Yasalar da barışa hazırlıksız yakalandı

Yasalar barışa hazırlıksız yakalandı. En çok da bireysel hak ve özgürlüklerin karşısına dikilmiş olanlar...

VAN 27.03.2013 11:59:14 0
Yasalar da barışa hazırlıksız yakalandı
Tarih: 01.01.0001 00:00

Gülçin Avşar’ın yorumu:

 

Yasalar da barışa hazırlıksız yakalandı

Yıllar evvel bir anne gökyüzüne bakıp oğlunu kastederek “O da şimdi Ay’a bakıyor mudur? Aynı yıldızları görüyor mudur?” diyerek ağlamıştı. Sadece aynı göğe baktığını düşünerek rahatlamıştı. 

Bu bahar, tek tesellisi aynı göğe bakmak olanların müjdesi oldu Diyarbakır’dan. 

Diyarbakır ki “Şehitlik” vardır orada. Oraya sarı- kırmızı- yeşil tabutta gelir “çocuklar”. Çocuklar diyorum çünkü yaşları 16, 17 olanlar da yatar orada. Şimdilerde 90 sonrası doğan çocuklarla dolu orası. 
Mezarlığa gittiğinizde ise etrafınızı 2000 sonrası doğan çocuklar sarar. Ellerinde naylon ibrikler, su kovaları, şişeler... Toprağına dokunmaya, dertlenmeye, dertleşmeye geldiğiniz mezarın başında “Abla su getireyim mi” diye bekler hepsi birden. Hepsi birden az ilerideki çeşmeye koşar su getirir, sonra da verilen parayı paylaşır. Yazsa ayaklar çıplak, hâllicesi terliklerle... 

O esnada 92’li birinin mezarında olmak değil, su satan çocukların diğer boş yerleri dolduracaklarını düşünmek ağlatır en çok insanı. Öyle bir ağlatır ki hem de... Çaresizce savaşa kurban verilenlere engel olamadığını düşünürken “Allah kahretsin, peki, ya bunlar?” diye bakarsın topraklı avuçlarına. Çaresizce... 

İşte bu bahar, o çocukların bu savaşın kurbanı olmayacaklarının umudu oldu Diyarbakır. 
Şimdi, beş ay önce asla hayal edemeyeceğimiz olaylar yaşıyoruz. Ve tüm bu yaşadıklarımız yasa koyucuların dahi önüne geçmiş durumda, daha şimdiden. Ve tüm bunlar, tam da Türkiye’de yaşanması muhtemel olabilecek trajikomik bir tabloyla gerçekleşti, gerçekleşiyor. 

“Türkiye’ye has” bu tablo, yaşanan heyecan verici gelişmelerin, aynı zamanda ve anakronik bir biçimde yürürlükteki TMK’nın suçları kapsamına rahatlıkla sokulabilecek olmasında somutlaşıyor. Geçmişin ağır yükünden kurtulmak için konuşuyoruz ama o geçmişin belirlediği çerçeveye sığmıyor konuşulanlar. 21 mart günü tüm televizyon kanalları (TRT de dâhil) “terör suçu” işledi. Gazetelerde, sosyal medyada yazı yazanlar, televizyon programlarında yorum yapanlar terör suçu işledi. Başbakan da dâhil. Son âna kadar mevzula ilişkilenmeyerek suçtan bağımsız kalan Kılıçdaroğlu dahi “Amed”diyerek yaratıcı bir savcının kendisine Terörle Mücadele Kanunu’ndan iddianame hazırlamasına olanak tanıdı. Bir tek Devlet Bahçeli kaldı. 

1991 yılından bugüne dek siyasal gündemimizin ve doğal olarak hayatımızın ayrılmaz bir parçası olan Terörle Mücadele Kanunu, son iki yıl içerisinde, özellikle de tanınmış kişilere temas edince, hiç olmadığı kadar fazla sorgulanır oldu, çok tepki topladı. Hatırı sayılır demokrasilerde bile örneklerine rastladığımız anti-terör yasalarında olduğu gibi ihlal üretti çünkü. Öyle ki, yargılamalara özel infaz rejimi, ağırlaştırılmış cezalar ve koşullar getirdi; terör örgütünün amaçlarına hizmet gibi soyut bir durum üzerinden, onun lehine herhangi bir sempati uyandıracak ifadeleri dahi suçlaştırdı. 

Mesela Başbakan’ın Öcalan’ın mektubu için “Mesajlar büyük ölçüde bizim söylediğimiz mesajlarla örtüşüyor” cümlesi, yani “terör örgütü lideri”nin sözleriyle örtüşen sözlerinin olması örgüt propagandası suçunu oluşturuyor. Yüzlerce KCK’linin bu madde nedeniyle, hatta bu kadar bile“iddialı” olmayan “suç unsurları” ile cezaevinde olduğunu düşününce “Türkiye’ye has hâl” yine gösteriyor kendini. Hükümet; bir yandan sınır dışına çekilecek silahlı PKK’lilerin güvenliğini sağlayacağının teminatını verirken, silaha hiç bulaşmadığı sabit KCK’liler şu anda tutuklu, cezaevinde. 

Evet, yasalar barışa hazırlıksız yakalandı. En çok da bireysel hak ve özgürlüklerin karşısına dikilmiş olanlar. Ama bu; paket paket gelecek geçici çözümlerin yetersizliğinden değil, Terörle Mücadele Kanunu’nun “zamanın ruhunu” yakalayamamış olmasından kaynaklanıyor. Öcalan’ın söylediği gibi (Evet, şu anda ben de mevcut yasalara göre suç işliyorum) “zamanın ruhunu okuyamayanlar tarihin çöp sepetine giderler”. Terörle Mücadele Kanunu zamanın ruhunu, özgürlük sınırlarını yakalayamıyor. 
Newroz’la birlikte Diyarbakır’dan gelen ılımlı atmosferin belirlediği insani bir mevzuata ihtiyacımız var, geride bırakmaya çalıştığımız soğuk yılların mevzuatına değil. 

Aynı göğe baktığı için avunanlar, gökyüzünden dağ yoluna çevirmişken yüzünü; mezar başlarındaki 2000’li çocukların kaderi de o dağ yolundan geçmeyecekse eğer, onların eve dönüşü için yollar temizlenecekse, tarihin çöp tenekesinde yer bulması gerekiyor TMK’nın yarattığı tüm utanç tablolarıyla birlikte. 

Kaynak:Taraf