TANYERİNİN AĞARMASI YAKIN DEĞİL Mİ?

Bizler de aynı yolun yolcuları olarak aynı kararlılığı ve dik duruşu göstererek yolumuza devam etmeliyiz. Küçücük dünyalıklar karşılığında hemen yamulup efendim yirmi birinci yüzyılın insanını sizler Kuran’daki beş yüz ayetle

VAN 27.03.2015 11:09:14 0
TANYERİNİN AĞARMASI YAKIN DEĞİL Mİ?
Tarih: 01.01.0001 00:00
Yazımıza başlık olarak seçmiş olduğumuz kavram ve konuların Kuran’dan bir hususu hatırlatmasına veya bir konu üzerinde derinlemesine düşünmemizi temin etmesi konusuna oldukça dikkat etmeye ve özen göstermeye çalışıyorum. Zira unutulan veya unutturulmaya çalışılan Kuran’a ait kavramların öğüt verme konusunda oldukça etkili olduğuna inanmaktayım. Çünkü bizler Kuran ile öğüt vermek ve muhataplarımıza onunla gitmek zorundayız. İşte yine Kuran’a ait özlü ve içli bir vahiy parçası olan “Tanyerinin ağarması yakın değil mi?” sorusunu yazımıza başlık yaptık faydalı olacağına inanarak yazımızla sizleri baş başa bırakıyorum.
Allah’ın göndermiş olduğu son vahiy olan Kuran’ı kerim muhataplarına sık sık sorular yöneltmek suretiyle onların akıl mekanizmalarını çalıştırmalarını ve kullanmalarını hedeflemiştir. Zira ona göre herkes aklını kullanıp kullanmadığından Allah’a hesap verecektir.  Malumunuz Kuran’ da akıl ile anlaşılan bir kitaptır. Sorulan her türlü soru muhatabı üzerinde mutlaka az da olsa kalıcı bir et ki bırakmaktadır.

 Kuran’ın üslubu bazen muhataplarının sorduğu sorulara cevap verme şeklinde olup: “ Sana ruhtan soruyorlar, Sana sadaka olarak neyi vereceklerini soruyorlar, Sana kadınlara ait ay hallerinden soruyorlar” örnekleri daha da çoğalta biliriz. Bazen de Allah’ın elçileri temel alınarak onun şahsında bütün iman edenlere sorular sorulmakta olup peşinden de cevapları verilmektedir. Mesela Karia nedir? Sen Karia’nın ne olduğunu nereden bileceksin? Kadir gecesinin ne olduğunu sen nereden bileceksin?  Şeklinde örnekleri çoğaltmak mümkündür bizler bu kadarının yeterli olduğunu düşünerek ne demek istediğimizi sizler ile paylaşmaya başlaya biliriz.
Bu tür soruların bir kısmı bazen de muhataplarını üstü kapalıda olsa tehdit etmeye, korkutmaya yönelikte olabilir. Bunun sebebi ise vahye muhatap olan toplumların Allah’a onun elçisine ve gönderilen vahye karşı takınmış oldukları tavırlarıdır. Bu konuda Allah ile güç yarışına girip onun bu konudaki otoritesini ve hükmünü test etmeye çalışan ve haddi aşan inkârcı toplumların tamamına yakını helak olmuşlardır.
Bununla ilgili olarak birçok ayeti örnek olarak vermemiz mümkündür: “  Dediler ki! “ Ey Nuh! Bizimle tartıştın ve tartışmayı uzattın. Eğer doğru söyleyenlerden isen, kendisiyle bizi tehdit ettiğin azabı getir.” Nuh dedi ki! “Dilerse onu size ancak Allah getirir ve siz bu konuda Allah’ı aciz bırakamazsınız.” ( Hud-32-33)    Başka bir ayette ise yine Allah’ın elçisine ve onu gönderen ilahi otoriteye meydan okuma vardır. “ Kendisinden önce ve sonra uyarıcılar gelip geçmiş olan Ad kavminin kardeşi Hud’u hatırla.  Ahkaftaki kavmini ,  “

