Selanikli Rıfat Bey

Ömer Altaş

VAN 15.04.2015 09:32:34 0
Selanikli Rıfat Bey
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Toplumda, birbirinden ilginç insanlar yaşıyor.
Aklı başında aydın bir insan, neden kehanette bulunmaya çalışır bunu anlamış değiliz. Bu özellik, tüm kurtuluş ideolojisi insanlarında bir miktar var.

Selanikli Rıfat Bey de onlardan biri.

Emekli, bir dönümlük bahçe içinde kendi yaptığı ahşap evde yalnız başına yaşıyor. Kendi ile barışık, eski Solcu mutlu bir ateist. Israrla şık giyinir, mutlaka boyunluk takar, düzenli tıraş olur ve hâlâ yakışıklı.

Olayları farklı açılardan değerlendirir ama beklendiği gibi fikirlerini açık uçlu bırakmaz, kesin sonuçlar verir. Bu huyuyla, entelektüellik ve kâhinlik arasındaki ince çizgiyi, bazen kaçırdığı algısı oluşturur.

Çok sevdiği arkadaşının, “Türkiye’nin gündemine dair farklı şeyler duymak için Selanikli’nin bir çayını içelim” tavsiyesi ile yanına gittik.

“HDP’nin mecliste olması lazım” dedi ve devam etti:

"Bu seçimde oyumu HDP’ye vereceğim. Benim gibi tüm ateistler ve devrimci Solcular karşı konulmaz bir heyecanla HDP’yi destekliyor.

Bu durum, hoşuma gitmiyor; ben anarşistim, bir duyguya yenildiğimi görüyorum.

LGBT’nin, Cemaat’in de HDP’yi, desteklediğini görünce, acaba, marjinallik; ortak bir fenotipin adı mıdır diye düşünmeden edemiyorum. Ne oluyor da birdenbire hepimiz aynı noktada buluşuyoruz.

HDP kökeni itibariyle marjinal. Matruşka yapının son halkasını, silah ve dağ yaşamı oluşturur. HDP, aslında bir mağara çağrısıdır.

Biz mağarayı severiz. Oradan herkese ateş açabiliyorsun. Kimseye de hesap vermiyorsun.

Şehre iniyorsun, insanların sana büyük değer atfettiğini görüyorsun, kimliği ile gizemli bir kahraman, cesaretiyle sarsılmaz bir abide şeklinde görüldüğünü düşünüyorsun.

Oysa olayın aslı bu değil, onlar yabaniye, ucubeye bakar gibi bakıyorlar. Kim bu ilginç insanlar? Neden bizim gibiler ama bizim gibi yaşamıyorlar diye tepeden tırnağa inceliyorlar. Tam olarak tanıyıncaya kadar bu durumu sürdürüyorlar. Bu süre boyunca çok iyi misafir ediyorlar. Sonra sıkılıyorlar. Ya bize katılın ya da tekrar mağaranıza dönün diyorlar.

Yüzyıl önceki kırılmadan bu yana böyle; mağara bizi çağırıyor. Mağara bizim evimiz.

Doğru-yanlış yok ortada. Durum var. Biz toplumdan koptuk. Batı’ya inanmanın ilk sonucu toplumdan kopmak oldu.

Bakıyorum bu ülkede tarihinden ve gerici İslamlıktan kaçan farklı her kesim, bu kopuş nedeniyle kendi mağarasında hayatını sürdürüyor.

Türkiye’de Sol, hep elitistti, mağarada yaşadı.

Türkiye’de Kemalistler de farklı değildi, lükstü ama yaşadıkları mağaraydı.

Şimdi toplum, bu mağaralardan ve mağaralara mahkûmiyetten tamamen kurtulmak istiyor.

Devlet olarak Kemalist mağaradan, entelektüel olarak Sol mağaradan, eksen olarak oryantalist mağaradan ayrılmak istiyor. Doğru-yanlış yok, durum var: Yeni süreçte aslında toplum bu mağaralara karşı tutum almış oldu.

Toplum “bize” karşı ayaklandı.

Sekülerizm, istediği kadar haklı olsun bu savaşı kaybedeceğiz.

Sanat bizde, fikir bizde, edebiyat bizde, modernite bizde, sermaye bizde, jeopolitik avantajlar bizde ama kaybediyoruz.

Mağaradan toplum yöneltilmiyor bunu gördük. Toplum mağaraya sığdırılamayacak kadar büyük.

AK Parti faşizmi, diktatörlük, sivil dikta vs. diyerek kendi meşruiyetimize alan açmak istiyoruz ama görüyorum ki biz sekülerler bu katarı tepeye çıkaramayacağız. Bu vagon, 7 Haziran’da elimizden kurtularak aşağı doğru yuvarlanacak. 7 Haziran’da bu kez, tam olarak yenileceğiz.

