Toplumsal barışa giderken...

Cumhuriyet rejimiyle yaşıt hain ilan etme hastalığından kurtulmalıyız. Öyle ki insanlığı kuşatan sistem hem öldürdü, hem zulüm yaptı yetmezmiş gibi hain ilan etti. Haklar gasp edildi, İslami kimlik hor görüldü ve kardeş etnisiteler

VAN 12.02.2013 14:48:35 0
Toplumsal barışa giderken...
Tarih: 01.01.0001 00:00

Toplumsal barışa giderken

Aslan Değirmenci / Milat

Cumhuriyet rejimiyle yaşıt hain ilan etme hastalığından kurtulmalıyız.

Öyle ki insanlığı kuşatan sistem hem öldürdü, hem zulüm yaptı yetmezmiş gibi hain ilan etti.

Haklar gasp edildi, İslami kimlik hor görüldü ve kardeş etnisiteler üzerinde toplum mühendisliği yapıldı…  Bulanıklığı berraklaştırmak yerine;  tertipli tuzaklar ile insanlar arasına setler çekildi.

-Şeyh Said-

Önce bir idam töreni düzenlendi.  47 Sehpa yan yana dizildi. Ama mahkeme daha sonuçlanmamıştı. Karar zaten çoktan verilmiş cellatlar askeri gazinolarda ipleri ve kalasları ile ağırlanmaya başlanmıştı. Diyarbakır Dağkapı’da duyulan tek ses çekiç sesiydi! Ara sıra testereden de acı acı sesler geliyordu. Darağaçları ve töreni izleyecek beyaz Türklere yerleri büyük bir titizlik içerisinde hazırlanıyordu. Birçok evde yas vardı. Dağkapı’ya gelenlerin ise ağzında pipo, modaya uyup papyonlar boyunlarda, kellerde ise şapkalar… Opera ve Tiyatro izlemeye gelmiş gibi tavırlar, selamlaşmalar, gülümsemeler ve sokak başlarını tutan jandarmalar. Her şey hazırdı. Şeyh Said, hücresinde elinde 99’luk tespihi, yüreğinde duaları vardı. Doktor yanına geldiğinde muayene itemedi: “Ben iyiyim ve hazırım” dedi. Karanlık hücreler emirler ile yankılanıyordu: “Herkes dışarı…” Vakit gelmişti. Her çıkan diğerine zincirlendi. Helalleşme başladı. Zincirler kucaklaşmalarına engel oldu. Dualar yükseldi. Meydana geldiklerinde tekbirler göğe yükseldi. Çok rahatlardı. Ama onları izlemeye gelenler bu durumdan hiç hoşlanmamıştı. Şaşkınlık içerisindelerdi. Tekbir sesleri yüzlerine çarpıyordu! Komutan ise bağırıyordu, “Susun ulan!” Sonrasını biliyorsunuz: Dik ve sert adımlarla sehpaya yöneliş ve ayrılış..!

- Said-i Nursi-

Zulüm içinde adalet arayan Said-i Nursi var birde… Hakkında açılan 700 dava, haksız suçlamalar, sürgün, hapis ve işkence… Tersten propaganda, yalan ve haksızlık… Tüm bunlara rağmen; düşünce, mücadele, zekâ, ilim, onur, gurur ve direniş… Rejimin bekçilerine karşı muhalefet, ulusalcıların zulümlerine karşı koyuş ve masumları beladan uzak tutmak için sabır… Israrla milliyetçiliği ve sınıfçılığı dik bir duruş ile reddediş..  Kendisine sunulan makamları elinin tersi ile itip, dehşetli gücü (geçici ve sahte gücü) karşısına alış. Her defasında adalet ararken reva görülen zulüm…

- İskilipli Atıf Hoca-

İsimleri çoğaltabiliriz. Oldukça sakindi. Yüzünde gülümseme vardı. Muhafızların arasına dalmış hafif hafif yürüyordu. Az önce hâkimin sadece fermanını değil hakaretlerini de hiçe sayarak dik duruşundan ödün vermiyordu. Hukukî değil, siyasî bir yargılama sonunda ölüme giderken, yutkunmuyordu bile… Eğitimi, kültürel donanımı, gelecek kuşaklara örnek olacakken mücadelesi idam sehpasında sonlanan İskilipli Atıf Hoca…

-Seyit Rıza-

Devletin “acımasız, katliamcı, inkârcı politikaları” na karşın, sessiz meydanı attığı adımlar ile inletti. Koca bir ordu gibi yürüyor, alanda binlerce insan varmışçasına bağırıyordu Dersimli Seyit Rıza: “Evladı Kerbalayık. Bihatayık. Ayıptır. Zulümdür. Günahtır.” Gardiyanı itiyor, ipi kendi elleri ile boynuna geçiriyor, sandalyeye tekmeyi vuruyordu.

-İade-i itibar-

Aradan yıllar geçti. Şeyh Sait olayı hakkında yapılan yalan yanlış tartışmaların son bulması, Nur cemaatinin ilk lideri Said-i Nursi’nin mezarının bulunması, İskilipli Atıf Hoca’ya yapılan haksızlığın giderilmesi ve Dersim gerçeğinin anlaşılması için yıllardır beklenen adımlar atılmadı. Soğuk savaş döneminin ürünü olan ‘devlet sırrı’ kavramına dokunmak için daha ne bekleniyor? 'İade-i itibar' ve 'hakların iadesi' için aranan toplumsal mutabakat sağlanamadı mı? Ve “Toplumsal Barış” için atılan adımlar herkesi umutlandırmış iken Zekeriya Şengöz, Fahri Memur, Salih İzzet Erdiş (Salih Mirzabeyoğlu), İrfan Çağrıcı, Rıdvan Çağrıcı, Can Özbilen, Osman Erdemir, İsmail Şah Balta ve daha birçok ismin halen hukuksuz mahkûmiyetlerinin sürdürülmesine neden göz yumuluyor?