SEÇİM SONUÇLARININ SEBEPLERİ

Latif DEĞER

VAN 10.07.2015 14:09:26 0
SEÇİM SONUÇLARININ SEBEPLERİ
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Yoksullukla mücadeleyi temel amaçlarından biri olarak en başında ilan etmiş olan bir parti, zaman içinde zenginden aldığı güçle siyasi faaliyetini daha güçlü bir şekilde sürdüren ama kendisini asıl var kılan siyasi taban desteğini sağlayan geniş dar gelirli kesimleri unutan veya en azından ihmal eden, bu kesimlere karşı kendisinden beklenen itinayı göstermeyen bir duruma sürüklenmiş oldu.
Son söylenecek söz genelde önemlidir ve bu yüzden söyleyeni tarafından sona saklanır. Her ne kadar böyle bir yaygın tutum varsa da biz en önemli gördüğümüz şeyi sözün başında söyleyelim:
Türkiye’nin emekli, asgari ücretli, dar gelirli yaklaşık 15 milyon çalışanı var ve bu kesimlere ilişkin 13 yıl boyunca dişe dokunur, gözle görülür, belirgin bir iyileştirme olmadı. Sadece “enflasyona ezdirmiyoruz” yaklaşımıyla enflasyona endeksli oranlarla veya yüzde 3 yüzde 5’lik zamlarla 13 yıl öncenin krizden kurtulma çabalarının alışkanlık haline getirildiği iyileştirmeler yapıldı. Bu kesimler ülkenin artan refahından hak ettiklerini düşündükleri payı alamadıkları gibi seçim sürecinde de muhalefet partileri propaganda çalışmalarını bu kesimlerin beklentileri üzerine kurguladılar. Bu kesimler bu partilerin normal olan olmayan bu tür vaadlerine fazla itibar etmediyse de kendileri için hemen hiçbir şey söylemeyen iktidar partisini de bu noktadan hareketle uyarmak istedi. Zira insanlar makroekonomik dengeler ve büyük yatırım projelerinden önce evinde kaynayacak tencereye bakmak zorundadır.
Ülkenin en zor zamanlarında dar gelirli kesimlere yüzde 50 zam vererek refahı tabana yaymayı ve paranın piyasayı canlandırıcı etkisinden yararlanmayı hedeflemiş ve 6-8 ay gibi kısa bir sürede ekonomik olarak epey ilerleme sağlamış bir siyasi geleneğin, Milli Görüş geleneğinin devamı durumundaki iktidar partisinin bu gerçeği ıskalamaması gerekirdi.
İsrafın yaygınlaştığı, sıradan insandan esirgenen kaynakların lükse ve şatafata harcandığına ilişkin gerçekler veya oluşturulan algılar da bu yaklaşımın kamu vicdanındaki tesirini güçlendirdi.
Yoksullukla mücadeleyi temel amaçlarından biri olarak en başında ilan etmiş olan bir parti, zaman içinde zenginden aldığı güçle siyasi faaliyetini daha güçlü bir şekilde sürdüren ama kendisini asıl var kılan siyasi taban desteğini sağlayan geniş dar gelirli kesimleri unutan veya en azından ihmal eden, bu kesimlere karşı kendisinden beklenen itinayı göstermeyen bir duruma sürüklenmiş oldu.
İkinci önemli yanlış geleneksel olarak yaslanılanmuhafazakar tabanın ve bu kesimler içinde yetişen insanların bir kenara bırakılarak bunların yerine ikame edilen devşirme yazar çizer, siyasetçi takımından türedi müttefikler bulunarak düşünce, medya ve siyaset alanında bu yeni yetmelerle iş tutulmasıydı. Bu insanlar iktidar partisini besleyip büyüten halk kesimleri ile temasları olmayan, onlar tarafından sıcak bakılmayan ve samimiyetleri konusunda daima tereddütle karşılanan kimselerdi.
Aynı eğilim bürokratik kademelerde görevlendirilen kişiler için de geçerli. İktidar partisinin teşkilatına çoğunlukla sonradan dahil olan veya eskiden beri içlerinde bulunsa bile liyakat konusunda hiçbir yeterliliği olmayan kişilerin; enişte, kayın, damat, yeğen gibi iktidarın önde gelenlerinin yakınlarından oluşan kişilerin “acaba duyanlar ne der” kaygısına bile kapılmadan jet hızıyla yüksek maaşlı makamlara taşınması kamu çalışanlarının gözlerine sokulan rahatsızlıklara yol açtı.
Ne Suriyeli muhacir kardeşlerimizin şehirlere yayılan sefaletleri ne sadece PKK’yı muhatap alarak çözümlenmeye çalışılan Kürt sorununa dönük inişli çıkışlı faaliyetler ne dış politikada yapılan hatalar ve yaşanan zaaflar ne oy kaygısıyla yapılan samimiyetsiz siyasi değerlendirmeler ve hamleler ne Cumhurbaşkanımız ve Hükumet arasında zaman zaman görünür hale gelen çelişkili tutumlar ve bu durumun seçim kampanyasına da yansıyan yönleri ne yurt dışından ve yurt içinden organize edilen tezgahlar, yukarıda söylediğimiz sebepler kadar sonucu belirleyecek ölçüde etkili olmamıştır.
Ak Parti, 13 yıllık tek başına iktidar nimetini ve yaptığı bütün samimi icraatlarını öncelikle kendisini var kılan tabana ve sıradan insanların ufak beklentilerine, ümit, dua ve desteklerine borçluyken zaman içinde bu geniş kesimlerle irtibatını zayıflatan ve zenginlerle, medyayla, parayla iş kotarmaya çalışan, gerektiğinde siyasi manipülasyonları da devreye sokarak sonuç almaya yeltenen, samimi destekçileri yerine devşirme medyatörlerle gündemi oluşturup yönlendirmeye çalışan, harama helale dikkat etmeyen, kendisini seçip iş başına getiren ve dün de bugün de kendisinden olanları görmek için sağına soluna baktığında yanında bulacağı insanlara karşı büyüklenme içinde olanbir mecraya sürüklenmiş ve bu yüzden bu kesimlerin irfani duyarlılığıyla uyarılmış bulunan bir yaralı aslan görünümündedir bugün.
Başarısızlığa yol açtığı düşünülenelde olmayan diğer sebepler hep vardı ve var olmaya da devam edecektir.
Selam ve dua ile…