Şiddet ve devlet…

ALİ BAYRAMOĞLU

VAN 12.04.2013 14:08:10 0
Şiddet ve devlet…
Tarih: 01.01.0001 00:00

Toplumsal ve siyasal konularda fiili ya da simgesel şiddet, şiddete davet bu ülkenin hala büyük sorunu olmayı sürdürüyor. Son günlerde ısrarla MHP'nin Genel Başkanı'nından milletvekillerine uzanan 'kabul edilmez' tavrına vurgu yapıyoruz.

Ne var ki, şiddet, bu ülkede çok merkezli…

Türkiye bir süredir Emek Sineması önünde protesto hakını kullanan insanlara yönelik polis şiddetini konuşmuyor mu?

Basının şiddeti, yargının şiddeti bundan geri kalır mı?

Hrant Dink'i hatırlayın.

Aldığı tavırdan, siyasi duruşundan, yazdığı yazılardan dolayı maruz kaldığı simgesel şiddetin zincirinin son halkası 'ölüm' olmuştu.

O dönemin 301'e tekabül eden TCK maddesi Orhan Pamuk'tan Murat Belge'ye kapısı çalınmayan yazar bırakmamıştı.

Bir insanın düşüncesinden ötürü 301 ve benzeri maddelerden ifade vermesi, sorgulanması, 'neden yazdın, ne kastettin' gibi sorulara yanıt vermek zorunda kalması, 'esas niyetin neyri iması'yla karşılaşması tam bir tahkir ve aşağılamadır.

Simgesel bir tartaklanmadır.

Kimi 301 kovuşturmalarının açtığı ağır sonuçları tartışmaya bile gerek yok.

Bu ülkede devlet çetelerinin, kimi karanlık devlet birimlerinin, JİTEM'in, Gladyo'nun işlediği cinayetleri zikretmeye gerek var mı? Susurluk davası ve hükümleri, Ergenekon davası ile JİTEM davaları açık değil mi?

Açık ama devletle siyasi katil arasında ilişki kurar ve bunu isimlendirirseniz 301. Madde yakanıza yapışabilir.

Nitekim Agos Gazetesi Yayın Yönetmeni Rober Koptaş ve yazar Ümit Kıvanç'ın yakasına yapıştı.

Nasıl mı?

Rober Koptaş'ı okuyarak öğrenelim:

'17 Ocak 2012 gününü çok iyi hatırlıyorum. Beşiktaş'ta, Hrant Dink cinayeti davasının görüldüğü, içine her girdiğimde kendimi kirlenmiş hissettiğim adliye salonunda kararın açıklandığı günü... Hani, kararı veren hâkim dahil kimsenin içine sinmeyen, iktidar ve muhalefet kanadından politikacıların eleştirmekte yarıştığı, Hrant Dink'i Yasin Hayal ve Ogün Samast'ın öldürdüğüne, cinayetin örgütlü işlenmediğine inanmamızı bekleyen, kamuoyu önünde kimsenin savunulacak bir yanını bulamadığı o utanç verici kararın...

İşte o kararı mahkeme salonunda hâkimin ağzından duyduktan iki saat kadar sonra, Ümit Kıvanç'la birlikte Habertürk'te Balçiçek İlter'in  programına katıldık. Antalya'dan Aydın Taşçı'yı -ki ihbar dilekçesinde kendisini 'Bir Türk vatandaş', beni ve Ümit Kıvanç'ı ise 'belli ki Ermeni' olarak tanımlayarak zihinsel evsafını açık ediyordu– rahatsız eden sözleri o gün ettik.

Peki, söylediğimiz neydi?

Özü itibarıyla şuydu:

Hrant Dink, devlet görevlilerinin de dahil olduğu bir organizasyon sonucu öldürülmüştü ve onu öldüren yapının eldeki bütün kanıtlara rağmen ortaya çıkarılmaması, devleti cinayete suç ortağı yapıyordu. Bu, devletin katilleştiği noktaydı. Biz, devletin katilleşmemesini istiyorduk. Bunun da tek yolu, cinayette rolü olanların yargı önüne çıkarılmasıydı. Eğer bu yapılmazsa, devlet katillerin suç ortağı olmayı sürdürecek, tüm topluma, benzer cinayetleri işleyenlerin gelecekte de cezasız kalacağı mesajı verilecekti. Bunu kabullenemiyorduk. …

Muhtemelen şu an pek çoğumuz, Bakanlığın yargılanmamız için izin vermeyeceğini düşünüyor.

Sizce Bakanlık, değerlendirmesini dosyadaki hukuki delillere göre mi yapacak?..

Bakanlık siyasi bir değerlendirme yapacak. Kabaca söylemek gerekirse, 'Bu davanın açılması, hükümetimize, devletimize, imajımıza yarar mı sağlar, zarar mı sağlar' şeklinde bir değerlendirme...

Diyelim ki, bugün Adalet Bakanlığı söz konusu davanın açılmasını devletin âli çıkarlarına uygun bulmadı. Ya yarın? Başka bir konjonktürde, başka bir bakanın döneminde ne olacağını bilebilir miyiz? Yasaların uygulanması bu kadar keyfi olabilir mi?...'

Koptaş haksız mı?

Üstelik yaşanan bunca örnek varken