SEÇİM SONRASI TÜRKİYE: NÜKLEER ANLAŞMA, ÇÖZÜM SÜRECİ, YAPICI DIŞ POLİTİKA

Bölgede siyaset zorlaşıyor, henüz en kötüyü görmedik. Türkiye için içeriden başlayarak dışarıya doğru bir ince ayar yapma dönemi. AK Parti-CHP Büyük Koalisyonu içeriye çeki düzen verme, dışarıda yeni ortama adapte olabilme kabili

VAN 23.07.2015 09:45:20 0
SEÇİM SONRASI TÜRKİYE: NÜKLEER ANLAŞMA, ÇÖZÜM SÜRECİ, YAPICI DIŞ POLİTİKA
Tarih: 01.01.0001 00:00
 El-cezire/ E. Fuat Keyman/ Bülent Aras

7 Haziran 2015 Genel Seçimi sonrası Türkiye siyasetini, ya AK Parti-CHP Büyük Koalisyonu ya da Kasım ayında erken seçim tercihi şekillendirecek.
Bu hafta büyük olasılıkla hangi tercihin yapıldığını göreceğiz.

İlk tur koalisyon görüşmeleri, 1990’lardaki koalisyonlu yıllarla karşılaştırıldığında üç önemli farklılığı ortaya koydu. İlk olarak görüşmeler olumlu ve yapıcı geçti. İkincisi, dört parti de AK Parti-CHP koalisyonunun “olması gereken” olduğunda anlaştı. Üçüncüsü, ilk defa partiler (MHP ve HDP), başka partilerin yapacağı koalisyonu destekleyeceklerini, hatta olumlu ve yapıcı katkı vereceklerini söyledi. Peki, kutuplaşmadan çok çekmiş ve uzlaşma kültürü az olan Türkiye siyaseti ve demokrasisi içinde bu olumlu hava nasıl ve niye oluştu?  

Bu görüşmelerde oyun kurucu var mıydı? Varsa hangi aktördü? Öncelikle, seçim sonuçlarının halkın siyasi partilere “konuşun ve uzlaşın” mesajını verdiği anlamına gelmesi, koalisyonu erken seçimin bir adım önüne geçirdi. Daha doğrusu, koalisyon değil erken seçim isteyen aktörün, erken seçimde halk tarafından cezalandırılabilme olasılığı aktörler tarafından anlaşıldı. Bu nedenle, seçim sonrası ortaya çıkan erken seçim havası giderek koalisyon kurmaya doğru yöneldi. Liderler samimiyetle koalisyon görüşmeleri yaptı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan konuşmalarında ilk tercihin koalisyon olması gerektiği, koalisyon yapılamazsa erken/tekrar seçim kararının hızla alınması mesajını verdi. Türkiye halkı, verdiği oylar ve mesajla, uzlaşının ve koalisyon olasılığının artmasının nedenlerinden ve oyun kurucu aktörlerinden biri oldu.

Diğer yandan, belki de daha önemlisi gerek güvenlik gerekse de ekonomi alanlarında yaşanan, başta bölgesel ve küresel riskler, meydan okumalar ve değişimler, koalisyon olasılığını, hatta AK Parti-CHP Büyük Koalisyonu’nu, sorunları çözme ve Türkiye’yi bu çalkantılı dönemde güçlü ve istikrarlı kılma temelinde bir “gereklilik” haline getirdi. Türkiye’yi tekrardan erken seçime götürmenin ve 2016’ya kadar hükümetsiz bırakmanın siyasi götürülerinin, koalisyon kurmaktan daha fazla olacağı algısı aktörler arasında güçlendi. Güney Doğu sınırlarımızdaki IŞİD’e karşı mücadele, Suriye ve Irak’taki “çökmüş devlet” sorunu, Yunanistan ekonomisinin çökmesi ve Avrupa’daki ekonomik çalkantı ve son olarak İran ile nükleer anlaşmanın imzalanması ile yumuşayan Amerika/Batı-İran ilişkileri…

