Teoride Olduğu Gibi Pratikte De Adaletin Olması Gerekmez mi? (3)

İbrahim Sarmış (Misafir yazar)

VAN 17.08.2017 11:03:33 0
Teoride Olduğu Gibi Pratikte De Adaletin Olması Gerekmez mi? (3)
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Mesela, tevhide aykırı anlatımlarla dolu Fususu’l-Hikem kitabını Hz. Peygamber’in emri ile ve kendisine gelen vahiyle yazdığını iddia eden Muhyiddin İbni Arabi’nin Şeriata bağlılğını göstermek için yaptığınız alıntıların yanında, örneğin şu sözlerini de ortaya koyup eleştirmeniz gerekmez miydi?

 

“Hicri 627 yılı Muharrem ayının son on gününde Resulullahxe "Rasulullah"’ı Şamxe "Þam"’da rüyada gördüm. Elinde bir kitap vardı. “Bu Fususu’l-Hikem kitabıdır, al ve insanlara sun, ondan yararlansınlar” dedi. Ben de Allah’ı, Resulullah’ı ve bizden olan ulülemri bize emredildiği gibi dinleriz ve itaat ederiz, dedim. Halis niyetle niyet ettim ve arzuyu gerçekleştirdim. Bu kitabı Resulullah’ın tarif ettiği şekilde artırma ve eksiltme yapmadan ortaya çıkarmaya himmet ve gayret gösterdim. (...) Kalp sahibi ehlullah bu kitabın nefs arzularından münezzeh ve çelişki bulunmayan, en kutsi makamdan indirildiğini kesin olarak anlasın.2 Umarım Allah duamı kabul edince isteğime icabet etmiştir. Ben de bana bildirilenden başkasıyla karşılaşmam ve bana indirilenlerden başkasını bu satırlarda yazmam. Nebi veya Resul değilim, ama onların varisiyim ve ahireti için çabalayan birisiyim. Bu Allah’tandır, dinleyin ve Allah’a dönün.”3

 

Peygamberin yazdırdığını ve vahiy olduğunu söylediği Fususu’l-Hikem kitabındaki mesela şu saçmalıkları da iktibas ederek niçin eleştirmediniz?

 

“Varlığımız onun varlığıdır. Varlığımız açısından biz ona muhtaç, nefsinde zuhuru/kendisinin var olması için o bize muhtaçtır.” “Sen ahkamla onun gıdası, o da varlıkla senin gıdandır. Senin özelliğin ne ise, onun özelliği de odur. Emir ondan sana olduğu gibi, senden de onadır. Ne var ki, sen mükellef diye adlandırılıyorsun. Gerçi halinle sen ona “Beni mükellef kıl” dediğin için seni mükellef kılmıştır. Ama o mükellef diye isimlendirilmez. O bana hamd eder, ben ona hamd ederim, o bana ibadet eder, ben ona ibadet ederim.”4

 

Celaleddin Rumi’ye gelince;

 

Bir de “onun ayağının tozuyum, kuluyum kölesiyim, aklı Mustafanın önünde kurban et” sözlerini vererek Şeriata ve Hz.muhammed’e bağlılıktan milim sapmamış gibi göstermeğe çalıştığınız Celaleddin Rumi’nin Mesnevi kitabına Kur’anın niteliklerini nasıl verdiğine yahut Kur’an gibi vahiy olduğunu nasıl seslendirdiğine bakalım.

 

“Kerem sahibi ve salih yazıcıların elleriyle yazılmıştır. (80 Abese/15 16).Temiz kişilerden başkasının ona dokunmasını men ederler. Âlemlerin Rabbinden indirilmedir. (56 Vakıa/79 80) Batıl ona önünden ve arkasından gelmez. (41 Fussılet/42) Allah gözetir ve korur. O en iyi koruyucudur ve merhametlilerin en merhametlisidir. (12 Yusuf/64).

 

 

Parantez içinde gösterildiği gibi ayetler Kur’anı tarif ettiği halde, Celaleddin Rumi onları Mesnevi kitabı için kullanarak kitabının vahiy olduğunu söylemektedir. Onun için bundan cesaret alan cahiller Mesnevi ile beraber meşhur sufilerin kitaplarının da vahiy olduğunu belirterek şöyle derler:

 

“Abdülkadir Geylâni Hz.ne yazdırılan kitabın adı da "Risale", yani bize yazdırılanın aynı5. Ayrıca Bediüzzaman Saidi Nursi Hazretlerine Allah tarafından yazdırılan 132 kitaba da Risale-i Nur adını vermiş Allahu Teâlâ. Gene aynı ismi kullanmış. Bilindiği gibi Risale-i Nur'un arapcası "Risaletu’n-Nur”dur. Mevlâna Celaleddini Rumî Hazretlerine Mesnevi’yi Allah'ın yazdırdığı, Mesnevi’nin takdim yazısında açıkça yer almaktadır.