HDP gibi tarihi stratejik bir çatı bile bizi kurtaramayacak. Çünkü Selahattin Demirtaş “bizim” adamımız. O mağara dünyasının lideri olma çabasında. Seküler ideolojinin misyoneri. Kıblesi biziz.

Kürtlük değil.

O Kürt nehrinin yatağını değiştiriyor. Rotasını, tabii olmayan başka bir yöne kırıyor. Seçimde bu bedeli Kürtler ödeyecek. Şimdi de yakaladığı yoğun heyecanın esiri oldu. O her Solcu gibi bu lokal ve nisbi heyecanı evrensel ve sonsuz sanıyor.

Herkes HDP’nin barajı aşacağını ve yüzde 15’i geçeceğini hayal ediyor ama mazgala takılacağız. Selahattin Demirtaş aslında bizim siyaseten katilimiz. Ama şu an kurtarıcı gibi görünüyor.

Hepimiz, ben bile bu acı deneyimi yaşamak istiyoruz. Tek başına tükenmek yerine, toplu olarak tükenmek isteği insanın tabiatına uygun. Bizim durumumuz bu.

HDP’nin başında, örneğin, bir Hatip Dicle, bir Leyla Zana, bir Sırrı Süreyya Önder olsaydı Türkiye tarihinde eşine az rastlanır şölenlere tanık olacaktı.

Barış dilini kullansa, Türkiye’yi dönüştüren ana akımı iyi tanımlayıp, kritik noktalarda birlikte hareket etse, HDP barajı çok rahat geçer. O zaman ana muhalefet olur. Bizi, elitleri, fildişi kulelerinde yaşayanları kaybeder ki siyaseten bir kayıp sayılmayız ama Türkiye partisi olurdu. Hatta toplum bu yönde içgüdüsel bir davranış gösterir, HDP’yi kendi elleriyle meclise taşırdı.

HDP barajı geçse Türkiye için iyi olur ama AK Parti için kötü olur. HDP barajı geçemeyecek, Türkiye için olumsuz olacak ama AK Parti için iyi olacak.

Toplum, yeni bir kasılma yaşayacak, AK Parti’yi dengeleyecek farklı bir arayışa girecek. CHP’nin değişimin önünde durma gücü olmadığı için gücünü koruyacak.

Toplum, bu seçimde MHP’yi öne çıkaracak.

Toplum, toplamda silah tehdidine ve Selahattin Demirtaş’ın ters, katı ve ideolojik üslubuna karşı MHP kozunu güçlendirecek ama şımartmayacak.

Bu seçimde iki şey daha net olacak: Doğru değil ama AK Parti daha da güçlenecek. İkinci olarak faşist Paralel yapı tüm izleriyle tarihe gömülecek.

Şimdi her kesimde zirve duygular yaşanıyor. HDP tarihi bir çıkış yapacağına inanıyor. MHP “bir bakalım” diyor ve ödülünün farkında değil. Kemalistler, süreci ölüm-kalım savaşı olarak tarif ediyor. Paraleller 4 ay sonra Türkiye yeniden bizim olacak diyor.

Her yapı, bu konuda tarih önünde kendine ait bir irade olduğunu sanıyor.

Oysa Türkiye’de ne partiler, ne liderler...

Kimseye ait olmayan bir irade söz konusu, ülke kendi yolunda gidiyor.

Türkiye’nin yapısal dönüşümü tarihin bir emridir, olacak.

Bundan sonra olağanüstü ya da sürpriz bir müdahale söz konusu olmazsa, AK Parti öncülük ederek yeni bir anayasa yapacak.

Bazen; belki de bu, ülkenin geleceği için daha iyi olur diye düşünmeden de edemiyorum. Ama bu düşünce, bambaşka dinamikler üzerine kurulu 65 yıllık ömrüme varoluşsal bir travma yaşatıyor. Sizinkilerin zaferden zafere koşan yüzlerini görmek istemiyorum.

Bu sonuç bizim için kaçınılmaz görünüyor”

Selanikli bu noktada daldı, sanki gözlerinin önünde geçen bir film şeridini izledi. Başını kaldırdı tekrar devam etti.

AK Parti’yi son zafer sonrası, süreçte kim ya da ne terbiye eder ve dizginler onu bilmiyorum.

Hiç düşünmedim, düşünmek de istemiyorum. Çünkü gücün faşizme dönüşmek gibi bir huyu var.

Cemaatte çok iyi deneyimledik

Umarım siz de, Cemaat, PKK ve Kemalizm gibi yapmaz bizim demokrasiden pay almamıza ve düşüncelerimizle yaşamamıza izin verirsiniz.