TERBİYE EDİLMEK YAHUT OYUNU BOZMAK

Akif EMRE

VAN 20.08.2015 11:23:08 0
TERBİYE EDİLMEK YAHUT OYUNU BOZMAK
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Sarmal komplo teorilerine sarılarak ve tahrik edici şiddetin öfkesine kapılarak çözülemez. Önce eğer bir oyun varsa amacını tespit etmek, bunu boşa çıkaracak dil, itidal ve hamle gücünü elde tutmakla mümkün. Ve bir de nerde yanlış yaptık demeyi bilmek gerekir.
Türkiye’de her olup biteni mutlaka dış etkilere bağlamaya hazır bir zihin yapısı mevcut. Ancak bazılarının bir tür zihin tembelliği, hatta vicdan körlüğüne varan bu hazır şablona sarılması dış etkilerin olmadığı, olmayacağı anlamına gelmez elbette.
Türkiye gibi bir ülkenin hem tarihsel tecrübesi nedeniyle hem işgal ettiği yer açısından, jeostratejik ve jeopolitik konumu gereği, küresel güçlerin, hegemonik niyetlerin ilgi alanına girmesi kaçınılmaz.
Sadece bu dengelerden dolayı bile olup bitenlerde küresel faktörleri gözetme zorunluluğu doğar. Güneydoğu’da yeniden yükselişe geçen ve terör tanımını aşma istidadı gösteren şiddet sarmalında, böylesi bir küresel hesaplaşma etkisi var mıdır? Dış faktörlerin olup olmamasını değil, ne/reye kadar belirleyici olduğunu sormak daha anlamlı.
Hatırlanacaktır, soğuk savaş döneminin bitmesi ile ortaya çıkan belirsizlikler aynı zamanda Türkiye’nin önünde büyük bir boşluk açmıştı. Bu boşluğu imkana dönüştürecek ne stratejik vizyon ne de hazırlık vardı. Ancak “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne” sloganının kulağa hoş gelen çağrışımlarından öte bir yankısı olmayacaktı bu fırsatın. Yine de bu küresel sistemdeki boşluğun imkana çevrilebilmesi için geçirilen zaman kısmen de olsa bu zaafları telafi etmek için kullanılabilirdi. Bu boşluklu fırsatın dışa açılma anlamında önümüze serdiği imkana rağmen Türkiye’nin en fazla içe kapandığı dönem oldu. PKK eylemlerinin tırmanışa geçtiği, devletin sadece ezmeyi hedefleyen “resmi şiddet”le karşılık verdiği bir sarmala teslim oldu.
2000’ler sonrası AKP iktidarı ile gelen siyasi istikrar ve öngörülebilir ekonomik göstergeler küresel sistemle entegre olmanın getirdiği bir rahatlama gibi göründü. Küreselleşmeye eklemlenmenin siyasal ve toplumsal yansıması, çatışma ortamının sona erdiği umudunu doğordu kimilerinde. Bu öngörülebilir siyasal ve ekonomik yapıya dış desteğin sağlanmasında en önemli faktörler, hem Türkiye’nin sisteme (finans kapitalizmine) entegre olması ve bunun “İslam dünyasına model olma iddiası” hem de Batı için öncelikli enerji hatlarının kesişim ve dağıtım merkezi olma tercihi idi. İç savaş yaşayan herhangi bir ülkeyle dünya enerji sisteminin riske sokulmasının mümkün olamayacağı ayan beyan açıktır.
Son günlerde adeta memleketin tüm unsurlarını aklı selimi kaybetmeye iten, toplumun en hassas sinir uçlarıyla oynayarak provoke eden girişimler ortaya çıktı. Barış süreci nasıl ve kim tarafında sona erdirildi tartışması bu noktadan sonra anlamsızlaşmaya doğru gidiyor.
