Suriye İntifadası 5.Yılında

Güney Uzun

VAN 14.03.2015 10:04:20 0
Suriye İntifadası 5.Yılında
Tarih: 01.01.0001 00:00
 

Baas rejimine ve Esad diktasına karşı 2011 Mart ayında başlayan Suriye İntifadası 5. Yılına giriyor. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi 2014 Mart ayında, Suriye’de ölenlerin sayısının 146 bini geçtiğini, bunların üçte birinden fazlasının siviller olduğunu açıklamıştı. 2015 yılına gelindiğinde 220 binden fazla insan Suriye’de öldüğü acı gerçeği ile karşılaştık. Yanı 1 yıl içerisinde, geçen 3 yılın toplamına yakın  insan Suriye’de hayatını kaybetti. Bu da bize, 2014-2015 yılları arasında savaşın şiddetlendiğini göstermekte. Milyonlarca Suriyeli  mülteci durumda. Türkiye’de  2 milyona yakın Suriyeli misafir edilmekte. Batının mülteci sorununa ilgisi ise içler acısı.  3,7 milyon Suriyeli mülteciden Almanya 29 bin, İsveç 18 bin,  İngiltere ise 143'ünü kabul etmiş. Kendi ülkesinde mülteci durumuna düşmüş milyonlar ise varil bombalarının altında açlık ile mücadele etmeye çalışıyor.

Suriye’de yaşanan onca acı, kan ve gözyaşının üstüne söylenecekler, katliamlarla dolu yüklüce bir kitaba ufak bir dipnot düşmenin ötesine geçemeyecektir. Ancak geride bırakılan yıl Suriye direnişi için çok fazla şeyin belirginleştiği bir yıl oldu. Örneğin, Suriye’de yaşanan acıya kayıtsız kalan uluslar arası güçlerin etnik-dini azınlıklar söz konusu olunca da “kurtarıcı” rolüyle karşımıza çıktıklarını şahit olduk. Öldürülen yüz binlerce Suriyeli Müslüman için kılını kımıldatmayan Batılı güçler Suriye’de ki azınlıklar için bir anda seferber olmuştu.Ortaya çıkan diğer bir olgu ise Suriye’de direnişi sürdüren Müslümanların Allahtan başka yardımcılarının olmadığı idi. İran ve Hizbullah’ın desteği alan Esad, ABD ve Batının desteğini alan PYD’ye karşın İslami Direniş Örgütlerinin gittikçe sahada yalnızlaştığına şahit olduk. Tabi ki bunda IŞİD faktörünü yabana atmamak lazım. IŞİD, geçen 1 sene zarfında Suriye İntifadasının sahiplenirliğine oldukça fazla zarar verdi. Müslüman gruplarla giriştiği güç mücadelesi en çok Baas rejiminin gücünün ikamesine, Batı nezdinde “itibarinin” artmasına neden oldu.

Suriye’de silahlı direniş başladığında, yabancı savaşçılar konusu muhalifleri karalamak için kullanılmaya başlanmıştı. Suriye de Baas Diktasına karşı mücadele verenlerin büyük çoğunluğu dışarıdan gelmiş “cihadist” olarak tanımlanan “şiddet yanlısı” kişiler olduğu vurgulandı. Peki, bugün gelinen noktada yabancı savaşçılardan nasıl bahsediliyor? Yabancı savaşçı konusu şuan Batılı ülkelerin kendi iç  güvenliğini ilgilendiren bir konuya evrilmiş durumda. Lübnan Hizbullah’ından tutun da, Irak, İran, Yemen’den gelen binlerce Şii savaşçı, Suriye’nin her yerinde Müslüman kanı akıtırken, Baas propagandistleri İntifadayı karalamak için “cihadist” kavramı büyük bir pişkinlik ve yüzsüzlükle kullanmaya devam ediyor. 

Esad’ın uğruna ölmeyi göze alan Şii militanları biliyorduk da, PYD’nın Batıda “seveninin” bu kadar çok  olduğunu tahmin etmiyorduk. PYD’nin “sevimli, sempatik” yabancı savaşçıları Kobani sokaklarında arzı endam ettiğinde ise bu sevgiden emin olduk. Hem de içlerinde Amerikalı, İngiliz eski-paralı askerlerin olduğu yabancı savaşçılar. ABD uçaklarının havadan yardımına karşı bu paralı askerler karadan “Kobani devrimine” omuz verdiler.

Türkiye içerisinde Esad safında yer alıp Şebbihalığın dibine vuranların argümanlarından biri de Türkiye-Suriye sınır delik deşik olduğu, Erdoğan-Davutoğlu çizgisinin muhaliflere yardım ettiği, dökülen kanlardan bunların sorumlu olduğu idi. Sınırdan, muhaliflere silah yardımının aktarıldığı, savaşçıların geçişinin sağlandığı, tedavi için Türkiye’ye getirildiğini dillendirip durdular. IŞİD Kobani’ye saldırdığında ise özellikle Sol Şebbihaların tüm hafızası bir anda silindi. Kobani’ye silah yardımı yapılmasını isteyeninden tutun da, savaşmak için oraya gitmek isteyenlere neden engel olunduğunu soranlara kadar tüm argümanlar ters-düz oldu. ABD uçakları ve Türkiye’nin lojistik desteği olmasa idi bekli de Kobani, IŞİD’in saldırısının ilk günlerinde düşecekti. Kobani’de yaralanıp Türkiye’de tedavi görenlerin sayısı artık binli rakamlarla ifade edilmekte. Yaralı muhaliflerin tedavi sonrası kaldığı evleri “kaçak El Kaide hastanesi” diye jurnalleyenlerin utanacakları yüzleri yok. Hazır konu Kobani’den açılmışken “3.Yolcuları” gören oldu mu? Söz konusu Esat Diktasına karşı mücadele eden Müslümanlar olunca direnişi desteklemek yerine “3. Yol mümkün” diyenler acaba Kobani için bir yol buldular mı? Cevabını hepimiz biliyoruz. Bırakın 3. Yolu Kobani güzellemesi yapmakta geri kalınmadı.

