Tevhid Mücadelesinde Din Dili Nasıl Olur veya Nasıl Olmalıdır?

Ejder Aşit

VAN 22.11.2017 08:40:50 0
Tevhid Mücadelesinde Din Dili Nasıl Olur veya Nasıl Olmalıdır?
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Günlük hayatta bir şekilde tartışmalar dini konulara geliyor, Kuran-sünnet ilişkisine kilitleniyor, farklılıklar ortaya çıkıyor, gerilimler yaşanıyor, sinirler fırlıyor, sesin debisi yükseliyor. Amaç, araç ile yer değiştiriyor ve amaç hâsıl olmaktan uzaklaşıyor, akla ve kalbe giden yollar tıkanıyor. Kişi haklı olsa da veya hakikatin üzerinde bulunsa da üslup, hepsini örtmeye yetip artıyor.

 

İhtiyaç olduğunu düşündüğüm bir konu. Zaaf katlanarak sürüyor. Dolayısıyla bizde istedik ki, bir yaraya parmak basalım. Kavli leyn (yumuşak söz) ile zalim de olsa muhataplarına güzellikle daveti öğütleyen vahyin çağrısını bir daha paslanmış kulaklara hatırlatalım, özeleştiri yapalım.

 

Dinde derinleşenler, fikirlerini nakzedecek sorulara karşı pek müsamahakâr değil. Etraflarındaki bi-akıl yağdanlıkların alaylarıyla besleniyor, gören körlere, duyan sağırlara, konuşan dilsizlere dönüşüyorlar.

 

Münazara ahlakı da pek kalmadı. Partilerini, cemaatlerini ve guruplarını savundukları argümanlara dini delil aramaktan heder olacaklar. Popülaritesi yüksek kanallarda görünmekle sadece onların reytinglerine katkı sağlıyorlar. Bu programlar az bir fayda taşısa da horoz dövüşüne dönüyor, âlimin toplum nazarındaki konumunu sıfırlıyor. Buna soru seçenleri de ekleyebiliriz.

 

Vahiyle ıslah ve arınmayı hedef edinen kardeşlerimizin de tartışmalarda cevap sadedinde ayet okuduklarına ve anlaşılmadıklarını hissettiklerinde gerilmelerine şahit oluyoruz. Balyoz gibi ‘bu Allah’ın ayetlerine karşı nasıl kayıtsız kalıyor’ sözleri dövüyor beyni ve kan beyne sıçrıyor.

 

Öncelikle, fikirsel olarak grup ve cemaatlere bölünmüş olan toplumda vahiyle ıslah ve arınmayı hedef edinen kardeşler, İslam’ın sahibi olmadıklarını bilmelidirler. Saf katışıksız din, Allah’a aittir. “Dini Allah’a has kılarak davetini yerine getir”(Ğafir-14), “Sen onların üzerinde sadece bir hatırlatıcısın, bir zorba değilsin!”(Ğaşiye-22), “şahid ve uyarıcısın”(Bakara-114) ve “rehberliği verecek de değilsin”(Neml-81)! ayetleriyle kuşanıp, gereksiz gerilmelerden uzak durmalıdırlar.

 

Kıssalardaki davet metodunda nebi ve resuller vahyin hakikatini açıkça haykırmış, gece-gündüz demeden çalışıp çabalamış, davetin her türlüsünü yerine getirip bunun için bir ücret talebinde bulunmamışlardır. Gönderildikleri halklarla kişisel tartışma yaşamamış ve onları düşünüp, fıtratlarına uygun bilinçli insan olmaları yönünde eğitmeye çalışmışlardır. Hz. İbrahim örneğinde olduğu gibi bütün putları kırıp büyük olanı bırakması, amacının yalnız putları kırmak değil oluşmuş tabuyu da yıkmak olduğunu bize gösteriyor. Bu yolda sapık, şaşırmış, cinlenmiş, sihirbaz, uğursuz damgasıyla damgalanmış, toplum içinde kişisel konumlarıyla alay edilmiş, ekonomik tehdit ve boykotlara maruz kalmışlardır. Bu ithamlar, vahyi öncelikli kılmalarına engel olmamıştır.

 

‘’Kavmin önde gelen kibirli kişileri iman eden zayıf düşürülmüş kimselere ‘Salih’in Rabbi tarafından görevlendirilen bir elçi olduğunu (nereden) biliyor musunuz?’ diye sordular. Onlar ‘biz onunla gönderilene iman ediyoruz’ dediler(Araf-75).

 

Çünkü her nebi ve resul’ün delili, gönderilen vahyin içindeydi ve kendisine tebliğ edileni bildiriyordu(Ahkaf-23). Çırpınışları, davetin en güzelini nasıl yerine getirebiliriz sorusunun cevabını bulmaya yönelikti.

 

İlk inen ayetlerde de vurgu, azgınların Allah’a havale edilmesi yönündedir. Davetçide acıma hissi uyandırma ve kötülük beslememeye yöneliktir. “Bu söze inanmayanların ardından üzülerek neredeyse kendini telef edeceksin.”(Kehf-6/Şuara-3). “Eğer dileseydik gökten bir reddedilmeyecek bir delil indirir boyun eğdirirdik”(Şuara-4). Zira davette kabul kadar red de bir tercihtir. “Kendisini tek olarak yarattığımı bana bırak.”(Müddessir-11)

 

Böyle durumlarda “sabır” da hatırlanması gereken önemli bir kalkandır. Tebliğ edilen kişi ayetler karşısında kör, sağır davranıyorsa tebliğciye düşen duruşunu korumaktır. “İthamlarına karşı sabret ve onlardan güzel bir şekilde ayrıl.”(müzemmil-10) ayeti şiar edinilmeli, köprüler yıkılmamalıdır. “Çekişmeyin ayrılığa düşersiniz ve rüzgârınız gider, (haklı olsanız da) sabredin”(Enfal-46). Yani katlanmasını bilin. Tartışmalarda alaya alınıyorsanız “bütün nebi ve resuller alaya alınmıştır.”

 

“Allah’ın rahmeti sayesinde onlara yumuşak davrandın. Şayet katı sert olsaydın etrafında dağılıp giderlerdi.”(Al-i İmran-159). Öyleyse bir daha özeleştiri yapalım. Yanlışlardan doğru hasıl olmaz…