YANLIŞ SORUNUN DOĞRU CEVABI?

Kimse kafa konforunu bozmak istemez. Hiç kimse kendi konumundan vazgeçmek, tercihlerini, düşüncelerini sorgulamak zahmetine katlanmaktan yana değildir. Bir çırpıda kurtulmak, çözülmek istenen dertler yumağı, yüzyıllardan beri biriken, top

VAN 17.09.2015 10:16:55 0
YANLIŞ SORUNUN DOĞRU CEVABI?
Tarih: 01.01.0001 00:00
Yenişafak/ Akif EMRE

Bazan içinden çıkılmaz sanılan sorunların çözümü düşünüldüğünden daha basittir.
Yine de insanlar bir araya gelirler, kafa patlatırlar; yazarlar, farklı çözümleme modelleri üzerinde kafa yorarlar. Alternatif arayışlara girer, benzer çözüm şekillerinden çözüm formülleri çıkarmaya çalışırlar. Küçük bir bilgi kırıntısı üzerinde saatlerce, günlerce hatta toplumsal siyasal sorunlar söz konusu olduğunda yıllarca konuşurlar.
Bu türlü içinden çıkılmaz görünen toplumsal, siyasal sorunlarda çözümü basitleştiren nokta hep teğet geçilir. Can alıcı meseleyi konuşma cesareti gösterilemediği için herkes bildiği yerde değişik daireler çizerek çözüm aranır. İşin tuhaf yanı adeta sözleşmiş gibi herkesin konuşmayıp suskunlukla geçiştirdiği asıl meseleye dair sessiz mutabakatı da herkes bilir.
Ve bu sessiz mutabakatın ruhlarda, vicdanlarda oluşturduğu utancı, ayıbı bastırmak daha derinlere gömmek umuduyla en saçma öneriler, modellemeler gündemde tutulur, arayış hiç bitmez.
Oysa o toplumun, bu tür sorunların nasıl çözüldüğüne dair tarihi tecrübesi hafızasında hala diridir. Herkes o hafızayı hatırlamaktan, kendi doğallığı ve tarihsel birikimi içinde referanslarına başvurmaktan kaçınır. Tüm mesele o devrin hafızasındaki referans sistemi ile mevcut durumun uzlaşmaz biçimde arasının açık olmasındadır. Bu açığın kapatılması mevcut şablonların terk edilmesini, yeryüzünde nasıl bir yer işgal ettiğinin bilincine varmayı gerektirmektedir. İşte hep suskunlukla geçiştirilen, hatta yok sayılması istenen aslında sorunun olanca karmaşık ve içinden çıkılmaz görünmesine, özenle öyle gösterilmesine rağmen son derece yalın, basittir.
Ne yasaklar ve sakıncalı uygulamaların yani düzenin sahipleri kendini sorgular ne de karşı çıkmak, çözmek adına olmadık önermelerle akıl yürütenler mevcut pozisyonlarından vazgeçer ve bu sistem denilen statüko devam eder. Birinin ‘Durun kalabalıklar’ demesi gerekmektedir.
Bazı sorunlar sanılandan çok daha karmaşık, çözümü ise bir o kadar zordur… Buna rağmen insanların cebinde hazır reçeteler vardır. Adeta baş ağrısına verilen, reçetesiz satılan haplar gibi çözüm önerileri sınarlar. Toplum da bu tür hapçı çözümlere açık hale getirilmiştir.
Kimse kafa konforunu bozmak istemez. Hiç kimse kendi konumundan vazgeçmek, tercihlerini, düşüncelerini sorgulamak zahmetine katlanmaktan yana değildir.
Bir çırpıda kurtulmak, çözülmek istenen dertler yumağı, yüzyıllardan beri biriken, toplumsal, kültürel bozulmaların, altüst oluşların sonucudur.
Bu çok katmanlı sorunlarla yüzleşme cesareti gösteremeyenlerin ilk yapacağı iş hazır reçetelere sığınmak olacaktır. Bundan sonuç alıp almaması önemli değildir, zaten bir çözüme ulaşamayacağını herkesce bilinmektedir, bu şekilde zamana oynamak istenmektedir. Bu da kaçınılmaz sonu erteleme, bir tür terapi işlevi görür.
İri kelimelerle konuşanlar, ateşli söylevler verip kurtuluş yolunu gösterenler bu dönemlerde hep rağbet görür. Çünkü Atoplumun acıyan yaralarına sünger çekmektir bazılarını işi.
Oysa durum hiç de sanıldığı gibi değildir. Yüzyıllardır birikerek gelen, toprağın alttan kayması, tüm değerlerin altüst olmasıdır yaşanmakta olan. Her türlü değer yargısı kaybolmuştur, toplumun sabiteleri yok olmuş, sahte hakikatlere ram olmaya alıştırılmıştır. Kadim zamanlardan gelen değerler iptal edilmiş, bir medeniyete duyulan aidiyeti sağlayan her türlü bağlar koparılmış, vicdanlarda, gönüllerde yaşatılan hakikat ile hayata hâkim olan değerler birbiriyle çatışır hale gelmiştir. Tüm bunlarla yüzleşmeden, hesaplaşmadan var oluş sorununa sünger çekilerek adeta uyuşturucu çözümler sunulmaktadır.
Türkiye’deki bu iki hal birden yaşanmaktadır. Ne var ki hangi durumda hangi çözüme başvurulacağı konusunda zihin karışıklığı yaşanmaktadır.

Soru/n/lar baştan yanlış soruluyorsa yanlış cevaplar alınması kaçınılmazdır. Karmaşık olan, kafa patlatılması gereken, bir medeniyete hesaplaşması istenen konularda birkaç maddelik reçete önererek halledileceği gibi bir entelektüel garabet hali yaşanmaktadır. Diğer tarafta kendi olarak çözeceğimiz nevzuhur konularda da pek çok konuda olduğu gibi ithal malı formüller peşinde koşuyoruz.
Önce meselelerin ne olduğuna, nereden kaynaklandığına dair dürüst tespitler yaparak işe başlamalı. Yahut, “atın önüne et, itin önüne ot” misali sorun ve çözüm yaklaşımından vaz geçilmeyecekse yabancı komplosu aramaktan başka çare kalmıyor.