SİVİL İTAATSİZLİK VE “AKTİF” DİRENİŞ

Hârûn Görmüş

VAN 3.08.2017 09:29:36 0
SİVİL İTAATSİZLİK VE “AKTİF” DİRENİŞ
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Bir-kaç mü’min ile birlikte Kâbe’ye yürümek ve geçerli olan düzeni sorgulayıp eleştirmek ve îtiraz etmek pasif bir direniş değil, aktif bir direniştir. Pasiflik müslümanlar için geçerli olamaz. İslâm dîni, pasifliği sembolize eden bir felsefe değildir çünkü. Hem îman edip de hem da pasif davranmak olmaz.
“Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin ve çekişip bir-birinize düşmeyin, yoksa çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle berâberdir” (Enfâl 46).
“Kim zulme uğradıktan sonra nusret bulur (hakkını alır)sa, artık onlar için aleyhlerinde bir yol yoktur” (Şûrâ 41).
Gandi, mistik dînine uygun olarak pasif bir direnişten bahsetse ve bu yolda bâzı olumlu sonuçlara varılsa da kesin bir sonuca ulaşmak için sivil itaatsizlikten sonra pasif değil de aktif bir direnişin olması gerekir. Peygamberimiz ve sahabe Mekke’de sivil itaatsizlikten sonra pasif kalmamış ve bir direniş göstermişledir. Bir-kaç mü’min ile birlikte Kâbe’ye yürümek ve geçerli olan düzeni sorgulayıp eleştirmek ve îtiraz etmek pasif bir direniş değil, aktif bir direniştir. Pasiflik müslümanlar için geçerli olamaz. İslâm dîni, pasifliği sembolize eden bir felsefe değildir çünkü. Hem îman edip de hem da pasif davranmak olmaz. “Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) îman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz” (Âl-i İmran 139) der Kur’ân. Îman, pasif bir kabûlden ibâret bir şey değildir çünkü. Kur’ân’da “pasif anlamlar” yoktur ki müslümanlar da bu doğrultuda pasiflikler göstersinler. Peygamberimiz, itaat etmediği hiç-bir merciye karşı pasif durmamıştır. Pasif direnişlerin bâzı yararları olsa da bunlar hem daha az etkili hem de kısa süreli olur. İslâm’da tâviz olmadığı için pasifliğin tezâhürü olan pazarlık olmaz. Ancak Allah ve mü’minler birbirlerini dostudurlar. İslâm’da “vazgeçme” vardır ama bu nefse karşı yapılan aktif vazgeçmeyle ilgilidir ve nefse karşı pasif değil de aktif bir direniştir bu. Nefse karşı aktif bir direniş göstermek, “şeytana karşı aktif bir direniş göstermek” demektir. Zîrâ şeytana karşı pasif durulamaz: “Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu düşman edinin. O, kendi grubunu, ancak çılgınca yanan ateşin halkından olmaya çağırır” (Fâtır 6).
Henry David Thoreau’nun sivil itaatsizliği, “şiddet içermeme” dışında olumlu eylem şekilleridir. İslâm-merkezli itaatsizlik ve direnişte ise, kendini tehlikeye atmamakla birlikte, gerekirse şiddet de olur. Zîrâ İslâm’da kısasa-kısas vardır. Batı ve hristiyan düşüncesinde “bir yanağına vurana öbürünü de uzat” emri, şiddetsizliği oluşturmada etkili olmuştur. İslâm’da ise, güç oranında, el ile dil ile ve kâlp ile direniş vardır.
Peygamberimiz; “Sizden biri herhangi bir kötülük ve çirkinliğe tanık olursa onu eliyle, olmadı diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse buğz etsin ki bu da (mü’min için) olmazsa-olmaz mesabesindedir”. İşte bu, eliyle ve diliyle düzelmekten çok korkan, çekinen ve gücü olmayanlara, hiç olmazsa “kâlbinizle buğz edin” denir ama bunun da îmânın en zayıf derecesi olduğu söylenir ki, çok riskli bir noktadır burası ve bu pasif süreç sürekli devâm ederse ayakların kayması çok muhtemeldir. Sürekli pasiflikte kalmak bir gün mutlakâ şiddete mâruz kalmayla sonuçlanır.
