Sevgi ve Dostlukta Denge

Nasuhi Günay

VAN 18.11.2017 10:28:40 0
Sevgi ve Dostlukta Denge
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Sığınmada ve sevgide en büyük hak en büyük olanın hakkıdır. 

Vahyin nuzulüyle Mekke sakinleri iman ile inkar arasında bir tercihle muhatap olmak zorunda kaldılar. Bu tercih öylesine etkiliydi ki, ailelere nüfuz etti. Baba – oğul, anne – oğul, kardeş – kardeş, eşler arası bu tercihte bir tarafta yer almalıydı. Aslında bir yerde bu tercih onların dünya hayatlarında en önemli imtihanlarıydı. İşte bu imtihan ailede ve insanlar arasında yakınlık, mesafe gözetilmeden, biyolojik, maddi bağların dışında manevi bağlarında olabileceğini, hatta bu bağın insanların ahiret yurdunu belirlemede daha etkin ve daha çok geçerli olacağı gerçeğinin görülmesini ve anlamasını sağladı.

Vahyin nuzulü ile, iman bağının, iman kardeşliğinin daha kapsayıcı, daha güvenli, daha elverişli, daha etkin ve sorumluluk arttıran bir bağ ve değer olduğunu bilindi ve bütün insanlığa duyuruldu.

İnsanlık Vahyin nuzulüyle, beşeri limandan ilahi limana taşınması gerçeğini öğrendi.

Neticede Vahiyle bizler, kan bağına dayalı bedevi bir toplum yerine, değerler üreten, din bağına bağlı, medeni bir toplum inşa etmeyi öğrendik.

Şöyle ki; ‘’Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa babalarınızı ve kardeşlerinizi dost edinmeyiniz. Sizden kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin kendileridir.’’ Tevbe (9)23

Hiçbir şekilde küfür imana tercih edilemez. Bu tercihi yapanların gönüllerinde iman ile ilgili bir değişim olmayacaktır. Zira şirk onların yüreklerine bir daha orayı terk etmemek için girmiş ve yerleşmiştir.

‘’İnkarları yüzünden gönüllerine buzağı içirildi.’’ Yani inkar psikolojisi neticesinde, şirk koştukları buzağı heykelinin sevgisi, gönüllerinde yerleşti demektir.

Günümüz İslam coğrafyasında bunun birçok örneğini müşahede etmek mümkün. İçi Müslüman dışı kafir. Dışı Müslüman içi kafir. Oysa ki bizden istenen Müslüman olmak, münafık değil.

Vahiy bize, ‘’İnkarı imana tercih eden babalarınızı ve kardeşlerinizi dost edinmeyiniz’’ der. ‘’Eğer ebeveynin hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi bana ortak olarak koşman için seni zorlarlarsa onlara itaat etme! Onlarla dünyada iyi geçin!’’ Lokman 31/15

Müşrikler ve kafirler dün olduğu gibi Hz. Muhammed(s.a.v)’i, Dâru’n – Nedve’de öldürme kararı almadılar mı? Bunun için yüz deve ödül koymadılar mı? Yine kendi kardeşleri için ordular kurup savaşmadılar mı ?

Bu günde aynı, misyonerler ve taraftarları içimizde ve dışımızdaki şirk ve küfür erbablarıyla, her türlü imkânlarıyla  (sosyal medya, deaş, fetö, ve benzeri) yapılarıyla imana, İslam’a, Kur’an’a ve Ümmete karşı saldırmakta, bunun için bütün kolluk kuvvetlerini ve imkanlarını seferber ederek yapmaya da devam etmektedirler. 

Yine çok garip bir hususu daha sizlerle paylaşmak istiyorum. Şöyle ki; Müslümanlar herhangi bir konuda, bir ayetle çatıştığında hadisi, ayet ile içtihat çatıştığında da içtihadı delil olarak alabiliyorlar. Daha da garibi, beşerin fetvasını Vahyin önüne geçirebiliyorlar. Öyle ki, bu örneklere fıkıh usulü kitaplarında sıkça rastlamak mümkün. ‘’Mezhebin nedir?’’ sorusuna cevaben Kur’an yerine bir mezhebin adını verebiliyorlar. Dini hükümlerde nassa dayanan hükümler yerine alimlerin görüşlerini verebiliyorlar. Bütün bunların, belirttiğimiz ayetler nezdinde ne anlama geldiğini siz takdir edersiniz. 

Rabbim bizlere razı olacağı bir hayat lütfetsin.