Suriye’de halkın dört senelik direnişi

UFUK ULUTAŞ

VAN 16.03.2015 10:48:34 0
Suriye’de halkın dört senelik direnişi
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Suriye’nin Ürdün sınırındaki Dera’da barışçıl protesto gösterilerinin başlamasının üzerinden 4 sene geçti. Dera’da çocukların duvara yazdıkları “Halk rejimin yıkılmasını istiyor” sloganı ilk defa Tunus’ta yazılalı sadece birkaç ay olmuştu. Ardından Mısır’da Tahrir Meyda’nında yüzbinlerin aynı ağızdan bu sloganı attıklarına şahit olmuştuk. Tunus ve Mısır nispeten kısa sürede hiç olmazsa kısa bir süreliğine eski rejimi yıktıklarına inandılar. Tunus Nahda’nın stratejik geri çekilmesiyle kendine özgü bir süreç yaşarken, Mısır İhvan’ın kanlı bir şekilde bastırılmasıyla devrim öncesi karanlığına döndü. Halkın ağzında artık “Yıkılsın, askeri yönetim yıkılsın” sloganı var. 

Tunus’tan mülhem Libya, Yemen ve Bahreyn’de başlayan hareketliliğin hepsi ardı ardına başka mecralara sürüklendi. Libya’da Batı devreye girdi, hem de şu sıralar tahayyül bile edemeyeceğimiz bir ölçüde. Libya zengindi ve Batı’nın birçok ayıbını örtmekteydi. Şu sıralar kimsenin ağzına almaya cesaret edemediği “uluslararası müdahale” ışık hızıyla geldi, Kaddafi linç edildi ve bu süreçte silahlanan halk Kaddafi sonrasında birbirine girdi veya girdirildi. Körfez darbe planladı, başaramadı. Şu sıralar Libya semalarında Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin uçakları görülüyor. 

Devrimlerden darbelere 
Yemen’de nevi şahsına münhasır bir hareketlilik yaşandı. Hatta bu hareketlilik Yemen’e (Kerman Türk vatandaşı da olduğundan biraz da Türkiye’ye), Tevekkül Kerman’a, bir Nobel Barış Ödülü bile kazandırdı. Fakat Körfez, en başya da Suudi Arabistan, tehlikeli bir kumar oynadı Yemen’de. Mısır’da zirveye çıkan değişim karşıtlığı, Yemen’de Ali Abdullah Salih sonrasında Husilerin yayılmasına göz yumacak kadar stratejik olarak yanlış mecralara sürüklendi. Nihayetinde “Yemen modeli” olarak Obama’nın bile böbürlenerek kullandığı bir geçiş modeli, Husilerin yayılmasına zemin hazırlayan bir kaos modeline evrildi. Yemen Mısır’dan sonra darbenin (ordu eliyle olmasa da) yaşandığı ikinci ülke oldu. 
Tüm bu hareketlilik ve çatışma arasında Suriye hep istisna tutuldu, Suriye halkının taleplerine hep şüpheyle yaklaşıldı. Suriye rejiminden hep korkuldu, uluslararası toplum varoluş amacını bir daha hatırlamamak üzere unuttu. Fatura BM tahminlerine göre 220,000’i aşkın can kaybı, yüzbinlerce yaralı ve milyonlarca mülteci ve yerlerinden olmuş kişiler (IDP). 
Oysa Suriye, Ortadoğu’nun genelinde baş gösteren değişim taleplerinin merkezinde yer alan bir ülkeydi. Mart 2011’den bu yana Esed rejiminin Suriye halkına reva gördüklerine bakınca değişim taleplerinin ne kadar da haklı olduğunu anladık. Diğer bir deyişle Esed rejiminin katliamları en fazla halkın taleplerinin ne kadar meşru, rejimin ise ne kadar gayrimeşru olduğunu gösterdi. Beşşar, babasının kanlı mirasını ziyadesiyle yaşatırken dediği gibi tüm bölgeyi ateşe atamadıysa da Suriye’yi yaktı, kül etti. Bölgeyi ise statükoyu her pahasına korumaya çalışan bölgesel ve küresel aktörlerle ve şiddetle gözünü korkuttuğu uluslararası toplumla baş başa bıraktı. Esed halkı vurdu, uluslararası toplum izledi. 

Suriye halkı direniyor 
Geçtiğimiz dört sene boyunca sıklıkla dillendirdiğim bir noktayı yine hatırlatacağım. Suriye’de muhalefetin dört senelik direnişidir zor olan, Beşşar’ın hala Şam’daki başkanlık sarayında oturması değil. Dört sene boyunca İran, Rusya ve Hizbullah’ın yoğun ve kesintisiz askeri, finansal ve diplomatik desteğini alan, üstüne üstlük İran ve Hizbullah’ın kollarını sıvayıp ordusuyla, komutanlarıyla Esed adına savaştığı Suriye’de, çoğu daha önce ellerine silah almamış halktan oluşan ve uluslararası toplumun kesintisiz olarak sahipsiz bıraktığı muhalefetin dört senedir ayakta kalması ve neredeyse rejim kadar saha hakimiyetini devam ettirmesidir asıl başarı. Bu dengesizliğe IŞİD belasını eklemedim bile; zira IŞİD muhaliflere verdiği zararın küçük bir kısmını rejime vermiş olsaydı şu an Suriye’de dengeler çok farklı olabilirdi. 
Dera’da çocuklar işkenceye uğrayalı dört sene oldu. Rejimin katliamları, uluslararası toplumun sessizliği ve İran-Hizbullah-Rusya ekseninin kesintisiz desteği devam ediyor. Bu şartlar altında savaş iki taraftan birisi sahada tükenene kadar devam edecek gibi görünüyor.