Son Olaylar ve Dengeler

Bölgede estirilen şiddetten dikkat çekici detaylar… Hamit Yaz , Kobani ile dayanışma adı altında bölgede ortaya konulan Vandalizmin muhtemel amaçlarını yazdı.

VAN 12.10.2014 12:05:06 0
 Son Olaylar ve Dengeler
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Son Olaylar ve Dengeler

90’lı yıllardan bu yana kan, gözyaşı ve acı travmalarla yoğrulan bölgemizin, huzur ve barış ortamından rahatsız olan odaklar tarafından, tekrar hatırlamak ve yaşamak istemediğimiz anarşi ortamına geri döndürülmeye çalışıldığını üzüntü ile müşahede ediyor ve endişe ile takip ediyoruz.

Son günlerde özellikle Diyarbakır özelinde yaşanan elim hadiseler aslında savaş ve rant baronlarının kollarını sıvadığını, ellerini ovuşturan vesayetçi aktörlerin de direksiyon başına geçtiğini gösteriyor.
Olaylar
Bölge, klasik eylemlere alışık, ancak böylesi ilk defa görüldü. Diyarbakır’da eylemlerin yapıldığı semt ve mahalleler aşağı yukarı belli; Bağlar, Koşuyolu, Cezaevi, Şehitlik…
Ancak bu defa eylem sathı Diyarbakır… Böylesi ilk defa diyorum çünkü oyun gerçekten çok büyük.
Günler önce hiç ilgisi olmadığı halde Kobani bahane edilerek kepenk ve kontak kapattırıldı, okul servisleri tehdit edildi. Vatandaş korku imparatorluğunda kahramanlık yapamadığı için uymak zorunda kaldı.
Diyarbakır olaylarında dikkat çeken bazı hususları özellikle dikkatlere sunmak istiyorum:
1-      Olaylarda kadınlar ilk defa ön plandaydı ve ilk defa eylemleri birçok bölgede onlar başlatıyor, yönetiyordu.
2-      Eylemlerde daha önce çocuklar kullanılıyor ve ön planda tutuluyordu. Bu defa yine çocuklar malzeme olarak kullanıldı ancak yeni simalar ve yeni sloganlar dikkat çekiyordu. Ve görüldü ki Diyarbakır’a dışarıdan yüzlerce yetişkin ve deneyimli olduğu her hallerinden belli eylemciler transfer edilmişti. Birçoğu olayları organize ediyor, eylemleri koordine ediyordu.
3-      YDG-H, Twitter hesabı üzerinden eylemleri organize ediyor, hedef gösteriyor ve saldırı emirlerini veriyordu. İlk defa “Hizbulkontra elemanlarını gördüğünüz yerde infaz edin” twitleri ile defaatle “yurttaşlardan” ellerindeki silahları örgüt elemanlarına vermelerini istiyor; “silahlanın” ve “vurun” gibi emirlerle örgüt elemanlarına açık açık talimatlar veriyorlardı.
4-      Şu ana kadar Diyarbakır’da yapılan eylemlerin mekanları belli ve sınırlı idi. Ancak bu defa eylem sahası Diyarbakır’ın neredeyse tüm sokak ve caddeleri idi. Organizasyon görenleri dehşete düşürür cinstendi çünkü her yerde idiler ve her yer eylem alanıydı.
Böylesine geniş ve detayları belki aylar öncesinden hesaplanmış, organize edilmiş olaylar serisiydi. Bu kesinlikle bir Kobani eylemi değil, kanaatimce ikinci bir Gezi girişimiydi.
PKK/HDP
HDP Eş Başkanı Demirtaş’ın “sokağa inin” söylemiyle, il başkanının bir yayın organında ildeki İslami STK’ların sayılarını vermeye varıncaya kadar hedef göstererek halka sokaklara inme çağrısı yapmasıyla talan, yağma, yakma, ölümler ve akan kanın birinci derecede sorumlusu olmuştur.
PYD’nin Kobani’deki acziyetinin bedel ve hıncını, bölge halkına kepenk ve kontak kapattırarak, halkın hayati yaşam damarlarını tıkayarak oluşturdukları kalp kriziyle, temsil ettiğini iddia ettiği Kürt halkını  her defasında cezalandırma yoluna gitmesi, HDP/PKK’nın düştüğü trajikomik durumunu ortaya koyuyor.
Daha düne kadar vesayet dönemi devlet aklının jakoben ve faşist uygulamalarından yakınan ve o uygulamaların tepkisel bir sonucu olan PKK/HDP, dönemin devlet aklının kendisine dayattığı faşist uygulamaları; bugün kendisi, etki alanına aldığı bölgelerde, üzerinden siyaset güttüğü Kürt halkına dayatıyor, uyguluyor.
