakır gibi bölge illerinde 15 günlük ilan edilen “Geçici özel güvenlik bölgeleri” sivillerin bölgeye girişlerini yasaklıyor. Geliri tarım ve hayvancılık olan insanlar için bunun zararını düşünebiliyor musunuz? Bazı bölgelerde yasak süresi bir yıl yani sadece bahar değil, dört mevsim. Örneğin Muş’ta 23 Ocak tarihinde yapılan açıklamada 9 bölge bir yıllık süre içinde sivillere yasaklandı yani köylülere, koçerlere. Bir diğer yıllık yasak yeri Mardin; 18 bölge yasak kapsamına alındı.  Bitlis’in 4 ilçesindeki kırsal alanlarda da yasak uygulanıyor. Batman’da ise 32 bölge sivillere bir yıl boyunca yasaklandı. 15 gün, 1 ay, 3 aylık “Geçici özel güvenlik bölgeleri” ilanlarını da eklerseniz bölgenin yarısı yasaklanmış durumda.”

Türkiye’nin genel sorunlarının yanı sıra bir de köyünün dışındaki yeşil alanın bile kimi zaman yasaklandığı bölgede besiciler, bu şartlarda Türkiye’nin batısı ile yarışmak zorunda kalıyorlardı. Şimdi buna Singapur’dakiler de eklendi. Mesele Singapur’daki 200 hayvan olsa tamam. Ama bu ülke üzerinden gelecek ucuz et dalgasına karşı nasıl direnecekler? Hayvancılık dışında elinde başka işi olmayan bir Siirtli, beslediği hayvanı yaylasına götüremezken, şehrindeki markette Singapur etini görünce ne düşünmeli sizce, ne yapmalı? Ne düşüneceğini tahmin etmek zor değil; elinde var olan tek işle geçinememenin çaresizliği ve bu işi de kaybetmenin korkusu.  Bu çaresizliği ve korkuyu, siyasete nasıl yansıtacağını, nasıl bir toplumsal hareketlenme yaratabileceğini ise bu kararı alanlar düşünmelidirler.

Hayvancılığın Türkiye için önemi ortada. Bölge ekonomisi ise, dayandığı temel ayaklardan biri olan hayvancılığı kaybedecek kadar çeşitli değil maalesef. Tarım ve hayvancılık üzerinden yürütülen politikaların yansımaları dikkatli bir şekilde hesap edilmelidir. Ve unutulmamalıdır ki, her ekonomik hareketlenme aynı zamanda sosyal bir dalgalanmayı da beraberinde getirir.