Ancak Allah’a ibadet edin, çünkü ben sizin adınıza büyük bir günün azabından korkuyorum.” diye uyarmıştı. Onlar ise: “ Sen bizi ilahlarımızdan alıkoymak için mi geldin? Doğru söyleyenlerden isen bizi tehdit ettiğin azabı başımıza getir “ dediler. ( Ahkaf-21-22) Yine arzu eden kardeşlerimiz aynı konulardan bahseden Araf suresi yetmiş ve yetmiş yedinci ayetlerine bakarak daha fazla malumat sahibi olabilirler. Aslına bakar iseniz çabuk gelmesini arzu ettikleri azap onların helaki ve ilahi azaba çaptırılması anlamına gelmektedir. Akılsızlıkları ve haddi aşmış olmalarından dolayı kendi zararlarına olan bir şeyi şiddetle istemektedirler. Allah’ta üstü kapalı olarak onları tehdit etmektedir. Hud suresinin seksen birinci ayetinde de böyle üstü kapalı bir şekilde uyarı ve tehdit vardır. Şimdi de gelin bu ayeti birlikte okuyalım: “ Lut’un misafirleri dediler ki: “ Ey Lut, biz Rabbinin elçileriyiz; onlar sana ilişemeyecekler. Geceleyin bir ara aileni yanına alarak yola çık, hiç biriniz geride kalmasın. Yalnız eşini yanına alma. Çünkü soydaşlarının başına ne gelecekse onunda başına o gelecektir. Vadeleri tanyeri ağarınca dolacaktır. Tanyerinin ağarması yakın değil mi?” (Hud-81)  Elbette ki tanyerinin ağarması yakındır. İnsanoğlu işin aslına bakar iseniz kendi hayatında ve hayatının dışındaki birçok gelişmelere ve olaylara müdahil olamıyor.

İnsan istese de istemese de hayat bir şekilde devam etmektedir.  İnsan yaşlanmasına müdahale edememektedir.  Yine güneşin doğmasına gecenin onu takip etmesine gecenin karanlığına ve tan yerinin ağarmasına kesinlikle müdahale edememektedir. Ayetin inmiş olduğu ortamın havasını azıcık koklayacak olur isek: Lut peygamber daralmış bunalmış, muhatapları tarafından sıkıştırılmış adeta hayatı zindana çevrilmiş. İşte böyle bir ortamda Allah’ın kanunu sünnetullah devreye girerek her zaman olduğu gibi iman edenler kurtuluyor.

İnkâr eden kâfir ve zalimler ise helak olup gidiyorlar.  Gelen elçilerine karşı: “Keşke, siz bana dayanak, destek olacak güçte olsaydınız, ya da himayelerine sığına bileceğim gözü pek güçlü ve kuvvetli adamlarım olsaydı!” demek suretiyle adeta çaresizliğini itiraf etmektedir. Doğal ve tabii olanda bu değil mi? Bizler gibi birer insan olan Allah’ın bütün elçileri bu durumu yaşamışlar. Fakat bizler ne zaman elçilere olağan üstü özellikler verip onları birer insan değil Allah’ın ortakları, Oğulları, sevgilileri gibi görmeye başlayıp kabul edince işte Allah’ın gönderdiği din ile de bağlarımızı kopardık.  Bu safhadan sonra din törenler, mübarek gün ve geceler hatta mezarlıklarda bazı ibadet ve ayinlerin icra edildiği dünya ve yaşanılan hayata karşı bir önerisi ve görüşü olmayan sıradan bir kurum haline getirildi. Bu ise dünyada halkı Müslüman olarak bilinen insanlığında bitişi ve sonu oldu. İnkar edenlerin Allah’ın elçilerinden istedikleri en önemli kurallardan birisi: “ onların dünya ve âlemlerin işlerine karışmamalarının istenmiş olmasıdır.”

