SYKES-PİCOT’TAN NAKBA’YA, NAKBA’DAN BUGÜNE…

Merve Şebnem ORUÇ

VAN 15.05.2016 12:22:04 0
SYKES-PİCOT’TAN NAKBA’YA, NAKBA’DAN BUGÜNE…
Tarih: 01.01.0001 00:00
… Müslüman dünyanın içler acısı halinden yararlanan İsrail, istiyor da istiyor. Son olarak, 2010’daki Mavi Marmara saldırısının ardından İsrail’in Akdeniz’deki NATO tatbikatlarına katılmasını veto eden Türkiye, vetosunu kaldırdı. Vetonun kalkmasıyla, İsrail’in NATO karargahında temsilcilik açması hızla onaylandı.

Halimiz içler acısı gerçekten; Gazze’ye yardım edebilmek için bugün İsrail’le anlaşmaktan başka yol görünmüyor


Bu hafta tarihsel açıdan dikkat çekici bir hafta. 16 Mayıs 1916’da imzalanan Sykes-Picot anlaşmasının 100., 14 Mayıs 1948’de kurulan İsrail devletinin doğuşunun 68. yıldönümü.

İngilizler ve Fransızlar Osmanlı topraklarını aralarında paylaşırken, 1. Dünya Savaşı öncesi Avrupalı Siyonistlere verdikleri sözü unutmamışlardı. Savaş sonrası İngiliz himayesinde BM mandası olan Filistin toprakları, yürütülen kampanyalarla sürekli Yahudi göçü aldı.

Teşviklere rağmen Yahudi nüfusunu hedefledikleri seviyeye çekemeyen Siyonistler, 2. Dünya Savaşı’nda bunu başardı. 1948’de Avrupa’dan kaçarak Filistin topraklarına gelen Yahudiler sayesinde, Filistin’de Arap nüfusu 1.3 milyonken Yahudilerin sayısı 600 binin üzerine çıkmıştı. İki toplum arasında huzursuzlukların artmaya başladığı dönemde İngilizlerin ‘Artık bize ihtiyaç yok’ diyerek çekilmesiyle İsrail Devleti’nin kuruluşu ilan edildi. İlanın ertesi günü, 15 Mayıs 1948’de, Mısır, Suriye, Irak ve Ürdün, Arap Birliği’nin de desteğiyle İsrail’e savaş açtı. Resmi kaynaklara göre 750 bin Filistinli evlerini terk etmek zorunda kaldı.

Bu Filistin’deki Arap nüfusun yarıdan fazlasıydı. ‘Nakba’ yani ‘Büyük Felaket’ olarak anılan bu dönemde Yahudi milisler, Filistinlilerin köylerini yaktı, evleri, sokakları yıktı. Deyr Yasin gibi katliamlarda binlerce Filistinli hayatını kaybetti. 700 binden fazla Arap, Filistin dışında kaçmak zorunda kalırken, kalan 160 bin Filistinlinin dörtte biri içeride mülteci haline gelmişti. İsrail Nakba’nın ardından hızla yasa çıkarmaya başladı; kaçmak zorunda kalanların evlerine dönememelerini ve topraklarına el koyabilmeyi garantiledi.

Tüm bu savaş suçları işlenirken, Nakba aslında bariz bir ‘soykırım’, bir etnik temizlikken dünyanın umurunda değildi. Her yıl 14 Mayıs’ta İsrailliler İsrail Devleti’nin kuruluşunu kutlarken, Filistinliler 15 Mayıs’ta Nakba’ya ağlıyor. İsrail’in zorbalığa dayalı yerleşim politikaları ise hız kesmeden devam ediyor. Hatta öyle ki, sıkı eğitimlerden geçirilen ve maddi destek verilen yerleşimciler, kontrolden çıkmış paralı askerlere dönmüş durumda.

Anadolu Ajansı’nın Analiz Haberler Editörlüğü’nün hazırladığı ‘Görüş’ sayfalarına sürekli katkıda bulunmaya başlayan Gideon Levy’nin 3 Mayıs tarihli ilk yazısında paylaştığı izlenimler bu açıdan oldukça çarpıcı. İsrail’in işgalci politikalarını ağır şekilde eleştirmesiyle tanınan ve kimilerince ‘vatan haini’, ‘Hamas propagandacısı’ olarak görülen Levy, “Yerleşimci Darbesi ve İsrail’in geleceği” başlıklı yazısında, yanlış devlet politikalarının sonucu yerleşimcilerin bırakın devletin kontrolünden çıkmayı, artık İsrail’in ‘devlet aklını’ bile yönlendirecek güce ulaştığını söylüyor.

