SİYASİ DÜŞÜNCENİN TEŞEKKÜLÜ

Ercümend Özkan

VAN 3.09.2016 10:27:01 0
SİYASİ DÜŞÜNCENİN TEŞEKKÜLÜ
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Siyasi düşüncenin teşekkül etmesi, iyi bir Müslüman olabilmenin de gereğidir. İçinde yaşadığı ortamı gereğince değerlendirebilmek, dünyada olup bitenleri gerçeğine uygun olarak görebilmek ve gereken vaziyeti alabilmek için siyasi düşüncenin teşekkülü farzdır bir Müslümanda. Resulullah (s.a.) ve yakın arkadaşlarının ve bir bütün olarak mensub oldukları ümmetin bu bilince taa Mekke’den itibaren sahip bulunuşu onların üstünlüklerinin sebeblerinden mutlaka önemli biri idi
İnsanı alakadar eden her türlü olayın usulüne uygun olarak takib edilmesi sırasında ve sonucunda hasıl olan düşünce (fikir), insanların yönetilmesi ve yönlendirilmesiyle alakadar olduğu nisbette siyasi düşüncedir. Siyaset geniş bir kavramdır ve her şeye tealluku vardır. Tefekkür her ne kadar ferdi ise de bir topluma mal olması o topluma canlılık kazandırır, hayat verir. Topluma hakim fikirlerin keyfiyetinin yüksek olması, gerçeğe uygunluğu ile ve uyanıklıkla sağlanır.
Siyasi düşüncenin teşekkülünde olmazsa olmaz cinsinden bilinmesi ve yapılması gereken önemli hususlar vardır. Bunların başlıcaları dünyada cereyan eden tüm haberleri yakinen ve kesintisiz olarak takip etmek haberdar olmaktır. Olayları takib edebilmek bugün TV, Radyo ve Basın aracılığı ile olabilmektedir. Bunlar genel ve herkese açık haberalma vasıtalarıdır. Herkese açık ve herkes için mümkün olmamakla birlikte bir takım haberler de özel yollarla edinilebilir. Haberin çıktığı kaynağa yakınlık sağlandıkça alınan haberlerin geçerliği ve gerçekliği nisbeti genel olarak fazla olacaktır.
Resmi bir beyanattan özel bir sohbete kadar her türlü haber, üzerinde görüş sahibi bulunmamız gereken olaya ışık tutucu olabilir. Bütün mesele olaya tealluk eden hemen bütün bilgilerin, haberlerin toplanmasını sağlamaktır. Doğrudan veya dolaylı haberler, bilgiler de sonuç çıkarabilmek için gereklidir ve bazen dolaylı haberler konuyu aydınlığa kavuşturmakta daha çok ve önemli rol oynayabilir.
Siyasi olaylar gerçekte net ve anlaşılması kolay olaylar olmasına rağmen, kamuoyuna intikali her zaman böyle olmaz ve girift (karmaşık) olur. Bu sebeble girifti netleştirmek ve görünenlerin ardında bulunanı tesbit etmek konu ile yakından alakalı ve devamlı takibçisi olmayanlar için açıklığa çıkarılması aydınlatılması çok zor hale gelmektedir. Bu sebebledir ki mutlaka cereyan eden bütün olaylar yakından takip edilmeli ve bu takip vazgeçilmez, ihmal edilmez şekilde kesintisiz olmalıdır.
Dünyanın neresinde olursa olsun cereyan eden olaylar birbiriyle uzak-yakın ilişkilidir. Bu sebeple bütünü kavrayabilmek, olayların tümünü yakından izlemeyi gerektirir. Zira konumuza uzak görünen bir olayla ilgili bilgiler, asıl konumuzu aydınlatıcı ana unsurları taşıyıcı olabilir. Dış görünüşü bakımından hiç alakasız gibi görünen nice bilgiler açıklamalar konumuzun çözümünde kilit rolü oynayabilir. Bu yüzdendir ki hiçbir haber kaçırılmadan ve birbiriyle mutlaka alakasının varlığı bilinerek kesintisiz izlenmelidir. Bunun için günde en az bir adet gazete okumak, en az iki kez Radyo haberlerini dinlemek, TV haberlerini dinlemek ve kabil olduğunca da yabancı Ajansları (Radyoları) bilinen dillerde takip etmek, dinlemek gereklidir. Dinlerken, okurken, haberi verenlerin kimliklerinin göz önünde bulundurularak dikkatle dinlenilmesi gereğini de hatırlatalım.
