YAŞAMIN ÖĞRETTİKLERİ

Çelişkiler içinde geçen bir yaşamın öğrettikleri

VAN 9.04.2014 11:16:59 0
YAŞAMIN ÖĞRETTİKLERİ
Tarih: 01.01.0001 00:00
Kız çocukların istenmediği bir dönemde, aile ve çevre baskısı altında geçen günlere okuldaki siyasi günler ve 12 Eylül darbesi de eklendiğinde bir kız çocuğu ne kadar sağlıklı büyür sizce? Hayata ne kadar hazırlanmıştır, evliliğini hangi psikolojiyle yürütebilir?


Röportaj: Adil HARMANCI

Yaşam Kadın Çevre Kültür ve İşletme Kooperatifi (Yaka-Koop) Başkanı Gülmay Gümüşhan, ailedeki 5 kız çocuğunun en büyüğüydü. Bu sıraladığımız tüm olumsuzlukları yaşadı ve sonunda dayanamadı, gelin gittiği aşirette kural-moral dinlemeden ilk boşanmaya imzasını atan anne oldu.
İyisi mi, yaşamında birçok gelgitler yaşayan Gümüşhan´ı ve yaşadıklarını kendi anlatımlarından dinleyelim:

Sizi tanımak istersek neler söyleyeceksiniz?
Ben aslen Özalp´lıyım babamın işi dolayısıyla Hakkâri´de doğmuşum. Babam çok demokrat bir insandı. Evde anneme her türlü işte yardımcı olurdu. Farklı bir kişiliği vardı.
Biz evde beş kız kardeştik. O nedenle komşular, akrabalar babama sürekli takılırlardı, "bu da mı kız olacak" diye. Evin en büyük çocuğu benim. Annemin her hamile oluşu benim kâbusum olurdu, "yine mi kız olacak" falan…
Çünkü babamın üzülmesinden çok korkardım. Belki bize hissettirmezdi ama gerçekten babamın o nedenle üzülebileceğini düşünüyordum. Amcamın oğlu vardı, gelip babama hakaret derecesinde takılırdı, işte "Allah işini biliyor, bak benim oğullarım var" derdi. Yani kız çocukları o sıralarda adeta lanetliydi. Ben de böyle koşullarda büyüdüm.
Bizim en küçüğümüz Pınar´dı mesela o bile hastanede doğduğunda kız olduğunu öğrendiğimde oturup uzun süre ağladığımı hatırlarım. Kız doğmasını istemiyordum ve babam geldi, bana sarıldı, "kız kardeşin oldu, çok güzel" dedi. Gittim anneme sarıldım, annemi kırdığımın farkında da değilim aslında.
Mesela en küçüğümüz olan erkek kardeşim dünyaya geldikten sonra onu ben bu defa koruma altına aldım. Başına bir iş gelir diye özenle üzerinde titriyordum, mesela bir deprem mi oldu ilk başta onun elinden tutup dışarı çıkarıyordum. Bir defasında hiç unutmam düdüklü patlamıştı, kızlar herkes orda iken ben erkek kardeşimi uzaklaştırmaya çalıştım, tabi o sırada neden öyle yaptığımın da farkında değildim, demek ki üzerimde o kadar bir baskı vardı ki bilinçaltı davranıyordum.
Daha sonra bende ilginç bir ruh hali oluşmaya başladı, erkeklerin yaptığı işleri ben de yapmaya başladım. Mesela kar yağmış damı süpürüyorlar, gidip ben de süpürüyorum. Zorlansam da yapıyorum ve diyordum ki "evet erkek olabilirsiniz ama erkeğin yaptığı işi ben de yapabilirim, işte yapıyorum" ve kendimi bu şekilde kanıtlamaya çalışıyordum.
Hiç bebekle oynamadım, hiç evcilik oynamadım. Hep erkeklerle yarış halindeydim ve yıllarca bu böyle devam etti. Şunu ispatlamaya çalışıyordum, "evet babamın kızıyım ama ben de bunları yapabiliyorum" Üzerimde o derece bir baskı vardı.

