YABANCI TERÖRİST SAVAŞÇILARIN “TERSİNE GÖÇÜ” BAŞLADI -

Metin Gürcan

VAN 30.05.2016 10:05:41 0
YABANCI TERÖRİST SAVAŞÇILARIN “TERSİNE GÖÇÜ” BAŞLADI -
Tarih: 01.01.0001 00:00
 IŞİD özellikle Suriye kuzeyinde Azez-Munbiç-Bab üçgenindeki sıkışmışlığını aşmak ve yerelde ‘Hala güçlüyüz’ mesajı verebilmek için çatışmaları Kilis-Nizip-Gaziantep üçgenine yani Türkiye içine taşımaya çalışıyor. Ankara ise sınır hattında bu taşmayı önlemeye çalışıyor. Polis son bir aydır tavizsiz şekilde başta Gaziantep olmak üzere IŞİD hücre evi olduğu iddia edilen yerlere baskınlar yapıyor ve IŞİD’la bağlantılı olan kişileri göz altına alıyor.
IŞİD Suriye’de sıkıştıkça IŞİD saflarında savaşan Yabancı Terörist Savaşçıların (YTS) ‘tersine göçü’ hız kazandı. YTS konusunda uluslararası farkındalık ve işbirliği de artması gerekiyor. Ancak ne yazık ki bu konuda uluslararası alanda yeterli istek ve işbirliği olmaması en çok Türkiye’nin güvenliğini olumsuz etkiliyor. Dünya haritasını açıp baksanız şu anda yerkürede devam eden 40’ya yakın silahlı çatışma mekanı arasında Suriye’deki Azez-Munbiç hattının kuzeyindeki Cerablus cebi çatışmaların seviyesi ve temposu ile, doğurabileceği stratejik sonuçları açısından şu anda belki de dünyanın en sıcak yeri.
IŞİD özellikle Suriye kuzeyinde Azez-Munbiç-Bab üçgenindeki sıkışmışlığını aşmak ve yerelde ‘Hala güçlüyüz’ mesajı verebilmek için çatışmaları Kilis-Nizip-Gaziantep üçgenine yani Türkiye içine taşımaya çalışıyor. Ankara ise sınır hattında bu taşmayı önlemeye çalışıyor. Polis son bir aydır tavizsiz şekilde başta Gaziantep olmak üzere IŞİD hücre evi olduğu iddia edilen yerlere baskınlar yapıyor ve IŞİD’la bağlantılı olan kişileri göz altına alıyor. Ankara’nın bu hız kazanmış operasyonlarla biraz gecikmiş de olsa ilk kez kararlılıkla yüzleştiği bir şey var: Yabancı Terörist Savaşçılar (YTS) olgusu.
Yani halen Türkiye’de yaşayan veya Türkiye’den bir başka ülkeye gitmeye çalışan IŞİD militanı yabancı ülke vatandaşları. YTS’ler BM Güvenlik Konseyi’nin 2178 sayılı kararında “İkamet etmekte veya vatandaşı olduğu bir devletten başka bir devlette terörist faaliyetleri gerçekleştiren, planlayan, hazırlığında olan veya katılma amacıyla seyahat eden; ya da silahlı çatışmalarla ilişkili olanlar dâhil olmak üzere terör eğitimi alan veya veren bireyler” olarak tanımlanıyor.
Bu tanımda dikkat çeken şey terör eyleminin de ötesine geçilerek eylem planlamasında veya hazırlığında olmak, IŞİD’a katılma amacıyla seyahat etmek, eğitim almak ya da vermek de aynı derecede gayri meşru ilan edilmiş. Tam da bu nedenle Türkiye son aylarda hızlandırdığı IŞİD operasyonlarında yakaladığı IŞİD bağlantılı yabancı kişileri göz altına alıp sorgulayabiliyor.
Soufan Grub’un Aralık 2015’de çıkardığı ‘Yabancı Savaşçılar’ raporu YTS konusunda çok dramatik bir tabloyu gözler önüne seriyor. Bu rapora göre Irak ve Suriye’de sırası ile Tunus’tan 6000, Suudi Arabistan’dan 2500, Rusya’dan 2400, Türkiye’den 2100, Ürdün’den 2000 YTS bulunuyor. Nisan 2016’da yayınlanan bir rapora göre ise Avrupa Birliği ülkelerinden gelen yaklaşık 4000 YTS’nin ülke dağılımları tahmini olarak Fransa’dan 900, Almanya 720, İngiltere 700 ve Belçika 420. Türkiye Dışişleri Bakanlığı verilerine göre bugün Suriye ve Irak’ta dünyanın 120 farklı ülkesinden YTS bulunuyor.
Şu anda IŞİD saflarındaki Avrupa kökenli militanların büyük bir bölümü Avrupa’ya geri dönmeye çalışıyor ve geri dönebilenler daha şimdiden yüzlü rakamlara ulaşmış durumda. Yine Ankara’daki güvenlik kaynaklarına göre IŞİD Suriye ve Irak’ta sıkıştıkça bu ‘tersine göç’ artarak devam edecek. Şu an hemen hemen IŞİD saflarındaki her üç YTS’den birinin bir şekilde Suriye ve Irak dışına kaçma çabası içinde olduğu not ediliyor. Ankara’nın şu anda en büyük çabası son aylarda Türkiye içinde çok artan YTS hareketliliğini ve Türkiye üzerinden akışı kesmek. Türkiye bu konuda bir başarı sağlasa da sonuçlar istenen düzeyde değil.