Ak Parti’nin memleketi dünya sistemine eklemleyecek ekonomik ve buna bağlı toplumsal yapıyı inşa edici politikaların temelini atmasına rağmen son dönemde dış basında çıkan yorumların dili, üslubu adeta ortak bir stratejinin hedef haline geldiği izlenimi veriyor. Bu kadar yıldır en azından ilgi alanımız gereği takip ettiğimiz yabancı basında bu tür ötekileştirici, hedefe koyan, hatta tehdit içeren bakış çok ender görülürdü. Birden yoğunlaşan ve özellikle özel istihbarat ve devlet görüşü anlamına gelen yorumlara bakılacak olursa bir müddettir Türkiye bir şekilde “terbiye edilmek” isteniyor olabilir.
Bu süreçte Türkiye’nin yumuşak karnı olarak Ortadoğu politikasındaki yönelimi ve niyeti, diğeri de PKK unsuru öne çıktı.. İç politikayı etkileyecek biçimde dış politikada yalnızlaştırmanın denenmek istendiği öngörülebilir. Özellikle Suriye’deki durumun getirdiği açmaz kendi başına Türkiye’ye bedel olarak çıkmaktadır. Suriye ile sınırlı kalmayan, memleketin sosyolojisi ve siyasal dengeleri zerinden adeta denklem bozmaya icbar ediliyor. Muhtemelen PKK, bu süreçte IŞİD karşıtı konumundan dolayı kendince Batı gözünde meşruiyet kazandığını düşünerek harekete geçti. Almanya gibi devletlerin açıktan PKK’ya destek anlamına gelen müdahaleci açıklamaları gözden kaçmamalı..
Bölgedeki sorunları içeride bir güç ve mevzi kazanımına dönüştürmek isteyen PKK ve onunla ittifak kuran muhalefetin beyaz unsurları, ne kadar riskli bir oyun oynadıklarının farkında değillermiş gibi görünüyorlar.
Bölgesel aktörlere de değinmekte yarar var. Türkiye-Suriye denkleminde özellikle son dönemde Mısır konusundaki ayrışmaya rağmen Suud’la yakınlaşma, İran’ı dengeleyen denkleme dönmüştü.
Amerika’nın ve AB’nin hiç hoşlanmadığı her hallerinden belli olan Türkiye’nin Suriye konusundaki tutumu ve Kürt politikasına karşılık bu blok Suudi-Katar eksenine iyice yerleşmiş görünüyordu.
Ne var ki, özellikle İran’ın nükleer anlaşma yapmasından sonra değişme istidadı gösteren dengelere bağlı olarak diplomatik trafik hızlandı. Bu çerçevede Esad’ın milli güvenlik danışmanının ilk kez Suud’a ve Umman’a gitmesi ardından Suriye Dışişleri Bakanı’nın Umman’ı ziyareti Suudi-Suriye görüşmelerini açık eden işaretler. Bu süreçte Suud Kralı’nın 25 Ağustos’ta Rusya’ya gidecek olması sadece fuar açılışından ibaret olmasa gerek.
Hızla geçtiğimiz bu ayrıntılar bile, bölgesel aktörlerle ve küresel güçlerce kaos ve şiddetin Türkiye’nin iç politikasına müdahale aracı, bir tür terbiye edici unsur olarak kullanılmak istendiği tespiti yabana atılmamlıdır. Tırmanan şiddet hem bu oyunun parçası hem de PKK’nın oyunda yeniden rol kapma çabası olarak okunabilir.
Bu sarmal komplo teorilerine sarılarak ve tahrik edici şiddetin öfkesine kapılarak çözülemez. Önce eğer bir oyun varsa amacını tespit etmek, bunu boşa çıkaracak dil, itidal ve hamle gücünü elde tutmakla mümkün. Ve bir de nerde yanlış yaptık demeyi bilmek gerekir.


- See more at: http://www.iktibasdergisi.com/terbiye-edilmek-yahut-oyunu-bozmak/#sthash.yspnXRhG.dpufYenişafak/ Akif EMRE