Evet, bu ilginç bir durum gerçekten, peki, benzer farklı olumsuzluklar da olmuştur muhtemelen yaşamınızda, onlara da değinebilir misiniz?
Bizdeki bir başka sorun da mesela benim anne annem 13 yaşında evlenmişti. Hatta hayat öyküsü de çok komik. Dedem köye gidiyor, 8-9 yaşlarında bir kız atın önüne çıkıyor ve edem kolundan tutum atıyor, "ölecek başıma kalacak" diyor. Babası da diyor ki, "Mevlüt efendi öyle yapma belki bu kız büyür sana veririz" Aradan yıllar geçiyor dedem tekrar köye geldiğinde 13 yaşına gelmiş bu kıza aşık oluyor. Tabi evleniyorlar ama anne annem çok zorluk çekiyor. Dedem Türk, anne annemi sürekli Kürt olduğu için aşağılarmış ve aşırı kıskançmış.
Onun dışında annem 16 yaşında evlendi. İşte dediğim gibi biraz büyüdükten sonra böyle erkeklerle yarış halinde top oynamadır, diğer oyunlardır, dışarı çıktığımda büyük azar işitirdim. Mesela 14-15 yaşlarına geldiğimde, yine dışarıda top oynayanları görmüştüm, dışarı çıkmak istediğimde bana kızmışlardı, "artık sana dantel alacağız, kocaman kız oldun, örgü işleri yapacaksın" demişlerdi. Bana istemediğim işleri zorla yaptırmaya başladılar.

Peki, bu sırada okula gittiniz mi, yoksa hep farklı sorunlarla mı boğuştunuz?
Yok, okula gittim tabi. Erek Lisesi´nde okudum. O sırada çeşitli Kürt örgütleri vardı. Daha çocuk yaştayız tabi. Ben de o dönem inandığım bir derneğe gidip gelmeye başladım. Tabi o da ailede duyulduktan sonra ciddi sorunlara neden oldu. Bildiri dağıtmam, toplantılara katılmam bu defa mahallede konuşulmaya başlandı. "Bu kız hayatta evlenemez, evlense bile üç-beş gün sonra boşanır, erkek gibidir" Hatta MHP´li komşularımız çok küfürlü sözler de ederlerdi. O dönem annem beni okuldan almaya bile karar verdi. Ama ona fırsat olmadan zaten 12 Eylül darbesi oldu. Ve kısa yoldan okuldan atıldık. Benimle beraber 7-8 arkadaş okuldan atıldık. Dışarıdan bitirmeye çalışıyordum ki babamı kaybettim ve sonrasında da evlendim.
19 yaşında evlendim ama çevreye göre de ´evde kalmış´ gibiydim. O dönemler öyleydi, erken evlilikler şimdi de sorun ama o dönem çok daha fazlaydı ve 12-13 yaşlarında evlenmeyenlere "evde kalmış" derlerdi. Çocukları evliliği kaçış olarak görüyorlardı, şimdi o dönem bana da normal gelmişti. "Okuyup da ne olacağım" diye bir düşünceye de kapıldım.

Peki, evlilik nasıl devam etti ve sonra ne oldu?
Babam belki demokrat bir insandı, aile ortamımız öyleydi, ama gittiğim aile daha farklıydı. Evimde iken tatile de giderdim, istediğim gibi de giyinirdim, bunu engelleyen kimse yoktu, ama evlendiğim insan bir aşiret mensubuydu. Oradaki yaşama adapte olamadım. Kurallar vardı, yabancı gelin farkı vardı, akraba sevliliği yapmışlardı. Bir de babam başlıks parası almamaıştı. Adım ´bedava geline´ çıkmıştı. Bu da bana büyük bir baskı oluşturdu.
Altı kardeş bir arada yaşıyorlardı. Beş yıl boyunca böyle, sonra ilk biz ayrıldık ve çok eleştirildi. Çünkü onlar yıllar boyunca hep bir arada kalmışlardı. Sonra bir oğlum oldu, bu kez de ikinci çocuk tartışması yaşadık. Ben ikinci çocuk istemedim. Sonunda 18 yıl sonra anlaşamadık ve ayrıldık.
Tabi aşiret ortamında boşanmak öyle kolay değil. Ama ben bir şekilde direndim ve şu anda da buradayım işte.