YTS tehdidi konusunda ne yazık ki hala gerekli düzeyde küresel bir farkındalık yok. Tam da bu nedenle  öncelikle bu tehdidin farkına varılması gerekiyor. Başlangıçta YTS’ler vatandaşı olduğu ülkelerin bırakalım onları gitsinler, başımıza bela olmadan Suriye ve Irak’ta ölüp giderler veya kaybolurlar düşüncesi ile bu olguya kayıtsız kaldığını vurgulamam gerekiyor. Bu nedenle ilk başta bu ülkeler Türkiye ile işbirliği içine girmekten kaçındı. Ancak YTS’lerin ülkelerine dönüşlerine başlaması ve IŞİD militanlarının değişik ülkelerdeki terör eylemleri bunların vatandaşı olduğu ülkelerde potansiyel terör tehdidi haline gelmelerine neden oldu. Eğitilmiş ve yeni yetenekleri ile ülkeye dönen bu hırslı insanlar (YTS’ler) etraflarında yeterli gönüllüleri toplayarak eğitme imkanına sahip olarak, çok ciddi terörist odakları olma yolunda potansiyel haline geldiler. Bundan sonra özellikle batı ülkeleri bu işin farkına vararak, Türkiye ile işbirliği yapma ve bunların geliş ve dönüşlerini kontrol alma yolunda işbirliği içine girdi.
‘Bu işbirliği yeterli mi?’ sorusuna verilecek cevap ise ‘Kesinlikle hayır.’ IŞİD’da bir nevi yenilmezlik algısı yaratabilmek için sürekli mücadele ve bulunduğu her yerde çoğalma, örgütlenme arzusu var. Tam da bu nedenle IŞİD Suriye’den temizlense bile ben IŞİD’in kolaylıkla kökleri başka ülkelerde, mesela Avrupa’da yeşeren bir örgüt haline gelme potansiyeline sahip olduğunu düşünüyorum. Peki Türkiye’de son dönemde iyice artan YTS hareketliliği ve bu ‘tersine göç’ nasıl azaltılabilir? Bunun için iki kritik kelime ön plana çıkıyor IŞİD’a karşı küresel mücadelede ‘daha çok kararlılık’ ve ‘daha çok işbirliği.’
İşte sorun tam da bu iki kelimede başlıyor. Şu an anti-IŞİD koalisyonunda 60’ın üstünde bir ülke var ama IŞID’la mücadelede  küresel düzeyde entegre ve bütüncül bir strateji olmayınca soruna taraf her ülke YTS’lere kendi ulusal çıkarları perspektifinden yaklaşıyor. Böyle olunca da temel refleks çöpü kimseler görmeden komşunun arka bahçesine dökme veya küresel köydeki diğer komşuların arka bahçelerindeki kuru otları tutuşturma gibi geleneksel refleksler ön plana çıkıyor. Ama tam da bu IŞID’a ulusal çıkar öncelikli bakış açısı sorunu karmaşıklaştırıyor.
Sorunu daha da karmaşıklaştırayım mı?
Bir an için şu senaryoyu hayal edin.
İstanbul’da yaşayan dört çocuklu bir Kazak anne. İlk iki oğlu Kazak eşinden. 2014 yılındaki Kazakistan’dan Türkiye’ye geliyor ve Suriye’ye geçiyorlar. İlk eşi 6 ay sonra ölünce bir Çeçenle evleniyor ve ondan da bir oğlu oluyor. Rus vatandaşı Çeçen eşi de 2014 Kasımında Kobani’de ölünce bu sefer bir Uygur’la evleniyor ve ondan da bir erkek çocuğu oluyor. 3’ncü eşi de Suriye kuzeyinde ölünce bir şekilde Türkiye’ye geri dönüyor. Kazakistan tarafından vatandaşlıktan çıkartılan bu kadın 4 erkek çocuğu ile şu an İstanbul’da ve kendisine sivil toplum örgütleri sahip çıkıyor. Kendisinin ve çocuklarının Türkiye’de mülteci statüsü olmadığı için eğitim, sağlık gibi temel sosyal hizmetlerden faydalanamıyor. Annenin temel amacı da bir şekilde Avrupa’ya gitmek ve orada kendisine yeni bir hayat sürmek. Ama anne Avrupa ülkelerinin kendisine yardımcı olmadığından şikayetçi.
Şimdi tüm uluslararası toplumu ve hatta dünyanın geleceğini ilgilendiren iki kritik soru karşımıza çıkıyor:
Bu kadın ve yaşları 8 ile 2 arasında değişen dört oğlu IŞİD’la mücadele kapsamında birer potansiyel terörist mi yoksa topluma kazandırılması gereken kişiler mi? Uluslararası toplum bu anne ve çocuklarına nasıl davranmalı?
Bu anne tüm bu yaşadığı travmalardan acaba Kazakistan’ı mı, Rusya’yı mı,  ABD’ye mi, Türkiye’yi mi, Çin’i mi, yoksa Avrupa’yı mı sorumlu tutuyor? Ve bu anne çocuklarını yetiştirirken hangi ülkeyi ‘düşmanlaştıracak?’ Çocuklar ileride IŞİD’çı olursa acaba en çok hangi başkentte eylem yapmayı isterler?
Umarım Washington, Brüksel, Moskova, Ankara, Tahran, Riyad, Londra, Paris, Berlin, Pekin başta olmak üzere dünyanın başkentlerinde IŞİD’la ilgili konulara klimalı ve rahat odalarında kafa yoranlar bu iki soru hakkında ülkelerinin ulusal çıkarlarını bir kenara bırakarak düşünürler. Son bir not: bu anne ve çocukları gibi sadece İstanbul’da sayıları binleri bulan YTS dulu ve yetimi var.
Yenibirlik/ Metin Gürcan