Sudan’dan Kudüs’e giden yollar var

İsmailKılıçarslan

VAN 30.12.2017 10:13:57 0
 Sudan’dan Kudüs’e giden yollar var
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Sudan’dan Kudüs’e giden yollar var
İyi ki var. İyi ki tarihin tam bu aşamasında 'kaderin rüzgârı' adına 'Türkiye' dediğimiz büyük hikâyemizin tam arkasında.

İzlediniz mi Sudan’ın eski Dışişleri Bakanı Ali Ahmet Karti’nin Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı nasıl takdim ettiğini? “Sayın Cumhurbaşkanı, bunlar Sudan’ın gençleridir. Seni bekliyorlardı. Seni uzaktan görüyor ve dinliyorlardı. Düşmanların karşısında dik durduğunuzu gördüler. Yeryüzünün tüm topraklarında zalimlerin karşısında dimdik durduğunuzu gördüler. Sizin zalimler karşısında, ‘hayır, binlerce kere hayır’ dediğinizi gördüler.” dedi adam.


Sudan Devlet Başkanı ekledi: Türkiye ile yakınlaştığımız için bir bedel ödeyeceksek bu bedeli ödemeye razıyız.

Körfez’deki Arap devletlerinin petro-dolarlarıyla, küresel emperyalistlerin baskı ve güçle yapamadıklarını Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ve o devleti temsil eden Recep Tayyip Erdoğan’ın sadece 'duruş'u ile yapabiliyor olmasında gören gözler için çeşitli ibretler olmalı değil mi? Ama gören gözler için.



“Görene, köre ne?” denmiş. Ne güzel denmiş.

Beyler ve bayanlar. Benim gördüğüm şudur: Sudan’da, Somali’de, Myanmar’da, Filistin’de, Tunus’ta… Mağdurun, mazlumun, umudu tükenmişin, kanadı kırılmışın yanında durmak, sadece 'durmak' bile dünyanın seyrini değiştirebilir. “Dünya beşten büyüktür.” cümlesinin içerdiği önerme dünyayı değiştirebilir. Sudanlı gençlerin tekbirleri dünyayı değiştirebilir. Somaliland’in bir İngiliz ileri karakolu olan Birleşik Arap Emirlikleri’ne, “Üssünü al git.” demesi dünyayı değiştirebilir ve en nihayet Sevakin Adası meselesi dünyayı değiştirebilir. Buna inanan herkesle yol yürünebilir… Buna inanmayanla mücadele etmeye devam…

Bakın Türkiye, 'gücünün yettiğini yapmaya', 'gücünün yetmediği ile uğraşmaya' devam ederek sağladı dünyada bunu. Aslında 2009’da başlayan hamleleri yolunda gitseydi bugün bambaşka bir Türkiye’den söz ediyor olacaktık.



Mısır’da, Libya’da, Filistin’de, Tunus’ta, Suriye’de, Kuzey Irak’ta… Türkiye buralarda 'aktif şekilde oyun kurucu aktör' olmayı denedi. Gücü yetti mi? Yetmedi ne yazık ki. Mesela Filistin’de özlenen Hamas-Fetih barışını hayata geçirmeye çok yaklaştı, ama olmadı. Mesela Suriye’de 'kansız bir demokratik hayat' meselesine çok yaklaştı, ama olmadı. Mesela Libya’da seçimlerin yapılmasını ve desteklediği yapının seçimleri kazanmasını sağladı, ama aşiret savaşı çıkarıldı. Mesela Mısır’da Mursi’nin başkan olması sağlandı, ama askeri darbeyle önü kesildi İhvan’ın.

Gücünün bugün yetmiyor oluşu Türkiye’nin 'masada ben de varım' tavrını etkiledi mi? Asla etkilemedi.

Bugün İran’ın, Körfez’deki emperyalist yedeği rejimlerin, küresel emperyalizmin Türkiye’den nefret etmelerini sağlayan asıl şey Türkiye’nin masadan kalkmayı bir türlü kabul etmemesidir, başka bir şey değil.



Ve bugün Bosna’nın en uzak köyünden Myanmar’ın en ücra kasabasına kadar Türkiye 'bir umudun', Recep Tayyip Erdoğan 'bir liderin' adıysa bu 'masadan kalkmama azmi' sayesindedir.

Hep söyledim, yine söyleyeceğim. Türkiye masadan kalktığı an emperyalizm bayram edecektir. Türkiye masadan kalkmadığı sürece de bizimle uğraşmaya devam edeceklerdir. İran’ı, Suud’u, BAE’yi, Mısır’ı teslim alan; Libya’yı, Afganistan’ı, Irak’ı, Suriye’yi istediği kıvamda tutan emperyalizmin düşüremediği neredeyse tek kaledir Türkiye.

“Düşsün” diye var güçleriyle saldırıyorlar. Alın size Cumhuriyet’ten bir analiz başlığı: Arap dünyasında Erdoğan kaygısı. Anlıyorsunuz değil mi? Sadece başlıktan anlıyorsunuz meseleyi, niyeti, operasyonu. Arap dünyası değil Erdoğan’dan kaygı duyan. “Emperyalizmin don lastiği olmayı şeref sayan Arap diktatörleri” rahatsız sadece.



Bize düşen, “Türkiye düşmesin.” diye var gücümüzle mücadele etmektir. 'Biz' derken kastımsa Türkiye düşerse 'operation completed' diyeceklerle buna üzülecekler arasında “Türkiye’yi bir umut olarak görenleri” tercih edecek insan topluluğudur.

Şu aşamada başka bir 'biz' tanımını kabule yanaşmıyorum ve bunun için çok önemli nedenlerim var. Fakat tabii en önemlisi bir umut olarak “Sudan’dan Kudüs’e giden yol”u görmüş olmam. Anlatabiliyor muyum?

Anlatamıyorsam şunu da ekleyeyim: Zaferi değil, sefer etmenin kendisini önemsiyorum. Ve Türkiye o ya da bu şekilde ‘güzel sefer’ ediyor.