 

“Âlemlerin Rabbinden inmiştir, ona bâtıl ne önünden gelebilir, ne ardından”. Mevlânâ'nın övgüleri, Mesnevi’nin, Kur'ân-ı Mecîd'in, hadîs-i şeriflerin meâlini, tefsirini, şerhini ihtiva eden bir ilham eseri olduğunu bildirmek içindir”6.

 

Merak ediyoruz; mesela halayığı ile zina eden zahidin7, homoseksüellerin8, camide kadın kılığına giren tacizci erkeğin9. Halife’nin koynundaki cariyenin hatırladığı erkeklerin10, hanımefendinin ve halayıkın eşekle çiftleşme rezaletlerinin11, kadın kılığında uzun zaman kadınlar hamamına giderek çıplak kadınları seyreden Nasuh’un rezaletlerinin ballandırılarak hikaye edilmesi de vahiy midir? Celaleddin Rumi’nin Peygamber ve Şeriat aşığı olduğunu göstermek için Mesnevi’den alıntı yaptığınız kadar, bu saçmalıklardan da söz ederek okuyucuları uyarmanız gerekmiyor muydu?

Kur’anın bütün vasıflarının verildiği Mesnevi’nin Allahın kitabı gibi algılandığını görmek için manzum olarak nasıl seslendirildiğine bakılabilir:

 

“Hüzünleri giderir, bir şifadır kalplere- Ledunni mana verir müteşabih ayetlere- Kur’an-ı Kerim gibi kimini hidayete- Kimini hak ettiği dalalete sevk eder”12

 

“Şerefli kâtiplerdir onun yazıcıları- Temastan menederler temiz olmayanları- Kalbe mutluluk verir, huyları güzel eyler- O ilhamla inmiştir âlemlerin Rabbinden- Gelemez batıl onun önünden ve ardından-Koruyucu olan Hak onu korur gözetir- Ki o merhametlilerin merhametlisidir- Mesnevi kitabının başka adları da var- Adlarını verense, Allah’ın kendisidir.”13

Aynı şekilde Mesnevi’nin meşhur şarihlerinden Tahiru’l-Mevlevi’nin eleştirmek bir yana, onaylayıcı şu sözlerine bakılabilir:

 

“Kur’an dolayısıyla insanlardan çoğunun dalalete düşeceğini, çoğunun da hidayet bulacağını bildiriyor. (2 Bakara/26) Kur’an öyle olduğu gibi Mesnevi de öyledir. Nitekim arif sahibi de “Kur’an gibi bizim Mesnevi de bazılarını hidayete, bazılarını da dalalete gönderir” diyor.”14

 

“Mesnevi, kerim ve salih olan kâtipler eliyle yazılmıştır. Temiz olanlardan başkasını Mesnevi’ye temas eylemekten menederler. Mesnevi, Rabbu’l-âleminden ilham olunmuş bir kitaptır. Bu fıkralar ile Sure-i Abese’deki “Kur’an vaaz ve nasihattır, dileyen onunla öğüt ve nasihat almış olur, o Kur’an tertemiz katiplerin eliyle yüksekte tutulan temiz sahifelerde yazılıdır, ayetlerine işaret edilmiştir”( Tahiru’l Mevlevi, a.g.e., 1/36).

 

“Mesnevi de ilham yolu ile Allah tarafından nazil olmuştur. Taharet ve salah erbabından maada (başka)sının ona teması, yani mütalaasıyla dinlemesinden feyz-i marifet alması kabil değildir. Hz. Mevlanaxe "Mevlana" bu fıkra ile diyor ki: Canibi ilahiden vahyi münzel olan Kur’an-ı Kerim, nasıl avni samedanide ise, onun evvelinden de, sonundan da batıl zuhuruna imkân ve ihtimal yoksa, Mesnevi de öyledir. İlham-ı rabbani eseridir, kendisinden sapıklık zuhuruna imkân yoktur. Hatta iptali ve tahrifi de mümkün değildir.”15

 

Doğrusu bu nitelemeler, Sultan Veled’in Mesnevi kitabı için kullandığı söylenen “Mesnevi-i mâ zi Kur’an berterest- Her ki gûyed nîst Kur’ân, harest”(Bizim Mesnevi Kur’an’dan daha üstündür-Kim böyle değildir derse o eşeğin kendisidir) sözünün yanında çok basit kalmaktadır.

 

Yine Celaleddin Rumi, Yahudiler ve Hıristiyanlar Allah’a birer oğul isnad ettiği gibi, müşrikler meleklerin Allah’ın kızları olduğunu söyledikleri gibi (43 Zuhruf/15) kendisi de hızını alamayarak bütün velilerin Allah’ın çocukları olduğunu söylemektedir.

 

“Ey oğul! Veliler de Cenabı Hakkın çocuklarıdır. Gaib de, hazır da olsalar Hak onlardan haberdardır. Onların kusurlarını gıybet edici olma. Onların koruyup gözeticisi Hak’kın gayretidir. Tanrı, “veliler benim çocuklarım gibidir, bu dünya gurbetinde işten güçten beridirler, der.”16

 

Yazı dizisi devam edecek