Son eylemler ve hedefli saldırılarla bir kez daha görüldü ki; Müslümanları sindirme politikaları uygulayan, kendi ideolojisi dışındaki örgütlü yapılara ve özellikle de örgütlü İslami yapılara yaşam hakkı tanımayan, hiçbir manevi değer gözetmeden halkın bayramını zehir eden bu zihniyet yinekaybetmiştir.
PKK ve ona bağlı YDG-H’nin özellikle aylardır sosyal medya üzerinden yaptığı eylem organizasyonu, hedef ve adres göstererek rahat bir biçimde alan hakimiyeti kurmalarıyla giriştikleri eylemsellik ve buna karşı emniyetin, dolayısı ile devletin takındığı tavır oldukça düşündürücü. Çünkü emniyet olaylara yetersiz ve seyirci kaldı.  Diyarbakır gibi, ideolojik kamplaşmanın had safhada olduğu, kan davalı örgütsel yapıların iç içe yaşadığı, OHAL dönemlerinden bu yana uygulanmayan sokağa çıkma yasağı uygulanmasına sebep olan olayların olduğu bir ortamda, emniyet güçlerinin varlık gösterememesi, olaylara müdahalede yetersiz ve cılız kalması, kasti bir pozisyon olarak görünüyor. Bu kasti pozisyon, eğer devlet tarafından kabullenilmiyorsa o zaman akıllara emniyet ve devlette paralel ve derin yapılanmaların hala başat aktör olduğuna işaret ediyor anlamı çıkacaktır ki bu da üzerinde çok düşünülmesi gereken bir durumdur.
Hizbullah/Hüda-Par
Öte yandan, olaylarla hiçbir ilgisi ve dahli olmadığı halde, 14 yıldır hiçbir silahlı eyleme karışmayarak metod değiştirdiğini ispat eden, siyasal anlamda legalleşme çabasında olan, bir yönüyle de PKK’nın çatışmalı 90’lı yıllardaki kan davalısı olan, özellikle de İslami kimlikleri sebebiyle hedef olarak gösterilen Hizbullah’ın ve ona yakınlığı ile bilinen Hüda-Par ile Köy-Der, Cami-Der gibi STK’lara yapılan silahlı ve kanlı saldırılar, işin asıl bölgesel hedef ve yönünü de  ortaya koyuyor. Tabi buradaki önemli husus, medya ve birçok çevre tarafından kullanılan çatışma tabiri. Ortada çatışma falan yok, saldıran bir taraf ve savunma yapan bir taraf var. O taraflar da açık net ortada.
Dikkat edilmesi gereken önemli bir husus var: Hizbullah tabanı, kendisine PKK tarafından şu ana kadar yapılan saldırılara ve saldırılarda verdiği kayıplara misliyle cevap vermediği için çok öfkeli. İşte hesaplar tam da bu nokta üzerinden yapılıyor. Öfkeli olan tabanın öfkeli hareket etmesi, bu öfkenin karşılıklı çatışmaya dönüşmesi ve anarşi ortamı oluşturulması. Hedef bu…
Tabi Hizbullah tabanı, yapılan saldırılara karşı ciddi karşılıklar vermesini istiyor ancak konjonktürel pozisyonları buna müsaade etmiyor. 2000’den bu yana 14 yıllık eylemsizlikle elde ettikleri algı ve kazanımlarını, bir anda kaybetmek istemezler. Ancak öte yandan, tabanı duygusal olmayan reel politikalarla da konsolide etmesi gerekiyor. Yoksa tabanın çok az da olsa nispi bir kısmının, selefi/radikal gruplar tarafından şiddet unsuru kullanılarak kendi taraflarına kaydırılma riski var. Hizbullah’ın da, bu hassas dengeyi de itidal ile korumaya çalıştığı görülüyor.
Sonuç olarak;
Tüm Türkiye’de ve özellikle de bölgemizde devreye sokulan anarşik girişimlerin ve şiddet sarmalının dış destekli ve zamanlı operasyonel bir hamle olduğu açıkça görülüyor. Özellikle sosyal medyaya yansıyan ve adeta yaşadığımız süreci anlatan geçmiş yıllara ait bazı ses kayıtları da bu tezi desteklemekte. Kısacası yaşanan olaylar ikinci GEZİ vakası niteliği taşımaktadır.
Netice-i kelam; PKK/HDP, eski devlet aklının kendilerine uyguladığı despotik uygulamaları bölge halkına uygulamaktan vazgeçmeli, itidalli bir üslup kullanmalı ve ayrıştırıcı politikaları terk etmelidir.
Hüda-Par ve Mustazaf-Der, uğradıkları saldırılara rağmen hikmetli ve itidalli davranmalıdır.
Devlet, tüm halkı korumakla görevli olduğunun farkına varmalı ve hassas bölgemizde otorite boşluğuna müsaade etmemeli, kontrolü ele almalıdır.
Yoksa çatışmalı süreç geliyorum diyor…ıslah haber