1948’le başlayan Arap-İsrail Savaşlarının hemen hepsinde İsrail işgal ettiği toprakları genişletir ve yerleşimci politikalarıyla bu genişlemeyi büyütürken, o günden bugüne Orta Doğu’da İsrail devletinin varlığını sürdürmek için verilen dış uğraşı da hesap edilmeden resmin tamamı görülemez.

Önce Osmanlı’ya isyana, ardından kendi içlerinde düşmanlıklara teşvik edilen Arap toplumu, uzun süredir Filistin davasını bırakmış, kendi iç mücadeleleriyle boğuşuyor. 48’de İsrail’e savaş açan Suriye, Irak ve Mısır’ın o günden bugüne durumuna bakmak bile kafi.

İsraillilerin Filistinlilere yaptığı zulümden fazlasını yıllardır kardeş kardeşe yapıyor. Öte yanda eli en kanlı olanlarsa, Filistin’in koruyucusu ilan ediliyor.

Taze bir örnek Mısır’dan: Televizyon sunucusu Muhammed el-Gheity bu hafta LTC’de yayınlanan programında, Kur’an’da darbeci general Sisi’den bahsedildiğini söyledi. Filistinli bir şeyhin “İsrail 2022 yılında yok olacak” şeklinde yorumladığı bir ayetten yola çıkan Gheity, Sisi’nin 2014’te Cumhurbaşkanı olduğunu, iki dönem Cumhurbaşkanlığı yaparak 2022’de hale görevde olacağını, isminin 19 harften oluştuğunu söyleyerek ve 19 sayısının mistik olduğunu belirterek, onun Allah tarafından İsrail’i yok etmek üzere seçildiğini iddia etti.

Gülebilirsiniz ama güzelim Mısır’ın durumu ağlanacak cinsten… İsrail’in açık desteğiyle iktidarı ele geçiren darbeci general, Müslümanlara Filistin’in kurtarıcısı olarak pazarlanıyor. Yıllardır tüm Orta Doğu’da olduğu gibi… Hayatını Mescid-i Aksa’yı korumaya adamış 1948 Filistin İslami Hareketi lideri Raid Salah gibi kahramanlarsa geçen hafta olduğu üzere İsrail mahkemelerince ‘şiddete teşvik’ iddialarıyla hapse gönderilirken, ümmet kendi derdinden kafasını kaldırıp tek ve yüksek bir ses bile çıkaramıyor.

İşte bakın Gazze’nin durumu ortada. Mısır darbesi sonrası Sisi, Gazze’nin nefes aldığı son yer olan Refah-Gazze Şeridi arasındaki tünelleri kapatırken İsrail hava saldırılarıyla 2014’te de binlerce kişiyi katletti. Lakin konsolosluk önlerinde bayraklı protestoların ötesine geçemedi İslam aleminin Gazze’ye desteği.

Bugün, kolunu kaldıracak takati kalmayan Gazze’ye yardım yolu, İsrail-Türkiye anlaşmasıyla açılabilir ama Müslüman dünyanın içler acısı halinden yararlanan İsrail, istiyor da istiyor. Son olarak, 2010’daki Mavi Marmara saldırısının ardından İsrail’in Akdeniz’deki NATO tatbikatlarına katılmasını veto eden Türkiye, vetosunu kaldırdı. Vetonun kalkmasıyla, İsrail’in NATO karargahında temsilcilik açması hızla onaylandı.

Halimiz içler acısı gerçekten; Gazze’ye yardım edebilmek için bugün İsrail’le anlaşmaktan başka yol görünmüyor; bir gün İsrail’le hesaplaşabilmek içinse önce İsrail’i çevreleyen Müslüman ülkelerin kendi aralarındaki hesaplaşmayı bitirmesi, yani 100 yıl önceye dönmesi gerekiyor. Acaba bu mümkün mü?

 Yenişafak/ Merve Şebnem ORUÇ