Trump gerçekten de ABD’yi Suriye’den çıkaracak mı?

MerveŞebnem Oruç

VAN 1.04.2018 10:13:46 0
 Trump gerçekten de ABD’yi Suriye’den çıkaracak mı?
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Trump gerçekten de ABD’yi Suriye’den çıkaracak mı?
ABD Başkanı Donald Trump’ın “Yakın zamanda Suriye’den çıkacağız” sözleri detay içermiyor olsa da yeni bir tartışma başlattı.

Pentagon’un PYD/YPG terörüne verdiği desteği kısa vadede kesmek istemeyeceğini söyleyenler için, Trump’ın bu sözleri, Washington’da çok da karşılığı olmayan, bu nedenle çok da üstünde durulmaması gereken laflar... Trump’ın açıklamasının hemen ardından basın brifinginde konuyla ilgili sorulara ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Heather Nauert’in verdiği “Trump’ın açıklamalarına dair bilgilerinin olmadığı” cevabı da, bu kesimde “Bak, biz dememiş miydik. Kendi çalıp kendi aynı oynuyor,” yorumuyla yankı buldu.


Donald Trump’ın, bir ABD Başkanı’nda hiç de görmeye alışkın olmadığımız şekilde, Washington’ın kurumlarıyla uyum sağlayamadığı muhakkak. Halihazırda peşinde kendisini avlamayı kafasına koymuş müesses nizamın tazıları koşarken, kendi ekibi içinde de olması gereken uyum ve düzeni kuramadığı da biliniyor. Ardı ardına kovduğu bakan, danışman ve bürokratlar, henüz ataması yapılmamış çok sayıda pozisyon, uluslararası alanda şahsına ve imajına yönelik pek çok saldırı ve kendisinin de bu saldırıları pek de haksız çıkarmayan tavırları nedeniyle, mevcut ABD Başkanı’nın ağzından çıkanları yorumlamaya çalışanlar elbette zorlanıyor.

Ama ortada birikmeye başlamış bir veri var; Trump ilk yılına oranla ABD politikalarına ağırlığını daha fazla koymaya başlamış durumda.

Göreve gelmesiyle beraber “Kaç ayda gider?” lotoları oynanmaya başlayan son ABD Başkanı, bir yılını çoktan devirdi ve hala yerinde duruyor. Geçen yıl “Yine U dönüşü yapmak zorunda kaldı,” diye madde madde sıralanan, niyetlenip geri adım attığı ABD dış politika çıkışlarına rağmen, Trump bu yıl itibarıyla büyük tepki çeken gümrük vergileriyle başlatmakta beis görmediği ticaret savaşlarından, ABD’yi BM’de dahi yalnızlaştıran Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma skandalına çok radikal kararlara imza attı ve gerek içeriden gerek dışarıdan gelen tehdit ve eleştirilere hiç kulak asmadı.

Trump’ın PKK/PYD terörüne ABD tarafından verilen destek konusunda ise, bugüne kadar kamuoyuna yansımış ve bu desteği onaylayan bir açıklamasını görmüş değiliz. Hatta kendisine Obama’dan miras kalan bu projeyi kucağında bulduğunu söylersek yanlış olmaz. Trump göreve geldiğinde ilk iş olarak Obama’nın ‘DAEŞ’le mücadele’ stratejisini rafa kaldırmak istemiş ve Pentagon’dan yeni bir plan istemişti. Ancak önüne ısıtılarak yeniden konan “SDG/PYD/YPG’yle devam” projesiyle baş başa kalmıştı. Trump’ın Rakka’da mevcut projeyle devam etmek zorunda kalmasını, Amerikan kamuoyunda kendisine yönelik kesintisiz protesto ve saldırıları durdurmak için hızlı bir başarıya ihtiyaç duymasıyla açıklamıştık geçtiğimiz yaz. Nitekim, tüm dünyayı kasıp kavuran DAEŞ terörü ve neden olduğu infialden de bugün artık geriye, sadece eser maddelerin ve İslam dünyasına verdiği uluslararası tahribatın kaldığını söyleyebiliriz.

