Taşları Yemek Yasak!

Hakan Tuna

VAN 24.10.2013 12:41:22 0
Taşları Yemek Yasak!
Tarih: 01.01.0001 00:00

Hayal Perdesi dergisini bilirsiniz. İyidir, iyi niyetlidir. Görseli şıktır, metinleri özenlidir.

Şöyle ki, bu yazı perdesini başka yöne açıyor.

İtiraf edeyim, dergideki röportajlar, çoğu zaman metinlerin de üstüne çıkıyor. Her sayısında mutlaka birkaç söyleşinin yayınlandığı derginin bu ayki söyleşilerinden biri İranlı yönetmen Mojtaba Raei ile yapılmış. Yönetmeni önemli kılan, (en azından benim açımdan) filmlerinden ziyade, İran’daki sinema örgütlenmesinin içindeki kimliği. Kimliğinden kastım, Reai’nin, sinema ile derdi olan her gencin derdi ile dertlenmesinin yanında, gerekirse sermaye, gerekirse kamera, gerekirse yapımcılık gibi şaşırtıcı özelliklere sahip olan Farabi Kurumu’nun üyelerinden biri olması.

İranlı yönetmen Reai’yi yazıma konuk alma sebebim aslında çok da sinema ile ilintili değil. Zira, röportaj boyunca sinemanın üretim, yapım ve dağıtım süreçlerine dair İran’ın kendine özgü yapısına ilişkin çarpıcı bilgiler veren Reai, söyleşinin sonunda şu cümleyi kuruyor:

“Türkiye gerçekten ekonomik anlamda çok büyük atılımlar yapmış. Acaba biraz da kültürel alanda yatırım yapmayı düşünüyor mu?”

Müsadenizle bu cümleyi bir kez daha okuyalım.

“Türkiye gerçekten ekonomik anlamda çok büyük atılımlar yapmış. Acaba biraz da kültürel alanda yatırım yapmayı düşünüyor mu?”

Bu söz üzerinden, mevcut iktidarın, “muhafazakarların”, Recep Tayyip Erdoğan’ın, “yaptığı yüzlerce yol, diktiği binlerce beton kalkınmacılığı”nın yanında, kültür, sanat, eğitim alanlarına dair, bugüne dek tek bir adım dahî atmadığını yazacağımı düşünüyorsanız, özür dileyerek söylüyorum ki, yanılıyorsunuz.

Zira, bugün, bütün bu 11 yıllık serüvenin sonrasında, tam olarak bulunduğumuz yerde, iktidara kültür-sanat karnesi vermeye kalkanların büyük kısmı, “muhafazakar camia” içinden konuşarak kuruyor cümlelerini.

Mesele, elbette ne “muhafazakar caima” içinde yer almaları, ne de konuşuyor olmaları. Bütün mesele şu ki, sözkonusu kişilerin, “muhafazakar” kavramının tekabül ettiği anlam ortada iken, bu kavrama karşı, bir linç duygusuyla yaklaşarak, muhafazakarların, “muhafazakar” bireylerin, kurumların, imajların taşıdığı “eksiklik ve yanlışlıklardan başka”, hiçbir şeyi, hiçbir şekilde söylemiyor, söyleyemiyor olmalarıdır.

“Muhafazakarlar” sekülerleşmiştir. Muhafazakarlar ahlaksızlaşmıştır. Muhafazakarlar hafızasızlaşmıştır. Muhafazakarlar iktidar sarhoşu olmuşlardır. Muhafazakarlar duygusuzlaşmıştır. Muhafazakarlar fanatikleşmiştir. Muhafazakarlar politize olmuşlardır. Muhafazakarlar ihale düşkünü olmuşlardır. Muhafazakarlar kamplaşmıştır. Muhafazakarlar devletçi olmuşlardır.

Dır. Dır. Dır.

Sonu gelmiyor. Çünkü sonu yok bunun. Ve çünkü “babasından” utanma kompleksi, kompleks çeşitleri arasındaki en derin kompleks biçimidir. Ürkütücü, irkiltici bir alçaklığa sahiptir.

Gördüğü bin hayrı görmezden gelip, bir şerrin, bir eksikliğin, bir yanlışın adresini almanın, o yanlışı diline dolayıp, beline sarmanın ve şehrin tüm vitrinlerine bunu pazarlamanın sebebi tam olarak nedir?

Bu sorunun cevabına doğru yol alırken, dolaylı anlatım yolunu tercih edişimizden rahatsız olan saygıdeğer okur için daha dolaysız bir anlatım biçimi de denemek isterim.

Sadece günümüzde değil, bütün zamanlar boyunca, “sol”un bütün tanrılarına ve tanrıçalarına sonsuz bir hürmetkarlıkla eğilenler, her nedense, “muhafazakarlık” kavramının -etimolojik retoriğiyle abuklamaya gerek duymadan söyleyelim-, tekabül ettiği algıya, sadece “vurmayı”, sadece tahkir etmeyi, sadece saygısızca saldırmayı tercih etmekte.

Bu, nihayetinde kendi tercihleri. Yapacak bir şey yok. “Muhafazakarlar” ne yaparlarsa yapsın, “bu hayasızca akın durmayacak”

İranlı yönetmen Mojtaba Raei’nin sözlerine gelince.

Sevgili Mojtaba !

“Ekonomik alanda yaptığımız çok büyük atılımları”, şükürler olsun ki, devletiniz İran gibi, katillerin eline silah olarak tutuşturmuyoruz. Tutuşturmuyoruz ki, Humuslu çocukları katletmesinler.

Ayrıca, dediğin gibi, “kültüre yatırım yapmakta” biraz geciktik evet, yolumuzda binbir çakıltaşı vardı çünkü.

Taşları birer birer yoldan aldık. Alıyoruz.

Geliyoruz.