 Elçiler şayet bu istenileni yerine getirir iseler gönderildikleri topluluklar ile hiçbir konuda çatışmayacaklar ve karşı karşıya da gelmeyeceklerdir. Bütün samimiyetimizle itiraf edelim ki hiçbir elçi böyle bir teklifi ne kabul etmiş nede sıcak bakmıştır. Hatta çok net bir duruşla “ siz yolunuza ben yoluma” demek suretiyle bu tür önerileri kökten reddetmişlerdir.
Bizler de aynı yolun yolcuları olarak aynı kararlılığı ve dik duruşu göstererek yolumuza devam etmeliyiz. Küçücük dünyalıklar karşılığında hemen yamulup efendim yirmi birinci yüzyılın insanını sizler Kuran’daki beş yüz ayetle mi idare edeceksiniz deme basitliğine ve gafletine düşmemeliyiz. Unutmayalım ki insan aynı insan Allah’ta aynı Allah’tır. Eğer Allah’ın göndermiş olduğu son vahiy insanlığı idare edemeyecek ise Allah ne diye bunları gönderdi diye insana sormazlar mı? Allah’ın son elçisi Medine’ye hicret ettiğinde daha henüz Kuran’ın tamamı indirilmemiş idi ama o elindeki mevcut ayetler ile Medine’de siyasi otorite olmayı başarmıştı. Bazıları buna devlet demeseler veya dudak bükseler de herkes yapıp ettiklerinden Allah’a hesap verecektir.
Tanyerinin ağarması yakın değil mi? Derken yüce rabbimiz onca acılar çekmiş olan Hz. Lut’un gönlünü alarak onu bir nevi rahatlatmak da istemiştir. Tabi onun şahsında bütün iman edenlerin gönüllerini rahatlatıp su serpmiştir. Allah kendisine acı çektiren ve hayatı yaşanılmaz hale getiren inkârcıların sonlarının iyice yaklaştığını ve artık kaçacak yerlerinin kalmadığı müjde sinide Lut’un şahsında bizlere de vermektedir. Gerçekten o cezalandırma anı son derece yakındır. Gün ağarır ağarmaz gelip çatacaktır. O zaman Hz. Lut’un “keşke gücüm olsaydı da yapsaydım” diyerek özlediği, fakat yeterli gücü olmadığı için yapamadığı şeyi yüce Allah’ın sınırsız gücü fazlasıyla yapacak ve o inkârcılara en ağır cezayı vererek köklerini kurutacaktır ve kurutmuş da. İman edenler için kurtuluşu inkâr edenler için ise helak ve azap anlamına gelen bu ilahi emir bizlerin hayatında nasıl bir yer bulmalı/ birazcık ta bundan bahsederek yazımızı sonlandıralım.
Bu gün İslam coğrafyasında yaşayan Müslümanların Hz. Lut ve ona iman edenler gibi sıkıştırıldıklarını, işkence, zülüm ve baskılara maruz kaldıklarını söylememiz kesinlikle abartı olmaz ve olmamalıdır. Dün onlara hayatı zindan edip yaşanılmaz hale getiren kâfir ve zalimler hız kesmeksizin Filistin’de Arakan da Myanmar’da Suriye’de Irakta ve benzeri yerlerde zülüm ve işkencelerine davam etmektedirler. Ben inanıyorum ki: Lut ve beraberinde inananlar gibi bizlerde görevimizi yapıp kendi toplumumuzun içerisinde temiz kalmayı başara bilse idik o inkârcı kavim için işleyen Allah’ın kanunu inanıyorum ki bu gün de işleyip inkâr edenlerin kökünü kurutacak.  

Fakat bizler bize düşeni yapmıyoruz. Yapmamız gereken işleri hep Allah’a havale ediyoruz. Sadece dua ederek bu işlerin düzeleceğine inanıyoruz veya böyle inandırıldık. Oysa işin aslı hiç de böyle değil bunun böyle olmadığını Kuran bize çok açık ve net olarak bildirmektedir: “Allah sizlerin elleriyle o inkârcılardan intikam alacaktır” Biz bu konuda gerekli adımları atıp istenilen gayret ve çabayı mutlaka göstereceğiz ve ondan sonra tan yerinin ağarmasını bekleye biliriz. Aksi halde çok bekleriz. Allah’a emanet olunuz. iktibas dergisi