Suriye'de Sona Doğru

Ali BULAÇ -

VAN 9.10.2012 13:10:04 0
Suriye
Tarih: 01.01.0001 00:00
     Suriye’de 19 aydır süren iç savaş hepimizin içini kanatıyor. Şimdiye kadar 30 bin kişi hayatını kaybetti; 100 bin insan kayıp; 400 bin kişi hapishanelerde; 2,5 milyon insan kendi ülkesinde yer değiştirip mülteci durumuna düştü. Türkiye, Ürdün ve Lübnan’daki 250 bin mülteciyi zorlu kış şartları bekliyor. Su, elektrik, ulaşım vb. altyapı sistemi çökmüş durumda. Şam, Halep gibi İslam tarihinin, sanat ve medeniyet merkezleri belki de bir daha dirilmemek üzere harabeye döndü.
 
    Halkı Müslüman bir ülke, göz göre göre yangın yerine dönmüş. Elbette haklı ve haksız var, elbette her iki taraftan da orantısız güç kullananlar, meşru sınırları aşanlar var. Bunun kritiğinin yapılması lazım. Ama Suriye kan, gözyaşı ve ölüme terk edilmiş bulunuyor. Bunda herkesin, devlet ve hükümetlerin, bölgesel ve küresel güçlerin kendi müdahaleleri oranında sorumlulukları var.
 
    İlk gün söylediklerimiz bugün için de geçerli. Otokrat, zorba ve baskıcı bir rejimi devirmenin yolu bu değil. Tunus ve Mısır (Tahrir) yönteminde ısrar edilseydi; bölge ülkeleri işbirliği yapsaydı; küresel/harici güçlere safça güvenilmeseydi dram bu boyutlarda olmazdı. En tartışmalı liderlerden Burhan Galyun bile, “Amerika bizi aldattı!” diyor. Amerika ve Batı’nın hiçbir zaman sözlerine güvenilmeyeceğini baştan bilmek lazımdı.
 
    Maalesef olan oldu. Suriye meselesi yüzünden bölge ülkeleri de birbirine düştü. Sıfır ihtilaf komşuluk ilişkisinden hasmâne ilişkiye geçtik. Her ülkenin kendince savunulabilir gerekçeleri olabilir ama Suriye’nin iç sosyo-politik dengeleri, bölgesel güç ilişkileri ve küresel yeni kamplaşmalar doğru biçimde okunamadı, Esed’in üç hafta içinde gideceği söylendi, aradan 19 ay geçti, ‘hemen’ gidecek gibi görünmüyor. En yakın, en iyi bildiğimizi zannettiğimiz Suriye konusunda bunca feci yanılgıya düşebiliyorsak, bunun bir parça sorumluluğunu kendimizde aramamız gerekmez mi?
 
    Bunların tabii ki bir muhasebesi yapılacak. Bir an önce ateşi söndürmek gerekirken, yazık ki hâlâ ateşe benzin dökmeye çalışanlar var. Yetmiyormuş gibi bir yandan Türkiye’yi askerî müdahaleye, diğer yandan dört İslam ülkesini birbiriyle savaşmaya sürüklemek istiyorlar.
 
    İlk günden bizim önerimiz şuydu: Türkiye, İran ve Mısır bir araya gelip olaya el koymalı. Bölge ülkeleri birbirlerine rağmen bir arada olamazlar. Sonunda Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, beklediğimiz çıkışı yaptı, Suudi Arabistan’ın da içinde yer alacağı dörtlü girişim grubunu sorunu çözmeye davet etti. Suudiler istekli olmadı ama Türkiye, İran ve Mısır bir araya geldi. Hamdolsun, “iyi bir nokta”ya gelindi diyebiliriz. Evet, eğer Türkiye-Suriye sınırında başlatılan provokasyonlar, Sünni-Şii/Türkiye-İran çatışması tuzağına düşülmeyecek olursa üç büyük İslam ülkesinin prensipte üzerine vardığı mutabakat bu kanlı savaşı sona erdirebilir. Buna göre:
 
    1) Mümkün olan en kısa zamanda seçimlere gidilmesi. Bu 2-3 sene olarak düşünülüyor.
 
    2) Seçimlere kadar Esed yerinde kalacak ama, muhalif grupların temsilcileri idari-bürokratik kademelerde yer alacak.
 
    3) Yeni bir anayasa yapılacak, seçimlere gidilecek. Esed yeni dönemde aday olmayacak. Kim sandıktan çıkarsa -gücü, aldığı destek oranında- yönetime katılacak.
 
    Bu aşamada akla en uygun gibi görünen planın yürümesi için Arap Birliği desteğinde Türkiye, İran ve Mısır’ın her aşamada birlikte gelişmelere fiilî olarak müdahil olmaları, hatta ortak askerî güç oluşturup planın yürüyüşünü denetlemeleri gerekir, aksi halde her şey altüst olur, kalınan yerden iç savaşa devam edilir. Planın zaaf noktaları 2-3 senenin uzunluğu; her üç ülkenin işbirliği yapma kabiliyetinin bugüne kadar test edilmemiş olması ve elbette gerek Suriye’nin içinden, gerekse bölge ülkelerinden ve küresel büyük aktörlerden gelecek provokasyonların her şeyi altüst etme potansiyeli.
 
    Bu aşamada başka görünür çözüm yok, bölgenin üç büyük ülkesine büyük sorumluluklar düşüyor. Son gelişmelere baktığımızda Türkiye’de hem hükümet çevrelerinde hem kamuoyunda bu yönde güçlü bir iradenin belirmiş olması en büyük umudumuzdur. R. Tayyip Erdoğan; Ayetullah Hamaney ve Muhammed Mursi’nin göstereceği dirayet ve kararlılık, sonucu tayin edecek kadar belirleyici.
 
     ZAMAN