Son bahar...

NedretErsanel

VAN 13.12.2017 08:56:44 0
 Son bahar...
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Son bahar...
Mısır-Suriye-Türkiye ‘üçgenini tamamlayan’ Rusya Devlet Başkanı Putin’in, “Türkiye ve İran ile barışı getireceğimiz, politik süreci işleteceğimize inanıyorum” sözleri Şam’ın geleceğine ilişkin masanın artık kurulduğunu, sandalyelerin sahiplerini işaretliyor...

Kremlin’in Suriye’deki askeri birliklerini-elbette üsler hariç-çekme emri vermiş olması, “terörle mücadele vesilesiyle” bölgede bulunan ülkelere de “kapıyı gösterme” sayılabilir!

Bunun muhatabı kim? ABD ve İran? Türkiye olamaz çünkü, a; dış siyaseten doğal akışına aykırı, b; Afrin. Yani Türkiye’nin terörle mücadelesi devam ediyor. Pazartesi akşamı konuşulduğunu biliyoruz.

Rus liderin ziyaretine ve Kudüs gündemiyle Salı ve Çarşamba günleri İstanbul’da yapılacak ‘İslâm İşbirliği Zirvesi’ne odaklandığımızdan fark edilse de işlenmeyen bir diğer gelişme, ABD’nin bölgeyle ilgili komutanlarının Perşembe günü Türkiye’ye gelecek olması.

ABD Avrupa Kuvvetler Komutanı Org. Scaparatti ve ABD Merkez Kuvvetler Komutanı Org. Votel’i, Org. Akar ağırlayacak. Bu toplantı için Irak Genelkurmay Başkanı Ganimi de Ankara’ya geliyor!

Üzerinde duralım biraz...

KÜRE KOALİSYONU’NDAN KUDÜS CÜRETİNE...

Bu komutanlar YPG’ye verilen silahları konuşmak üzere geliyor olamaz.

Trump-Erdoğan görüşmesinde “artık silah yok” sözüne Pentagon’un itirazı ne olacak merakı sürse de, Vatan gazetesi cevap eşdeğerinde; “ABD Savunma Bakanlığı Irak ve Suriye’de bitirilen DAEŞ’le savaşması için YPG’ye verilecek 500 milyon dolarlık silahın dökümü”nü vermiş. (‘50 uçak daha’, 11/07.) Yani silah verme bitmiyor, artıyor!

Suriye için -belki Afrin dışında(!)- olamaz. Irak için de olamaz. Kuzey Irak meselesi var ama bu kadar ‘ağır abi’ler için hafif. Makul cevap yok. Son dönemde Bağdat üzerindeki Washington ve Riyad baskısına baktığımızda, konu başlığının İran olabileceğini değerlendirmeliyiz!

Şam yakınındaki İran üssünün İsrail tarafından vurulurken Rus değil Suriye hava savunma sistemlerinin çalıştığı iddiasını ya da ABD’nin S. Arabistan’ı, ‘Küre koalisyonundan Kudüs cüretine’ kadar sessizleşmesine ikna için Tahran korkusunu kullandığını da not edelim...

Geçtiğimiz Pazartesi akşamı Prof. Nurşin Ateşoğlu Güney bizim ‘Akıl Odası’nda şu cümleleri kurdu: “Eski NATO Genel Sekreteri Vesley Clark 2007 senesinde ABD Savunma Bakanlığı’nın bir açıklamasına referansta bulunuyor. Orada, ‘11 Eylül’den sonra ilk 7 sene içinde belirli ülkelere saldırılmalı ya da yok edilmeli’ diye bir ifade var. Bu ülkeler; Irak, Suriye, Lübnan, Libya, Somali, Sudan ve İran. Neredeyse bir İran kalmış. 2007 artı yedi yani. 15 Temmuz’u katarsanız bizi de bu listeye eklemleyebilirsiniz. Aynı konuşmada adı geçen ülkelerdeki enerji kaynaklarının ABD için önemine de açık gönderme yapılıyor”.

KUDÜS KORKAKLARI MÜSLÜMANLARA ‘SİNEMA’ OYNATIYOR...

Büyük oyunda/haritada Kudüs meselesi nereye düşüyor?

Müslüman dünyada Kudüs krizi ne manaya geliyor?

Ülkelerden veya liderlerinden bahsetmiyorum. Kudüs’ü gözden çıkaranlar, ‘satanlar’, kendi halkları ve İslâm dünyası nezdinde nasıl görünüyor?

Barzani referandumu ile başlayan, Katar krizi ve S. Arabistan ‘darbesi’, İsrail, Mısır katkısı/koalisyonu ile yükseltilen savaş davullarının sesini duyanlar, “İlk kıblegâhlarının İsrail’e verilmesi”ne ne diyorlar?..

Bu ABD/İsrail planının -kimi Avrupa ülkelerinin karşı çıkışlarını da savunma hattına katabilirsiniz ama gözden kaçırmayalım, itirazlarının sebebi ‘plana dahil edilmemeleri ya da çıkarlarının dışlanmasıdır’ -işleyeceğine durum odalarında kimler “garanti” veriyor?

Adı geçen bütün ülkelerdeki halklar, Kral-Diktatör-Başkan arasında yapılan Riyad tokasının farkında. Zamanla ve sessizce bu şişer!

İkinci Arap Baharı, Kudüs’e sessiz kalan, işbirliği yapan, en azından erketeye yatan bölge liderlerinin hepsini götürür. Arap Baharı “erken doğum”du. İkinci Bahar farklı olur. Tahtları da ittifakları da önünde sürükler. Sinema yasağının kaldırılması veya müzik dinleme izni Kudüs’ün karşılığı olabilir mi?

İslam İşbirliği Teşkilatı İstanbul Zirvesi’nde İsrail’e yönelik kuru kınamaların çok üzerinde bir reaksiyon, birlik, belki bir ordu kurulması gerekiyor.

Şu anki dengelere bakıp herhangi bir ülke, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” taktiğinin işleyeceğini sanıyorsa, ilk bilinmesi gereken yılanla değil Akrep’le uğraştığımızdır. Fıtratı değişmez, sokar!

Türkiye-İran ilişkileri büyük aşk mı yaşıyor? 15 Temmuz’da Rusya bizi çok sevdiği için mi paniğe kapıldı? Afganistan düşerse Pakistan düşer, Pakistan düşerse İran düşer, İran düşerse Körfez çöker. Akdeniz kapısında durdurduk. Şimdi Hindistan kapısından deniyorlar.

Ortadoğu Kudüs krizi içinde yuvarlanırken üç ülkenin Dışişleri Bakanı Yeni Delhi’de tokalaşıyorlardı: Rusya, Çin ve Hindistan. Hindistan’ı, ‘İpek Yolu’na ikna etmeye çalıştılar. Neden? İşte o kapıyı ‘duvarla’ örmek için!

Mısır, S. Arabistan, Ürdün veya diğerleri fark etmez, zokayı yutuyorlarsa diyecek bir şeyimiz yok. Ama başlarına ne geleceğini söyleyelim, misinayı biraz daha salacaklar. Zokayı iyice yutun diye. İstanbul’da bırakın misinayı keselim.

Ölü toprağı metaforik bir gönderme olmaktan çıkıyor. Üzerinizden şimdi atın. Yoksa Türkiye kimseyi kendi halkından korumaz!