Siyaset ne üretir?

AYŞE BÖHÜRLER

VAN 21.03.2015 11:09:24 0
Siyaset ne üretir?
Tarih: 01.01.0001 00:00

Gençler yetiştikleri ortam itibarıyla keskin ideolojik kamplaşmalara bizim gibi aşina değiller. Çoğu zaman da kültürel yabancılıkla ideolojik ortamı birbirine karıştırıyorlar. Diğer taraftan, devletlerden daha güçlü çok uluslu şirketlerin öncelikleri ya da onların güvenlikleriyle şekillenen dünya düzeni artık sınıf teorileriyle, ideolojik yaklaşımlarla yönetilebilecek durumda  değil. Geçmişten gelen ideolojik zemin bazlı siyasi tartışmalar belki de bu nedenle tatsız ve manasız hale geliyor. 

Bugünün siyasi dinamikleri üzerine tarafların kutuplarını, sınırlarını çizmek ise artık çok da kolay değil. Kim hangi tarafta, hangi amaçla siyaset yapıyor. Bırakın karşı kutupları aynı siyaset halkasının birbirine rakip taraftarları bile farklılıklarının nedenlerini artık makul bir zeminde gerekçelendiremiyor. 

Kısaca, çerçevesi ve hedefi net olmayan siyaset biçimleri ile karşı karşıyayız. Ne akademi ne de araştırmalar, siyasi davranışların sebeplerini ya da yönünü tek başına açıklayacak durumda değil. Olayların arka planında kişisel gerekçeler mi var yoksa politik stratejiler mi net anlaşılamıyor.  

“Neden o değil de bu” tercihinin makul ve rasyonel gerekçelerini oluşturacak fikri temeller kolay anlaşılamıyor. Çünkü akademiden bakarak toplumda karşılık bulan sahiciliğin sırları kolayca analiz edilemiyor. Kısaca moda tabirle organik olmadan bunun dinamiklerini oluşturmak da anlamak da kolay değil. Siyaset bilimci Chantal Mouffe’ye göre siyasetin siyaset olabilmesi için duygusu yoğun olmalı, hatta “tutkusu” olmalı. Mouffe’nin “Dünyayı Politik Düşünmek Üzerine “ isimli T24 sitesinde yayınlanan röportajını bu noktalarda çok aydınlatıcı buldum. “Ne siyasettir, ne değildir?” noktasında önemli tespitlerde bulunuyor. 

Gezi olayları ile başlayan süreçte Türkiye’de her toplumsal muhalefetin hükümetin yıkılması yönünde beklenti sahibi olduğu ortaya çıktı. Her muhalefet grubuna siyasi bir kimlik atfedilmeye başlandı. Chantal Mouffe bunun yanlış bir beklenti olduğunu ileri sürüyor. Burada ortaya çıkan “İşgal et –çekil” şeklindeki hareketlerden siyasi bir değişim beklemenin yanlış olduğunun altını çiziyor. Kısaca Gezi'yi işgal ederek hükümeti deviremezsiniz diyor ve şu noktaların altını çiziyor. “Günümüzde sınıf kavramı yeni tür kapitalizmin ruhuna karşı gelişen yeni tür direnişin çok etnikli- heterojen yapısını yansıtamaz. Bu nedenle sınıf temelli siyasetin bugünün toplumunda karşılığı yok. Sağ ve sol arasındaki geleneksel sınırların toplumu yeniden mobilize edecek durumda olmadığını kabul etmek gerekiyor. Şu anda tüm dünyada iktidarı tekeline alan bir grup aşırı zengin insan var. Dolayısıyla ayrım artık işçi sınıfı üzerinden değil, aşırı zenginler ve geri kalanlar olarak kuruluyor. Geleneksel orta sınıf çöktü. Ve geleneksel sol- sağ ayırımı bu yeni toplum biçimlenmesini yansıtmıyor. Toplumsal hareketlerin politik etkilerinin olabilmesi için heterojen yapının birleşip, bir kurumun altında kendini tanımlaması gerekiyor. Bütün “İşgal Et-çekil” hareketleri geldi ve gitti. 
Sistemi değiştirmek istiyorsanız bir noktada siyasal kurumlarla özdeşleşmeniz gerekiyor. Demokrasi, çatışmayı toptan yok edecek otoriter bir yola başvurmadan bu çatışmalarla nasıl baş edeceğimizi sağlayacak yöntemlere bizi zorluyor. Karşıt taraflar artık birbirini yok edilmesi gereken bir düşman olarak değil, rakip veya hasım olarak görüyorlar.” Geçmişin siyaset beklentileriyle bugünküler çok değişti. Bu değişimi görmek öncelikle “siyaset nedir” tanımı üzerinde hepimizi yeniden düşünmeye zorluyor. 

KUTUPLAŞMA SİYASİ RİSK Mİ?  

Konda Araştırma Şirketi, altı yıldır periyodik biçimde kutuplaşma eksenli araştırmalar yaptırıyor. Bu araştırmalara göre bazı önemli değişiklikler tespit edilmiş. “Birinci değişim kutuplaşmanın artması. Şu anda toplumun yüzde 65’i herhangi bir meseleye kendi dinamikleriyle değil, kutuplaşmadaki pozisyonuna göre bakıyor. İkinci değişiklik Ak Parti yandaşlığı-karşıtlığı şeklinde tanımladığımız siyasi kutuplaşma giderek Erdoğan yandaşlığı-karşıtlığına dönüşüyor.” Şurası bir gerçek ki kutuplaşma siyasette hala temel bir motivasyon faktörü olarak her zaman kullanılıyor. Amerika “meselemiz Işid değil onu ideolojisi” derken de bunu yapmıyor mu? Ancak önemli olan kutuplaşmanın etkisi. Kutuplaşmayı açığa çıkaran ideolojik kemik söylem yeni nesillerde beklenen etkiyi yapmıyor. Bireyselleşme kutuplaşmanın pan zehiri oldu. “Ne istersen öyle düşün bana ne ” diyen bir kuşakta ortaya kutuplaşma etkisi çıkmasını beklemek -hiçbir taraf için- mümkün değil. Her şeyin anlık tüketilmesi gereken bir üretim süreciyle yürüdüğü bir dünyada kutuplaşmanın siyasi sonuç vermesi beklenemez. Birçoğu ilk defa oy kullanacak %30 civarında genç seçmenin üzerinde hele hiç etkisi olmaz. Bu nedenle seçim sonuçları üzerine tahmin yürütülürken süregiden, kendini tekrar eden meselelerdeki gelişmeler yerine başka noktalara bakmak gerekiyor. Benmerkezci bir toplumda kutuplaşmanın siyasi bir risk taşımadığını, tam tersi kitleleri normalleştiren bir işlevi olduğunu görüyorum.