İslâm “pasif iyileri” “aktif iyi” olmaya dâvet eder. Pasiflikle “nesne” olmak arasında sıkı bir ilişki vardır. Özne olmak için aktif olmak gerekir. İnsan için pasiflik ölümle ilgilidir. Pasiflik, kötülüğü savmak şöyle dursun, kötülüğü ve belâyı celbeder. Pasif iyiler zamanla “aktif kötü” olurlar. Aslında “pasif iyi” diye bir şey yoktur, “pasif kötü” diye bir şey vardır ve “pasif iyi”ler, aslında “pasif kötü”lerdir. İyiliğe pasiflikle ulaşılamaz çünkü. İyiliğin diğer adı aktifliktir. Vâr-olmak eylem hâlinde (aktif) olmak demektir. “Eylem gösterebiliyorum, öyleyse varım”. Fakat bu sözün daha da doğrusu şu şekildedir: “Ümmetçe aktifiz ve eylemdeyiz, öyleyse varız”.
Sivil itaatsizlikte, eğer anlaşma yine bâtıl yollardan olursa eylemin ömrü çok da uzun sürmez. Sivil itaatsizlikten sonraki aktif direniş, eski şartların yerine İslâm’i şartları koymakla anlam kazanır ve amacına ulaşır. İtaatsizlik, İslâm’i olmayan, adâletsiz durumlara karşı itaatsizliktir ve adâletsizliğe karşı “daha az adaletsizlik” demek değil, tam bir adâlet olan ve zâten sâdece İslâm’ın sağlayabildiği adâletin ikâme edilmesiyle amacına ulaşabilir. Bu bağlamda aslında kalabalık bir toplumla birlikte daha etkili olacak olan direnişi bir-kaç örnekle göstermeye çalışalım:
Alış-veriş yapmamak: Çarşı ve pazardaki ürünlerin çoğu aslında gereksizdir. Sokrates, tâ o zamanlar pazarda dolaşırken: “İşime yaramayacak ne kadar çok şey var” demişti. Gerçekten de aslında ürünlerin %90’ı gereksizdir ve bunları almamak sivil itaatsizlik ve direnişin başlangıç aşaması olabilir. İnadına almamak, “gerçekten ihtiyaç olan”ı almak. Zâten İslâm’da “ihtiyaçta zarûret fıkhı” vardır. Kapitâlizme karşı direniş, gerçekten ihtiyaç olanları almak yada onları bile almamakla olur. Zarûriyyat, haciyyat ve tahsiniyyat denilenlerden sâdece zarûriyyatı tercih etmek bu işin başlangıcı olabilir.
Faturaları ödememek: Karanlıkta kalmayı, bir yerlerden su taşımayı, telefondan, internetten, doğalgazdan vazgeçmeyi göze alarak faturaları blôke etmek. Zâten bunlar bir-süre önce yoktu ve insanlar bundan dolayı perişân da olmuyorlardı. Zîrâ bunlar “temel ihtiyaçlar” da değildir.
Saldırıya aynısıyla karşılık vermek: Bu daha çok devlet bazında olabilir. Küresel güçlere itaat etmeyip onlara karşı aktif bir direnişe geçmek sivil itaatsizliğin bir üst boyutu olmalıdır ve sivil itaatsizlik kurumsal ve devletsel itaatsizliğe doğru evrilmelidir. Çünkü Kur’ân, en alttan en üste kadar itaat edilmeyecek olanı belirlemiştir:
“Sen de sabah akşam O’nun rızâsını isteyerek Rablerine duâ edenlerle birlikte sabret. Dünyâ-hayâtının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma. Kâlbini bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi istek ve tutkularına (hevâsına) uyan ve işinde aşırılığa gidene itaat etme!” (Kehf 28).
İtaatsizlik, “Allah’tan başkalarına ve Allah’ın itaat etme! dediklerine olan itaatsizlik”tir. Sivil itaatsizlik dediğimiz, Allah’a itaat oluyor. Şeytan gibi “Allah’a itaatsizlik etmek” değildir bu. Allah’a itaatsizlik kişiyi ebedî cehennemlik ve ebedî lânetli yapar çünkü.
“Ey îman edenler, Allah’a itaat edin; elçiye itaat edin ve sizden olan emir-sâhiplerine de” (Nîsâ 59). Demek ki yöneticiler arasında, Allah ve Peygamber yolunda olanlara itaat edilecek, bu yola aykırı davrananlara itaat edilmeyecek. Emir-sâhiplerine itaat, ancak bizden yâni İslâm’dan yana olursa mümkündür. Peygamberimiz de: “Allah’a isyanda yaratılmışa itaat yoktur, itaat sâdece mâruftadır” der. Zâten aksi bir tutum takınıp da zâlime itaat edildiğinde sonucun çok kötü olacağını söyler Kur’ân:
“Yer-yüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan (tutı’=itaat edersen), seni Allah’ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak zan ve tahminle yalan söylerler” (En-âm 116).
Evet; Müslümanlar, her-şeyde olduğu gibi sivil itaatsizlik ve aktif direnişte de ilhâmını İslâm ve Kur’ân’dan alır.
En doğrusunu sâdece Allah bilir.

KAYNAK İKTİBAS DERGİSİ