Zira devletler siyasetlerini genellikle kamuoyu oluşturulması açısından bu vasıtalarla açıklamakta, duyurmaktadırlar. Tabii ki bütünüyle bu vasıtaları kullanıyor olmayabilirler ve bir takım bilgileri çok özel yöntemlerle ve daha sınırlı çevrelere intikal ettirirler. Mümkün mertebe bu çevrelere intikal eden bilgileri de edinmek insanı daha güçlü kılacaktır.
Üzerinde durduğumuz, anlamak istediğimiz, açıklığa kavuşturmak istediğimiz olaylara tealluk eden genel bilgiler sahibi bulunmak ikinci olarak üzerinde durulmasında zaruret bulunan husustur. Bu bilgiler tabiatı gereği coğrafi ekonomik, siyasi, tarihi, jeolojik, geopolitik, stratejik ve toplumsal, askeri veya bir başka konuya mütealik bilgiler olabilir. Bu genel bilgiler herhalde ve en azından ansiklopedik düzeyde olmalıdır. Tabanı bu düzeyde bulunmalıdır en azından. Elbette ki gerektiğinde üretilebilecek ve daha da genişletilip derinleştirilecek olan bu bilgilerin ilk basamakta en azından genel düzeyde de olsa bilinmesi zarureti vardır.
Genel kültür diye de isimlendirebileceğimiz bu bilgilerin doğru olması, çok olmasından önemlidir. Bilmek ve bildiğini iyi (doğru, yerli yerince) bilmek bu bilgilerden yararlanmada hayati önemi haiz bulunacaktır. Sonucu meydana getirecek unsurların tabiatına uygun olarak bilinmesi ile sağlıklı sonuçlara varabilmek her halükarda daha mümkün ve kolay olacaktır.
Hakkında önceden hiçbir şey bilinmeyen bir haber, kendisi ile alaka kurulabilecek bir mesnedi bulunmayan haber olarak kalacaktır. Belki karşılığı bulunmayan bir parola gibi… Buna meydan vermemek ve haberin havada kalmaması ve asgari bazda da olsa oturabileceği bir zemin bulundurmak demektir aynı zamanda genel bilgi sahibi bulunmak.
Bu unsurların hepsi bir anda teşekkül etmeyecek ve takib süreci içinde ister istemez düne nisbetle bugün ve bugüne nis-betle yarın daha da artacak ve bilgiler kendi içlerinde belirli bir konuma oturacaklardır, hemen kullanılmaya hazır olarak. Bir birikimin gereğinden söz ediyoruz. Bu yüzden de konumuz sabır isteyen ve sabırla yürütülen bir çabanın sonunda meyvelerini verebilecektir.
Bir diğer unsur karşılaşılacak olayı kendi şartları içinde mütelea edebilmek ve bunun dışına taşırmamaktır. Her olay, mahiyetinin anlaşılmasını cereyan ettiği kendi özel şartları içinde kolaylaştırıcıdır. Her sözün veya hareketin de anlaşılmasının ilk ve vazgeçilmez metodu budur. Mahiyetini kavrayabilmek, sarf edildiği veya cereyan ettiği ortamı, şartlarını iyi bilmekle değerlendirmelerin gerçeğe uygun değerlendirmeler olduğunu mutlaka bilmeli ve gözden ırak tutmamalıyız. Bir sade (anlaşılır) örnek vermek gerekirse Kur’an’dan ‘O hevasından konuşmaz, kendisine vahyedileni’ söyler’ ayetine bakalım. Bu ayeti hangi ortamda, nasıl bir durum karşısında aldığını göz önünde bulundurmadan ve arapçadaki (Türkçedekinden farklı olarak) geniş zaman ve şimdiki zamanın aynı çekim ile yapıldığını ve ayrım olmadığını da kaale almazsanız bu takdirde genelleyerek yanlış sonuçlara varacak ve Peygamber (s.a.)’in ağzından çıkan her şeyin vahiy olduğu, kendisinden sadır olan her davranışın vahiy olduğu sonucuna varacaksınız ister istemez. Kaldı ki Ona gelen vahyin zaptedilmesi, korunması açısından gerekli idi ve Kendisi dahi ‘Benden sadır olan sözleri yazmayınız, zira sizden önceki ümmetler de bu yüzden helak oldular. Peygamberlerinin ağzından çıkan kendi sözleriyle onlara verilen vahyi hep yazdılar ve vahiyle vahiy olmayan karıştı’ buyurmuşlardır. Vahyin hangi olayla ilgili olarak geldiği göz önünde bulundurulunca ki olay