Boşandıktan sonra ne yaptınız, yaşamınıza nasıl devam ettiniz?
Ailem Tekirdağ´da yaşadığı için annemlerin evinde kaldım, ama evi terk eden ben olduğum için oğlum bir süre eski eşimde kaldı. Oğlumun düzeninin de bozulmasını istemiyordum. Oğlumun o sırada beni anlaması zordu, bir yıl boyunca zaten görüşmek istemedi benimle. Daha sonra iki arkadaş bir ev tuttuk. Kurumun hemen arkasında…

Kurum derken..?
Yaka-Koop…

Ha, o zaman boşanmadan önce açmışsınız demek ki kooperatifi?
Evet, evet…
Şimdi 2002´de kooperatifi kurduk. 2009´da da boşandık. Yani boşanmadan 7 yıl önce kurmuştuk kooperatifi ve ben orada çalışıyordum. Şimdi 2002´de 25 gönüllü kadın bir araya gelip kurduk ama ondan önce de 5 yıl kurma çalışmalarını yürüttük. Üyelerimiz arasında öğretmen olan vardı, doktor olan vardı, avukat olan vardı, gönüllü olarak destek veriyorlardı. Göç alan yerlerde araştırmalar yapıyorduk, işte ne tür ihtiyaçlar var diye.
Van Kalesi´nde sit alanında bulunan Van Evi için ihaleye girerek, işletmesini aldık. Orayı lokanta haline getirdik ve iki yıl işlettik. Öncesinde herkes oraya gider içki içerdi, bizim o girişimimizden sonra kalede ışıklandırma ve çevre düzenlemesi başlatıldı.
Daha sonra da Bostaniçi beldesinde çalışmalar yaptık. Zaten orada ilk çalışan kurum bizim kurumumuzdu. Mahalle çalışmaları yaptık, kadına yönelik şiddet üzerinde çalışmalarımız oldu. Örnek alacak bir örgüt de yoktu. Çünkü Van´da ilk oluşumuz, ama biz yine de bu tür çalışmalara da yöneldik.

Van´daki ilk kadın kurumu siz misiniz?
Evet, kadın kurumu olarak ilk biz kurulduk. Hiçbir kadın kuruluşu, örgütü bizden önce yoktu. O dönem biz kurulduk ama ne yapacağımızı biz kendimiz de çok bilmiyorduk. Ezbere bir yol biliyorduk, iki adım ileri bir adım geri misali bir işleyiş oldu. Bu sırada şiddet başvuruları gelmeye başladı.
Sonra biz şunu fark ettik. Evet, kadının hayatında şiddet var ama kadının esas sorunu istihdam sorunudur, çünkü kadın ayakları üzerinde duracak bir ekonomik destek bulduğu zaman hayatındaki şiddet ihtimalleri zaten kendiliğinden durdurulabiliyor ve azalıyor, ya da yok oluyor diyelim.
Bunun üzerine biz kilim atölyeleri falan kurduk. Gelen şiddet başvurularını yakınmalı bir şekilde çözme yoluna gitmektense, ya da savcıya, polise havale ederek çözme yoluna gitmektense, böyle bir yöntemin daha doğru olacağını düşündük. Kadınlar kilim atölyelerimizde çalışmaya başladılar.
Kilimleri Ankara´ya götürdük, tanıtımını yaptık, bunun üzerine siparişler aldı kadınlarımız. Yani 2002´den bu yana hangi konuda olursa olsun kadınlara danışmanlık hizmeti de verdik. Kız çocuklarının okullaşması, erken yaştaki evlilikler konusu, bir de ev eksenli kadınlar, çünkü ilk kurulduğumuzda ev eksenli kadınlar bizi içimizde de vardı. Yani para karşılığı evlere giderek iş yapan kadınlar… Tüm bu konularda kadınlarımıza yardımcı olduk.
Tabi biz sadece Van´la yetinmedik, birçok ille de temasa geçerek örgütleme çalışması yaptık. Oralarda dernekleşen kadınlarla oldu. Mesela Trabzon, Adana, Iğdır gibi illerde dernekler kuruldu. Şubemiz olmak isteyenler de oldu, ama biz bunu istemedik. Bu onlar açısından da bizim açımızdan da hareket serbestliği bakımından daha iyiydi.

