SİSTEMİN DAYATMALARINA KISA BİR BAKIŞ

Ne mutlu Türküm diyene! Diyen bir nesil mutluluğu ırkında görerek aldanmıştır.

VAN 28.04.2015 10:41:17 0
SİSTEMİN DAYATMALARINA KISA BİR BAKIŞ
Tarih: 01.01.0001 00:00
 özgürlük adı altında kadın-erkek ilişkilerinde sapmalar, kişilerin can ve mal güvenliklerinin olmaması, adı konulmamış bir kölelik sistemi… Tüm beşeri sistemlerin ortak özellikleri olarak saymakla bitiremeyeceğimiz bir sürü durum var.
Mehmet SUCU
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla başlar hepinize esenlikler dilerim. Dünya da ki tüm beşeri sistemler asla insanlara hak ettiği değeri vermemektedir. Tüm beşeri sistemler irdelenirse ortak özellik olarak görülecektir ki adı konulmuş ya da konulmamış bir dayatma, bir dönüştürme, insanların ekonomik gelirleri arasında bir uçurum, sosyal adaletsizlik ve düzensizlik, ekonomik ve sosyal sıkıntılar sonucu ruh sağlığı bozulmuş bir insan potansiyeli, özgürlük adı altında kadın-erkek ilişkilerinde sapmalar, kişilerin can ve mal güvenliklerinin olmaması, adı konulmamış bir kölelik sistemi… Tüm beşeri sistemlerin ortak özellikleri olarak saymakla bitiremeyeceğimiz bir sürü durum var.
Türkiye de yetişen bir insanı kısa ve öz şekilde çocukluktan yaşlılığa kadar irdelemeye çalışalım. Öncelikle Genel manada Türkiye’de doğan her bebeğin ailesi asgari yaşam koşullarının altında bir ekonomik bütçeye sahiptir. Ailede Tevhidi anlamda birde İslami bilinç yoksa ekonomik ve diğer uğraşlardan dolayı bebek daha küçükken alması gereken sevgi, şefkat, merhamet duygularından mahrum kalabilir. Az çok kırsal bölgelerde ki ortamları biliriz. Aile ekonomik manada bir düzeye gelebilmek için kadın- erkek çalışır. 3 kuruş para almak için zor şartlar altında sabrederek uzun saatler çalışırlar. Fiziksel olarak ciddi anlam da yıpranan bir insanın psikolojik anlamda da yıpranmasına elbette şaşırmamak gerekir. Böyle bir yaşam mücadelesi veren bir ailenin çocuğu olmak demek çocukluk çağımızın büyük bir kısmını nenemizin yanında, komşularımızın büyüklerinin yanında geçirmemiz anlamına gelmektedir. Gündüzleri bir başkasına hatır minnet emanet edilen biri olarak geçer kırsal kesimde bir çocuğun çocukluğu. Akşam ailesiyle bir araya geldiği zaman ise ailede işin oluşturduğu bir gerginlik, kapitalist sisteme karşı bir nebze yaşam mücadelesinin verdiği yorgunluk olur doğal olarak. Bu akşam zamanında çocuk üzerinde kurulan ilk plan biran önce yemeğini yedirip uyutmak olur elbette… Bu bağlamda bu işin uzmanlarının ortak olarak dediklerine göre, Bilimsel olarak çocuğun duygusal zekasını anneden aldığı kanıtlanmıştır. Eğer ki başta anne olmak üzere ebeveyn çocuğa gerekli zaman ayırmaz ise o çocuk gelişimini eksik olarak tamamlayacaktır. Bu durumda çocuk duygusal yönden eksiklik içinde olacak, aile bağlarında kopukluk olacak, iletişim sorunları olacak, çocuk toplumda kendisini ifade edemeyecek bunun gibi sorunların olması kuvvetle muhtemeldir. Çocuğun gelişiminde özelliklede ahlaki gelişiminde çocuğun ailesiyle iç içe bir yaşam sürmesi çok önemlidir. Bu noktada anne babanın, özellikle de annenin günün her saatinde çocuğuyla vakit geçirmesi çok önemlidir, gibisinden yaklaşımları bu işle ilgilenen çoğu uzmanlardan v.s. duyabiliriz. Sormak lazım kırsal kesimde yaşayan bir çocuk nasıl olacaktı gününün büyük bir kısmını anne babasıyla geçirecek? Mevcut sistem acaba buna müsaade ediyor mu? İnsanların adeta köleleştirildiği bu sistemi neden eleştirmezler? Bu işin erleri neden sorunu ortaya koyup sorunun ana kaynağını eleştirmezler?