müşriklerin Peygambere: ‘Sen nasıl Peygambersin ki Altından inciden köşklerin yok; meleklerden muhafızların yok! Çarşılarda, pazarlarda bizler gibi dolaşıyor, yiyip, içiyor ve üstelik de bizim konuştuğumuz dilden konuşup, bir de bunları bana Allah söylüyor diyorsun’ diyorlardı -mezkûr ayetin gerçek manası daha kolay anlaşılmakta ve kapsamı da belirmektedir. Yani haberi, kendi şartlarıyla mütalea edince anlamı gerçeğe uygun olarak ortaya çıkabilmektedir. Aksi halde karışıklık doğurucu manalara sebepler verilmektedir. Bildiğimiz gibi Peygamberimiz müşriklere İslâmı anlatıyor ve kendi sözleriyle anlattıkları arasında da Kendisine gelen vahiyden (Kur’an’dan) ayetler ve bazı sureler de yerleştirerek bunlar için ‘Bunlar bana Rabbimin Vahyettikleridir’ diyordu. Bunun karşısında müşrikler (Mekkeliler) Ona yukarıda alıntıladığımız sözlerle karşılık veriyorlar ve ezcümle ‘Senin Peygamberim demen bize inandırıcı gelmiyor, zira bizden farklı hiçbir şeyin, tarafın yok’ demek istiyorlardı. Onlar Peygamberim diyecek olan kimsedeki beklentilerini yukarıda iktibas ettiğimiz gibi sıralıyorlardı. Vehmettikleri bu şeylerden hiçbirini de Onda görmedikleri için bir türlü inanmadıklarını açıklıyorlardı, Ona.
Bu olayla ilgili olarak ayette Allah’u Teala Peygamberinin yalan söylemediğini, gerçekten konuşmaları arasında zikrettiği cümlelerin (sure ve ayetlerin) Kendisinin peygamberine vahyettiği şeyler olduğunu, kendisinden uydurduğu (kendisinin olan) sözü için bunlar «Rabbimin bana vahyidir» diyemeyeceğini, böyle söylediklerinin de gerçekten Kendisinin peygamberine vahyettikleri olduğunu yani kendine ait sözleri için bunlar bana gelen vahiylerdir diyemeyeceğini belirtmektedir.
Bizim burada asıl üzerinde durmak istediğimiz şey yukarıda da belirttiğimiz gibi bir sözün veya bir olayın gerçeğine uygun olarak değerlendirilebilmesi için mutlaka sarfı sırasındaki şartların bilinmesi ve anlamın hudutlarını belirleyiciliğinden yararlanılmasıdır. Sözü sarfediliş sebeplerinin dışına taşırmak, genellemek hemen her zaman yanıltıcı sonuçlara götürücüdür. Elbette ki bazı söz ve olayların sarfediliş ve oluş özel şartlarının dışına taşan anlamları da olacaktır ve vardır da. Lakin her halde bunların bile tesbitinde özel şartlar göz ardı edilemez, edilmemelidir. Gerçek anlamın ortaya çıkmasında olmazsa olmaz cinsinden gerekli olan özel şartlar mutlaka bilinmeli ve yerli yerince değerlendirilmelidir. Takiben genel hükümler çıkarılacak bile olsa.
Olay ve olayla ilgili sözler herhalde ve birinci olarak cereyan şartlarıyla birlikte alınıp değerlendirilmelidir ki olay veya sözün gerçeği gereği gibi anlaşılabilsin. Zira lafzın taşıdığı mananın sınırlarını en belirleyici husus, sarfın gerekçesi ve güncel cereyan (sarf) sebebidir. Eğer buna dikkat edilmezse hudutlarını hiçbir zaman ve şeyle kayıtlayamayacağınız anlamlar ortaya çıkabilecek ve içinden çıkılamayacak durumlara düşeceğiniz gerçeği ile karşı karşıya geleceğinizdir.
Bize intikal eden olay ve olayla ilgili bilgiler mutlaka kendisine karışan veya belki bilhassa karıştırılan başka bilgilerden arındırılmalıdır. İlaveler, ilgisiz ve dolaylı şeyler kendisinden uzaklaştırılmalıdır birincil iş olarak. Kısalığı, uzunluğu, kaynağı, kaynağın sıhhatliliği, olayın geçtiği yeri, zamanı, şahitleri (varsa), intikal tarzı ile değerlendirilecek ve tesbitleri doğru yapıldığı nisbette sonuca varmamızda bize yardımcı olacaktır. Aldığımız haberler olayla ilgili bilgilerin olaya ilişkin olmayanlarından temizlenmesi sonucu elde etmede vazgeçilmez bir gerekliliktir.