Trump Kasım ayında, her ne kadar Pentagon tarafından hızla yalanlansa ve tatbik edilme de, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yaptığı telefon konuşmasında “bundan sonra YPG’ye silah verilmeyeceğini, esasen bu saçmalığa daha önceden son verilmesi gerektiğini” söylemesi de bu bakımdan hatırlanması gereken bir detay. Bu telefon görüşmesinden hemen önce şahsi Twitter hesabından yaptığı açıklamaları da unutmamalı: “Ortadoğu’da başıma kalan bu kargaşayı çözmek üzere Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la telefonda görüşeceğim. Bu işi çözeceğim ama en başında hayatlar ve dolarlar (6 trilyon dolar) kaybetmemiz hataydı. En başında oraya girmemeliydik.”

Suriye’ye girme konusunda kampanya döneminden beri Obama’yı suçlayan, hatta bir seferinde “DAEŞ’i Obama kurdu. Hilekar Hillary de buna yardımcı oldu,” diyen Trump’ın PYD/PKK’ya verilen finansal destekten de pek hazzetmediği biliyoruz. Son Washington seyahatimde Pentagon’a yakın kişilerden en çok duyduğum ifadeler, “Trump’ın cebinde akrep var. PYD’ye para vermiyor. Pentagon Suudilerden finanse etmek zorunda kalıyor,” şeklindeydi

Her ne kadar Pentagon’un bastırmasıyla 2019 bütçesinde SDG adı altındaki YPG/PYD’ye eğit donat ve sınır güvenlik gücü kapsamında 550 milyon dolar bütçe ayrılmış olsa da, Pentagon’a yakınlığıyla bilinen Washington Post gazetesinin geçtiğimiz günlerde, “Trump’ın Suriye’den çıkmak için Suudi Arabistan Kralı Selman’dan 4 milyar dolar istediğini” yazmıştı. Veliaht Prens Muhammed bin Salman’ın ABD ziyaretinin halen devam ettiği günlerde yapılan “Yakın zamanda Suriye’den çıkacağız,” çıkışı, bu nedenlerle kolay kolay kulak arkası edilemez. Bu açıklamanın hemen ardından Wall Street Journal’ın dün yazdığı “Trump’ın Suriye’deki yeniden yapılandırma faaliyetleri çin ayrılan 200 milyon dolarlık yardım fonunu dondurması” ise, yine Trump’ın ciddiyeti konusunda önemli bir işaret.

Pentagon’a yakın kaynaklar, ABD’nin Suriye’den çıkmasını bölgeyi “Rusya’ya teslim etmek” olarak değerlendirip “büyük bir hata olur” yorumunda bulunuyor. Bu da bana Trump’ın Başkanlık kampanyası döneminde, “Suriye’yi Ruslara bırakalım. Oradaki problemi onlar çözsün,” dediği günleri hatırlatıyor. Yani “Pentagon’un hata olarak gördüğü, Trump’ın en başta arzu ettiğiydi,” dersek yine yanlış bir şey söylemeyiz.

Amerikan halkının pek de sıcak bakmadığı Suriye’ye girme işini, Obama yönetiminin ‘DAEŞ’le mücadele’ paketi içine saklamıştı. Trump da Suriye’den çıkma arzusunu “DAEŞ’i tepeledik. ‘Hilafet’ ya da ‘topraklarımız’ dedikleri yerlerin tamamını alacağız. Çok çabuk geri alıyoruz,” diyerek açıklıyor. Yani bir anlamda “DAEŞ’le mücadele” için girdiysek ve DAEŞ’le mücadele bitiyorsa Suriye’de işimiz bitiyor,” diyor. Bu ifadelerin ardından söylediği ifadelerse esas merak uyandırıcı olan kısım: “Suriye’den kısa zamanda çekiliyoruz. Şimdi Suriye’yle diğerleri ilgilensin.”

Peki Trump’ın diğerleri dediği kim?

Kampanya döneminde “Suriye meselesini ona bırakalım,” dediği Putin mi?

PYD/YPG’lileri Elysee Sarayı’nda ağırlayan ve PYD projesine talipmiş gibi bir hava oluşturan Fransa Devlet Başkanı Macron mu?

Maddi anlamda güçlü şekilde bağlandığı Suudi Arabistan, BAE, İsrail cephesi mi?

Yoksa son sekiz günde iki kritik telefon görüşmesi yaptığı Cumhurbaşkanı Erdoğan mı? Önümüzde çok büyük bir bilmece duruyor, öyle değil mi?