Sanki şehirde yaşayan çocuk farklı mı? Belirli bir yaştan sonra ya kreşte ya da bakıcının elleri altında…
Daha ilkokuldan itibaren sistem çocukların fıtratını bozmaya başlıyor. Daha 1.sınıftan itibaren çocuklar Mustafa Kemal’in İslam’a aykırı ilke ve inkılaplarına iman etmeye başlatılıyor.
Belirli bir zaman öncesine kadar da her sabah o minik yavrucaklara andımız adı altında bir dayatmayla Türküm diyerek ırkını ön plana çıkartmayı öğrettiler. Türk olan bir çocuk her sabah Türküm! derse artık hayata ırk merkezli bakar. Kendi ırkını üstün görür. Türk olmayan bir çocuk ise her gün Türküm! Derse kendini buna mecbur kılındığı için ya kendi ırkını aşağılar ya da söylemek zorunda kaldığı o ırka kin besler… Yurdumu milletimi özümden çok sevmektir diye de dayattılar bu marşta. Oysaki bizim özümüzden, yurdumuzdan, milletimizden daha çok sevmemiz gereken Allah’tır. Allah’a sevgimizin göstergesi ise İslam’ı yaşamak; Peygamberimize uyarak olmalıdır. (Resûlüm!) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir. (Al-i İmran 31)
Sistem adeta beşeri tanımlamalarını kutsallaştırarak o çocukların beynine sundu… Varlığım Türk varlığına armağan olsun dedirtti yine bu sistem bu çocuklara… Oysa ki bir Müslüman’ın varlığı asla bir ırka- millete armağan olmaz. Bir Müslüman’ın varlığı ancak Allah’a armağan olur. De ki; benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah içindir. (Enam 162)
Yine çocukluk ve gençlik çağlarından yetişkinlik çağına doğru gidersek TV’lerde yayımlanan reklamlar, diziler, filmler v.s. neredeyse hepsi sanki İslam’a düşmanlık için yayımlanıyor gibi. Dizilerin çoğu insanları gerçek hayattan alıp götüren, insanların zamanını çalan, insanlara ciddi anlamda hiçbir hisse katmayan, ahlaka aykırılıklar taşıyan diziler… Sormak lazım acaba kim rahatça çocuklarıyla bir film izleyebiliyor. Reklamlarda bile gençlerin ilgisini çekmek adına olsa gerek yarı çıplak bir kadın ön plana çıkar ürünün reklamını yapar gider. Acaba bu tür reklamları izleyen bir kişinin aklında sadece ürün mü kalır yoksa ürünün yanında o yarı çıplak kadın da mı? Yine İslam dışı sistemler öyle çalışıyorlar ki, herhangi bir sitede bir araştırma yapsan ya da herkesin bildiği bir youtube de faydalı bir şey araştırsan hemen pat diye video açılmadan bir reklam, ya da yan tarafta araştırılan şeyle hiç alakası olmayan saçma sapan İslam’a aykırı bir video önerisi…
Devlet ise laiklik işlesin diye kurduğu diyanet adlı kurumdan yetiştirdiği imamlar ile çocuk ve gençleri İslami anlamda belli başlı şeylerle tatmin ederek gazlarını almaktadır.(Muvahhid İmamları tenzih ederim). Devletin açtığı İslami anlamda hiçbir kursta laiklik, demokrasi eleştirilmez. İslam’ın devlet anlamında ki yapısı irdelenmez. İslam’ın siyasal yanı irdelenmez asla. Bunun gibi örnekleri çoğaltabiliriz. Hoş bizim halkımız ise ezan okunuyorsa, devlet eliyle Kuran kursları da açılıyorsa daha ne ister ki!?
Üniversiteli gençler ise genel anlamda başıboş vurdum duymaz bir anlayışı özgürlük sadıkları için sistemin tüm seküler uygulamalarına talip oluyorlar. Batıl sistemlerin istediği şekilde ekonomik sıkıntı çeken gençler bunu tatmin etmek için İslam’a aykırı yollar ile bu eksikliği gidermeye çalışıyorlar. Batıl sistemin anlayışına göre emek gerektiren bir işte çalışan bir öğrenci arkadaşlarının yanında ezik! Düşebilir, ortama ayak uyduramayabilir… Modernitenin her anlamda kuşattığı üniversiteler de genel anlamda öğrenciler kaliteli bir ilime talip olmuyorlar. İlme talip olmak mı? Yoksa diplomaya talip olmak mı?