Zaman zaman bir araya geliyoruz. Toplantılar yapıyoruz.
İyi de bir iş ortamı yaratmışsınız kendinize, ama biraz önce belirttiğiniz mantığın aksine ekonomik özgürlük tersine işleyip sizi boşanmaya itmiş, ben, boşanma nedeninizi merak ediyorum aslında bu noktada?
Hangi kadın "ben şiddet görmedim" dese yalan söyler, çünkü şiddet sadece fiziksel değil, gerektiğinde bir bakış şekli bile size en ağır şiddet gibi gelebiliyor. Ekonomik şiddet var, cinsel şiddet var… Ama birçok insan aslında getirip derneklere bağlıyor. Benim için de bu çok söylendi. İşte, onlar aklını çeldi falan diye… Ama kadın alanında çalıştıktan sonra insan daha net bir şekilde fark edebiliyor şiddeti. Mesela bizim ´kadın insan hakları eğitimi´ dediğimiz grup çalışmaları var, onlara ben iki defa katıldım, onlar gerçekten bazı farklılıkları göz önüne seriyor. Çocukluğumdan beri yaşadığım hataları bir bir gördüm orada. Ben çocuğuma hamileyim, düşünün, ´ya kız çocuğu oldu´ derlerse gibi bir kaygı ile yaşıyordum.
Doğum yapınca erkek olduğunu öğrenince rahatladım. Öyle bir yerden buraya geldim.

Çalışmalarınızın verdiğiniz emeğe değdiğini düşünüyor musunuz peki, ´öyle bir yerden buraya geldim´ derken şimdi içiniz rahat mı?
Bir toplantıya katıldım geçen mahallenin birinde, Aycan diye bir kadın vardı orada. Unutmuştum zaten. Çocuk bakıcılığı yapan bir arkadaşımızdı.
Okuma yazması yokmuş, gelmiş bizim orada okuma yazma öğrenmiş, sora da ilkokulu ve liseyi dışarıdan bitirmiş. Şu anda da açıktan yüksekokul okuyor ve bir alışveriş merkezinde kasiyer olarak çalışıyor. Ve toplantıda kız kalkıp bunları anlatınca benim gözlerim doldu. Yani demek ki gerçekten araştırsak bunun gibi birkaç örnek daha çıkar.
Yoğurtçuoğlu mahallesinde de 3 yıllık bir çalışma yaptık. Okuma yazma üzerinde. İlk başta erkekler izin vermediler, bir amca vardı sürekli camiye gidip gelirdi, bize, "ne olacak kadınlarımız okuma yazma öğrenecek" diye. Sonra tabi razı oldular, en sonunda da çalışmaları bitirmek istediğimizde mahalleden çıkmayalım diye imza topladılar. Bir gün o amcayla karşılaştım, o dönem böyle yaygın cep telefonları da yoktu, bana esprili bir dille dedi ki, "Allah canınızı alsın, eşime okuma yazma öğrettiniz her gün kapıya bir yazı bırakıyor, çekip gezmeye gidiyor, daha önce böyle bir şey yapamazdı"
Bu tür ilginç hikâyelerimiz de oldu. Yani birçok farkındalığa neden olduk, elbette ki işe yaradığımızı görünce içim oldukça rahat.