SINIRSIZ BÜYÜKLÜKLER

MURAT KİRİŞÇİ

VAN 12.10.2014 12:32:36 0
SINIRSIZ BÜYÜKLÜKLER
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Müslümanlar, 20. yüzyılı anlayamadan girdikleri 21. yüzyıl dinamiklerini okuyamadı, şartlara da ayak uyduramadı. Çünkü tarih artık sadece pozitivist bakış açısıyla anlatılmıyor, dünyanın siyaseti tek bir şekilde yön almıyor, günün kavramsal bakışı eli sopalı, katı, mekanik olmaktan ziyade daha “özgürlükçü” temalar gündeme getiriyor. İşte Müslümanlar bu algıdan uzak olmanın getirdiği boşlukla politik bir belirleyiciliğe sahip olmadıklarından, kullanılabilir bir pozisyonda var olan güç savaşlarının sadece figüranı olmaktan öteye bir anlam ifade etmemektedirler.
 
BM Genel Kurulu 69. Dönem genel görüşmelerine, yakın dönemdeki gelişmelerin bir sonucu olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan damgasını vurdu. Bütün dünyada ve özellikle ana akım medyaların istisnasız hepsinde BM toplantılarından ziyade Erdoğan’ın ne söylediği konuşuldu, yazıldı, övüldü ve yerildi.
Erdoğan’ın konuşmanın en ilginç kısmı ise BM Güvenlik Konseyinin 5 ülkeden oluşmasına getirdiği itirazdı. Ancak bu itiraz sadece bir kızgınlık ifadesi, öylesine söylenmiş bir slogan ya da standart konuşmanın dışına çıkmak değildi. “Dünya beşten büyüktür” sloganı, dünya üzerindeki paylaşım/egemenlik/güç savaşlarının tarafları olan yeni eksenin eski ekseni zayıflatma projesinin en temel ifadelerinden birisiydi. Bu söz, dünyanın her yerinde her türden inanca sahip farklı farklı milletlerin yüzyıllardır çektikleri sıkıntılar konusunda gönüllere tercüman olmaktı; tıpkı” One Minute” çıkışında olduğu gibi. Çünkü dünya üzerinde cari olan politikalar her daim ikiyüzlülük üretmiş, hep birilerini memnun ederken mazlumları, zayıfları ezecek, yer altı ve yer üstü zenginliklerini sömürgeleştirecek düzenler oluşturmuştu.
Bu ikiyüzlü ilişkiler hep egemen Batı dünyası tarafından yapılırdı ve bu yapılanların haklılığı konusunda güçlerinin etkisiyle baskı yaparak küstahça ifadeler kullanılırdı. Buna rağmen BM Genel Kurulu hiç bu kadar net ve keskin itirazlara sahip olamazdı. Nitekim dünyayı kendi isteklerine göre şekillendirip sömürgeleştirenlerin kurduğu ve her ülkeyi eşit görürken eşitler içinde hep daha eşitlerin olduğu bir düzenleme ürettikleri BM elbette kendilerine hizmet eden bir kurum olmaktan öteye gidemeyecekti. Bugün ne oldu da hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı bu şekilde konuşabilir hale geldi? Nasıl oldu da bu kadar güçlü bir tavır koyabildi? Erdoğan beş ülkenin veto yetkisine bu kadar ciddi eleştiriler getirirken kime/kimlere mesaj verdi? Kimlerin yaptığı işleri eleştirmiş oldu? Bu çıkış yine bir Kasımpaşalılık edası mıydı? Dünyada yaşayan halkların çok büyük bir bölümünün çifte standartlar ve katliamlara karşı kayıtsızlığı dolayısıyla BM’den ve diğer uluslararası kuruluşlardan (ki bu kuruluşların hepsi Batı menşeilidir) ümit kesmesinin kime zarar vereceğini ifade etmiş oldu?
Son dönemde Erdoğan’ın konuşmalarına, yüksek bir akılın ilmek ilmek ördüğü, her tür politikaya rasyonel temellerde cevaplar ürettiği özel bir dil hâkim. Ne bir pot kırma ne zülfiyare dokunma, ne birilerinin ifade ettiği Kasımpaşalılık ne kışkırtıcılık ne de ahlaki bir sorun; aksine stratejik, rasyonel, kuşatıcı, kapsayıcı, kucaklayıcı bir dil. Aynı zamanda İslam Dünyasının içine düşürüldüğü çukurda çektiği acılara değinerek kendi köklerine de gönderme yapan Erdoğan, İslamofobi oluşturmak için uğraşanlara karşı da itirazda bulunarak ve İslam dinine saldırıları kınayarak, bu kutuplaşmayı üretmeye çalışanlara karşı BM Genel Kurulundan seslenirken birilerinin de içine su serpmektedir. Katliamlara karşı çıkanlar ve öldürülen çocuklar için konuşanların bir takım yaftalara maruz bırakılmalarını ifade eden Erdoğan bu şekildeki manevrasıyla göstermiş olduğu muhalefetle kamuoyunda oluşturulması muhtemel olumsuz havanın da önüne geçmiş oluyor.