Üniversite sonrası ise sistem üniversitesine teşvik ettiği gençleri ellerinde bir diplomayla toplumun içerisine salmaktadır. Bir iş sahası olmadığı için yine ekonomik mücadeleyle meşgul olmak durumunda kalan bir potansiyel oluşacak yıllarca. Sistem insanların berrak kafayla İslam ile tanışmalarına asla müsaade etmemektedir. İslam ile tanışanlarda ister istemez sistemin bu kuşatmalarından etkileniyorlar.
Mevcut sistem ise insanlara askerliği dayatıyor. Askerde her gün küfür sözleri söyletirler. Adeta ilkokuldan beri işlettikleri sistemi askerde de uygularlar. Bir Müslüman olarak bir putun- heykelin karşısına geçip saygı duruşu dedikleri ibadet biçimlerinden kesinlikle beri olmalıyız. Bir asker asla laikliğin bekçisi olmamalı. Bir askerin koruyucusu olduğu devlet asla kafir devletlerle işbirliği yapmamalı. Bir asker asla kafir askerlerle İslam aleyhinde aynı safta olmamalı… Bunun gibi o kadar çok örnek var ki. Ama Vatan Millet Sakarya ayağına insanların aklını yıkadıkları için olaylara hiçte İslami bakmaya fırsat bile vermiyorlar…
Ne mutlu Türküm diyene! Diyen bir nesil mutluluğu ırkında görerek aldanmıştır.
Vatan sana canım feda! Diyenler İslam’a göre neresi vatandır- vatan değildir gerçeğini bilmeden canların ancak Allah yolunda feda edileceğini unuttular.
Vatan bir bütündür parçalanamaz diyenler dini paramparça ettiler.
Türkiye Türklerindir! Diyenler yerlerin ve göklerin mülkü Allah’ındır gerçeğini göz ardı ettiler.
Atam izindeyiz! Diyenler Peygamberin bizlere izlenecek yol olarak Kuran ve Sünneti bıraktığını unuttular.
Her şey Vatan içindir! Diyenler her şeyi bizleri yaratan Allah’ın rızası için yapmamız gerektiğini es geçtiler.
Kardeşler, iş alanı olarak devlette çalışan birisini Atatürk ilke ve inkılapların uyacağına dair yemin ettiren bir sistemle karşı karşıyayız. Bir Müslüman nasıl olurda bu yemini edebilir? Oysa ki sistem bunu da dayatarak inançlarımızda taviz verdirmeye gitmiştir. Yöneticilerinin Müslümanlık iddiasında bulunduğu bu sistemin İslam’a karşı asla bir güler yüzü yoktur.
Evlenince durum farklı mı sanki? Seküler yaşam insanları sürekli ekonomiyle meşgul etmiştir. Bir kesim vardır ki asgari düzeye ulaşmak için çalışıp çırpınır, sistem bu kesimi sürekli bu durumla meşgul eder. Onlar bu sistemin en alt tabanıdır. Sistem bu kesimi sabahtan akşama kadar çalışmaya mecbur kılmış ve kazandıkları bir avuç parayla geçinmeye çalışmaya mahkum etmiştir. Orta tabakada ise asgari düzey civarı bir ekonomiye sahip insanlar vardır. Bunlarda çeşitli dayatma ve teşviklerle gözleri doymamakta daha fazlasına talip olarak kendi kendilerini köleleştirmektedirler. Üst tabaka ise alt ve orta tabakanın gerek oy vererek gerekse koyvererek desteklediği yönetici sınıf kısım ve zekatını vermeyen kapitalist zengin kodamanlardır.
Emekli olanlar ise emekleyerek yaşam mücadelesi vermektedir.
İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir. (Bakara 177)
Sistemin çarpık işleyişine minik bir bakış açısını burada sonlandırmak istiyorum.
 
Not: Müslümanların daha saymakla bitiremeyeceğimiz bu çarpık sisteme tepkisi var mıdır? Derseniz elbette var. Nedir biliyor musunuz? Parça parça bölünerek lüks mağaralarımızda sakal bırakmak sünnet mi değil mi? Tartışmasını yapmak.
Selam ve sabır ile…