Suriye de direnişi Emperyalizm bir oyunu, Müslümanları taşeron, kukla, piyon olarak görenler IŞİD karşısında tutunabilmek için ABD uçaklarına, silahlarına, hatta ekmeğine bile razı oldular. Biji Obama demeye kadar şükranlarını ilerletenlerin vatan savunmasına diyecek yok tabii! Söz konusu etnik-dini azınlıklar olunca yaşadıkları yer vatan, savunulması kutsaldı. Ama nedense Müslüman Suriyelilerin yaşadıkları yerleri vatan sayan yok!

Direniş Ekseni, Suriye İntifadasının başladığından beri duyduğumuz,  gerçekleştirilen katliamların üstünü örtmek için kullanılan bu sözü de duyan var mı artık. Batılı güçler istediğinde kimyasal silahları teslim eden, Siyonist İsrail Şam’ı bombalarken, Gazze’ye saldırırken direniş ekseninin altın halkasını göremedik. Amerikan emperyalizmine karşı savaşan Esat ülkesinin semalarında ABD uçakları dolaşırken hava savunma sistemlerini devreye sokmayı hiç düşünmedi.  Batının tehlike olarak gördüğü kimyasal silahların imhası için tıpış tıpış adım atan Esad’ın İsrail’e karşı tek bir misilleme yaptığına yine şahit olmadık. Tam tersine direniş ekseninin ana halkası adledilen İran’ın, Suriye ve Irak’ta ABD ile birlik olup ortak düşmanları haline gelen İslami Direnişi yok etmeye çalıştığına şahit olduk.  Direnişin diğer halkası Hizbullah ise Charlie Hebdo olayında Fransa başta olmak üzere Batıya göz kırpmaktan beri durmadı.

 Söz konusu İslam ve İslami hareketler olunca Beşar Esad ve Baas Diktası, ABD ve Batıya şirin görünüyor. Esad’ın kalıcılığından dem vuranların kullandığı en önemli argüman  “Radikal İslamcılar Esat’tan daha tehlikeli” idi. Evet haklılar. İslami hareket emperyalizm ve Siyonizm için Esat’tan daha tehlikeli. Bu yüzden Esad’li formüllere sıcak bakıyorlar. Batılı güçlerin Esad’a tanıdığı krediyi bize Esat’ın başarısı olarak sunanlar İslami Direniş karşısında Esad’ın tercih edilmesi karşısında susuyorlar. Suskunlukları aslında Direniş halkası diye buralarda kimi dimağlara yutturdukları yalanlarının gün yüzüne çıkmış olmasından kaynaklanıyor.

Suriye de geçen dört yılda yüz binlerce insan katledildi, yaralandı, işkence altında öldü. Tecavüze uğradı. Buna karşılık Türkiye de öyle bir Şebbiha propagandası yapıldı ki Türkiye Suriye’den daha kötü. Esat halkını savunan bir vatansever, Erdoğan ise Diktatör. Suriye de her gün vahşetlerden bir vahşet yaşanırken Esed, İran, Hizbullah güzellemelerinden asla vazgeçilmedi. Şebbihaların sağı ve solu aynı potada toplandı. Yüzsüzlüğü o kadar ileri boyuta taşıdılar ki Hz. Peygambere hakaret eden Charlie Hebdo karikatürleri yayınlayan Ceyda Karan gibi şebbihalar ile kendini İslam’a nispet eden Şii mezhepçi şebbihaların dostluğu, dayanışması gözleri yaşartacak bir boyutta sergilendi. Şeytan bile bu kadarına pes demiş olmalı. Hz. Peygambere hakaret eden karikatürleri köşesinde yayınlayan Baas propagandacısına arka çıkan “İslamcı” yazar güruhuna şahit olduk. Türkiye’de Gezici, Sol örgütlerle birlikte hareket eden tüm “İslami” çevrelerin kahir ekseriyeti Suriye konusunda da Baascı tezleri benimsemesi bizleri şaşırtmadı. Öyle ki Suriye üzerinde tüm kafa karışıklığına yol açan bilgi kirliliği bu camiaya bu Geziyi destekleyen “İslami” çevreler tarafından taşındı.

Geçen sene Baas diktası Suriye’de ki direnişi ezdiklerini, artık temizleme safhasına geldiklerini söyleyerek zafer ilan etmişlerdi. Bugün Allahın izni ve yardımı ile Suriye de ki İslami Direnişin  halkın kurtuluş umudu olmaya devem ettiğine, rejime birçok bölgede ağır zayiatlar verdirerek mevzi kazandığına şahit oluyoruz. İntifada başlarken meydanlarda söylenen “Lebbeyk Allah” sloganının gelinen süreçte tüm anlamlarıyla gerçekleştiğini gördük. İşte bu yüzden Rabbimizin desteklediği bu onurlu direnişin zalime ve zulme galebe çalacağına inanıyoruz.

Türkiye halkı, Baas’ın yerli işbirlikçilerinin tüm kışkırtmalarına rağmen Suriyeli kardeşlerine sahip çıkmaya ve bu ensar olma bilincini sürdürmeye kararlı görünüyor. Suriye halkının onurlu mücadelesinin önümüzde ki yıllarda da süreceğinin bilincinde olarak direnişin, mücahitlerin ve muhacirlerin yanında olacağımızı bizler de kardeşleri olarak bir kez daha ifade ediyoruz.