Benzer şekilde Brezilya Başkanı Roussef’de BM Genel Kurulu’ndaki konuşmasında aynı durumlara vurgu yaptı. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, bu itirazlar yeni eksenin dünya üzerinde eski eksenle olan güç/hâkimiyet paylaşım savaşının çeşitli evrelerinden birisi aslında. BM Güvenlik Konseyi’nde daimi beş ülkenin bu söylemlere karşı çıkması ve tavır alması beklenirken Rusya, Çin ve neo-con hassasiyetlere rağmen ABD’de böyle bir karşı duruş ortaya çıkmadı.
20 yüzyıla damgasını vuran ve bugünlere kadar taşınan Batı algısı öyle bir reel politik üretti ki bu politikada insan dışlanan oldu ve bu dışlanmaya karşı verilen her tür cevap, bu dışlanmaya muhalefet eden her tür söylem dünyanın her yerinde makes buldu. Aslında insanı yok sayarak üretilen insafsız politikalar çeşitli dönemlerde sıkıntılara uğradı ama bu sıkıntıları kazanca çevirenler, bu algının karşısında 40’lı yılların sonundan itibaren gelişmeye başlayan yeni fakat yine Batılı/Batıl politikalar oldu.
Dışlanan insanlığa karşı yeni eksen politikalar üreten senaristlerinden olan Türkiye’nin bu yaptıklarıyla ekseninin saptığı yani Batı’dan uzaklaştığına dair iddialar ortaya atıldı. Burada eksen değiştirmek doğru bir tanımlama olabilir ama bu değişiklik politik bazda Batıdaki/batıldaki bir taraftan vazgeçip yine Batılı/Batıl olan başka bir tarafta yer almaktır. Buna da Batı’dan vazgeçmek denilemez. Ancak vazgeçilen eksen elbette bu değişimi kabul etmeyecektir ki her daim oynadıkları oyunlar bunu açıkça göstermektedir (Gezi, 17 Aralık, Suriye, Kobani bu olaylara örnektir).
Türkiye, eski ve cahilce tartışılan bölünme senaryolarının aksine haritaların değişiminden olumlu sonuçlar almış ve bugün bölünmenin aksine büyümenin getirdiği sorunlarla uğraşmaktadır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, son birkaç yılda ortaya çıkan siyasi, ekonomik ve sosyal olayların ardında, güçlenen Türkiye kodlarına müdahale etmek vardır. İçeriden de bu saldırılar devam etmektedir ve T.C.’ye rağmen içeride ve dışarıda bazı olayların olabileceği gibi ifadelerle demeç veren devlet büyüklerinin huzursuzluğu da işte bu eksen değişimine işarettir.
“Dünya beşten büyüktür” seslenişinin yankılandığı dağlar gerçekten büyük, sert ve güçlü yapılardır ve kolay kolay aşınmalarını sağlamak mümkün değildir. Bu güç yeni eksene çok zor zamanlar yaşatıp boğulması için çok uğraşmıştır, ancak yeni eksende en az bu güce karşı koyacak kadar sert ve çetin bir yapıdadır. Bu noktadan bakıldığında yeni eksenin de stratejik ve taktik birçok vuruşunun olduğu görülmektedir. Yeni eksende yer alan, bugün yeni eksenin en önemli ayağını oluşturan Türkiye de bu çatışmada bazı senaryolara imza atmıştır. Mücadelenin sürdüğü ve kısmen yeni eksenin daha da güçlendiği bu dönemde Gezi olaylarıyla Brezilya’da aynı dönemlerde çıkan gösteriler, Mısır’daki darbe, Suriye’deki karışıklıklar ve IŞID ile Gazze saldırıları ya da Budist rahiplerin katliama kalkıştıkları olaylar, Mali’deki çatışmalar ile Ukrayna’daki iç savaş gibi güncel olaylar ile son yirmi yılda yaşanan finansal krizler, 11 Eylül saldırıları, Irak ve Afganistan işgalleri, Moskova tiyatrosu baskını, renkli devrimler, Boston saldırısı, 2003 yılında İstanbul’da patlayan bombalar, AKP kapatma davası, e-muhtıra, Madrid terör olayları, Gaffar Okkan suikastı, Mavi Marmara saldırısına kadar daha birçok olay eski güçle yeni eksenin savaşının birer göstergesidir. İşte bu yüzdendir ki, ortadaki mücadelenin yeni eksen lehine kazanılmasının en önemli durumlarından birisi “Dünya beşten büyüktür” çıkışı olmuştur. O yüzdendir ki birkaç sene önce ortaya çıkan bir örgüt ısrarla Türkiye sınırı üzerinde çatışmalar yaparak insanları mülteci yaparken bu mültecilerin ortada kalacakları ihtimaline inanmıştır/inandırılmıştır. Türkiye’de bu olayları anlamak ve anlatmak için konuşan entelektüellerin de(!) dünya üzerindeki bu güç/paylaşım savaşını, bu savaş için üretilen politikaları ve paranın yönünü bir örgütün yaptığı eylemlerle değiştirilebileceğini düşünecek kadar sığ ve cahil oldukları her zaman ki gibi ortaya çıkmıştır.