Olayla ilgili bilgilerin (önceden mevcut bilgilerin) olayla ilgili haberlerle bağlantısının doğru olarak yapılabilmesi son ameliye olarak siyasi düşüncenin teşekkülünde önemli hususu teşkil etmektedir.
Daha önce sıraladığımız ve herbiri olmazsa olmaz cinsinden gerekler yerine getirilmeli ve sonucun meydana doğru olarak çıkabilmesi için mutlaka toplanan bu veriler gerekli bağlantılar kurularak sonuca varılmalıdır. Zira olaya yakîn hasıl etmenin gerekleri sırasıyla bu anlatmaya çalıştığımız şekildedir.
İlgisi olmayan ile ilgilinin birbirine karıştırılması sonucun da karışıklığına sebep olur. Ferdi ve toplumsal fikri seviye yüksekliği sağlamanın yolu budur. Topluma mal edilecek ve toplumca benimsenecek bu yol, ister istemez toplumun yanıltılması, yolundan saptırılmasına engel olur. Kitlelerin sahiplendiği bilincine vardığı ve uyanıklığını koruduğu şeylere rağmen hareket etmek genelde mümkün olmaz. Olsa da pek kısa zaman sürer ve asıl avdet eder. Kitlelerin desteğine sahip bulunmak, başarının ilk şartlarındandır. Başarının sürdürülmesinde de kitlelerin desteğinin eksilmeden devamı yine şarttır. Olağanüstü olaylar her zaman cereyan etmez, hele kitle desteğinin doruğa çıktığı zamanlar her an sürmez. Lakin normal seviyede seyretmesi başarı için yeterlidir.
Saplantılara düşmek, bağnazlaşmak, düşüncede olduğu gibi hayatta da öldürücüdür. Gerek fert gerekse toplumu bundan korumak, devamlı canlı tutmak, düşüncesini kendini yeniler halde bulunmaya müsait kılmak olayların devamlı takibini, hayatı anbean yaşamayı gerekli kılar. İhmale tahammülü olmayan hayat ve gerçekleri sizi beraberinde götüremiyorsa geçer gider ve terk eder sizi!.. Elbette gerisinde kalırsanız hayatın ve ona yetişememekten dışına atılırsınız yaşadığınız zamanın ve çağın dışında kalırsınız.
Siyasi düşüncenin teşekkül etmesi, iyi bir Müslüman olabilmenin de gereğidir. İçinde yaşadığı ortamı gereğince değerlendirebilmek, dünyada olup bitenleri gerçeğine uygun olarak görebilmek ve gereken vaziyeti alabilmek için siyasi düşüncenin teşekkülü farzdır bir Müslümanda. Resulullah (s.a.) ve yakın arkadaşlarının ve bir bütün olarak mensub oldukları ümmetin bu bilince taa Mekke’den itibaren sahip bulunuşu onların üstünlüklerinin sebeblerinden mutlaka önemli biri idi. Daha bir avuç bile değiller iken Müslümanlar Habeşistan’ın, Bizans’ın İran’ın ahvalini biliyorlar, Badiyedeki Aşiretlerin, Kureyş’in, Filistin’deki yönetimin, Mısır’ın Yemen’in halini gereğince değerlendirebiliyorlardı. Bu uyanıklıkları onları büyük yanlışlar yapmaktan korumuş ve sünnetullah’a uygun hareket edebilmelerine yardımcı olmuştur.
Bugün de Müslüman için durum aynıdır ve yapılması gereken şey; içinde yaşanılan dünyayı ve olaylarını yakinen takip etmek, yukarıda sıralamaya çalıştığımız hususlara riayet etmek ve gereğini yerine getirmektir. Kaostan, aldanmaktan, yanılmak ve yanıltılmaktan korunmanın yolu da budur. Unutulmamalıdır ki yine sabır gösterilerek gösterilecek gayretler toplum (Ümmet) olarak varmamız gereken yere götürecektir bizleri.. Elbette Allah (c.c.)’in yardımı da eklenecektir buna..

Ercümend Özkan, İnanmak ve Yaşamak 477