Dünyayı beşten büyük gören anlayış elbette artık bir figüran değil bir oyun kurucu, bir politika belirleyici olarak önümüzde durmaktadır ve her daim yıldızının parlatılması için gerekli çalışmalar yapılmaktadır. Bu noktada, ABD’nin IŞID sürecinin üç dört yıl sürecek zor bir süreç olduğunu ifade etmesinin altında yatan sebep, IŞID ve Esad rejimi işini bitirmek için kolları sıvamış olan Türkiye’nin kısa zamanda alacağı zafere(!) altlık hazırlamaktan başka bir şey değildir. Son dönem politikalarla bölgenin asli gücü, oyun kurucusu, işlerin patronajını yürüten Türkiye, yeni eksen içinde önemli bir konumdadır ve bu eksenin finansal limanı olarak Kuzey Afrika’dan Güney Avrupa’ya, Ortadoğu’dan Asya Pasifiğe kadar uzanan geniş yelpazedeki finansal hareketliliğinin merkezi konumdadır. Yine bu eksen üzerindeki petrolün kontrolü ve bölge politikalarının belirlenmesinde önemli bir aktör olarak sahnede bulunmaktadır. Her ne kadar Suriye iç savaşı ve Mısır darbesi gibi arızi olaylar baş göstermiş olsa da yeni eksene atılan bu çelmeler hem para politikası yönünden hem de siyasi faaliyetler açısından akim kalmaya başlamış ve yakın bir dönemde ise ortadan kalkacak olaylardandır artık.
Bu kadar hızla gelişen olayların içinde İslam dünyası ve Müslümanlar ise öncelikle birçok olayı hala Avrupa merkezli okumakta ve soğuk savaş dönemi keskin politik söylemleriyle kendilerini ifade etmektedir.
Müslümanlar, 20. yüzyılı anlayamadan girdikleri 21. yüzyıl dinamiklerini okuyamadı, şartlara da ayak uyduramadı. Çünkü tarih artık sadece pozitivist bakış açısıyla anlatılmıyor, dünyanın siyaseti tek bir şekilde yön almıyor, günün kavramsal bakışı eli sopalı, katı, mekanik olmaktan ziyade daha “özgürlükçü” temalar gündeme getiriyor. İşte Müslümanlar bu algıdan uzak olmanın getirdiği boşlukla politik bir belirleyiciliğe sahip olmadıklarından, kullanılabilir bir pozisyonda var olan güç savaşlarının sadece figüranı olmaktan öteye bir anlam ifade etmemektedirler. İlginç olan ise sınırsız büyüklükler tanımlayan, yeryüzünde bozgunculuk yapan, kibirle yürüyen güç sahiplerine karşı Müslümanların elinde tüm bu güçlerden daha üstün güçler bulunmasıdır, ancak maalesef bu imkânların hepsini akletmekten/düşünmekten uzak olmaları dolayısıyla heba etmeleridir. Eğer yeryüzünde tüm zalimlerin bir ihtilalle devrilmesi mukadder ise bu ihtilali oluşturacak sebeplerin oluşturulması da kesin bir mecburiyettir. Müslümanlara düşen sınırsız büyüklükteki güçlerini aklederek kullanıp bu sebeplerin oluşmasını sağlamaktır.
.iktibasdergisi.