Tüm bu gelişmeler, bizce bir “oyun kurucu” olarak, seçim sonrası dönemde koalisyonun erken seçime tercih edilme olasılığını arttırdı. Erken seçim dünyanın sonu değil, Türkiye’yi aşırı istikrarsızlıklara savurmaz, çok olumsuz etkilemez. Bu, doğru. Ama hem kurulması hem de işlemesi zor olmakla birlikte, bugünün iç ve dış koşulları içinde koalisyon, erken seçimden daha doğru bir karar olur. Verimli ve etkin işleyen bir koalisyon hükümeti, Türkiye’yi hem içerde hem çalkantı içindeki bölgesinde daha güçlü ve istikrarlı yapabilir. Türkiye’yi “yumuşak güç temelli aktif ve yapıcı dış politika” yoluyla bölgesel gelişmelere daha hızlı ve iyi hazırlayabilir. Ekonomi alanında tekrardan dinamizm ve bölgesel/küresel hareketlilik kazanmada, kutuplaşma sorununa çözüm alanları yaratmada ve dünya ile ilişkilerimizi düzeltmede koalisyon hükümeti başarılı olabilir, önemli rol oynayabilir. Bu temelde de birbiriyle bağlantılı iki önemli gelişme, bir taraftan hem Suriye ve Irak’taki çökmüş devlet sorunundan, hem de Avrupa ve Batı’daki İslam fobisi sorunundan yararlanarak güçlenen ve yaygınlaşan DAEŞ’e karşı mücadele, diğer taraftan da İran ile nükleer anlaşma ve bu anlaşmanın başarılı olmasının bölgesel sonuçlarıdır. DAEŞ’e karşı mücadele, İran ile nükleer anlaşma ve Çözüm Süreci…

Türkiye bu üçü arasındaki bağlantıyı nasıl kurmalı? Nasıl bir vizyon ve strateji, Türkiye’yi bölgesel ve küresel denklemde ve masada güçlü kılar? İran’ın nükleer anlaşması oyun değiştirici nitelikte İran ile nükleer anlaşma, bölgesel ölçekte “oyun değiştirici” niteliktedir. Doğru geliştirilerek hayata geçirilirse, Çözüm Süreci de bölgesel ölçekte oyun değiştirici nitelikte olma potansiyelini taşıyor.

İran’ın sembolik de olsa Amerika tarafından tecridi ile uluslararası sistemin dışında kalması son buluyor. Ambargoların gevşetilmesi ile yaşanacak rahatlama kadar, Amerika ile ilişkilerin düzeltilmesinin sebep olacağı psikoloijik rahatlama Basra Körfezi’nden başlayan halkalarla uluslararası siyasette bir dizi yeni gelişmeyi tetikleyecek. Olumlu tarafta İran’a yönelik askeri operasyon ihtimalinin ortadan kalkması ve İran’ın bir ekonomik cazibe merkezi haline gelmesi var. Diğer yanda ise Körfez Arap ülkelerinde İran fobisini artırması, bu ülkeler arasında yeni bölünmeler oluşturması, Şii yükselişi algısına karşı DAEŞ ve benzeri yapıların güç kazanması ihtimalleri yer alıyor.Bu durumların hepsine etki edecek bir diğer gelişme ise, Amerika’nın bölgeden çekilmek için önündeki en büyük engellerden birinin daha kalkması.

İran’ın çok katmanlı, hiyerarşik devlet yapısı ve bu yapının kaotik karar alma süreçleri iki konuda anlaşmış gözüküyor. İlki, nükleer anlaşmanın yapılması. Avrupa Birliği ile başlayan, Tahran Anlaşması ile bir deneme yapan, nihayetinde doğrudan görüşmelerle devam eden süreç, İran tarafında önceki dönemlerde görülmeyen bir kararlılık, tıkanmalarda zamanlı tavizlerle sürdürüldü. İkincisi ise Filistin, Yemen, Suriye, Bahreyn ve Lübnan hattında İran’ın Arap Baharı ile yenilenen aktif politikalarına devam etmek.

Nükleer sonrası bölgesel siyasetin bağlamı artık Arap Baharı ile ortaya çıkan, bazen birbiri ile çelişen “esnek ittifaklar” sistemi değil, güçlü ve sabit blokların rekabeti olacak. İran ve Suudi Arabistan karşıtlığı üzerinden rekabetin tırmanması kaçınılmaz. Amerika, bu iki tarafla ilişkilerini nasıl sürdüreceği üzerinde çalışıyor, ancak anlaşma ile psikolojik üstünlük bir süre İran’ın olacak. Yemen ve Suriye’de süren vekâlet savaşları şiddetlenerek genişleme tehlikesi taşıyor. Her iki ülkede rejim yapılarının tehdit algıları bu tırmanmayı kaçınılmaz kılıyor. Arap Sünni ülkelerin mevzi kaybı, bu dünyanın temsilcisi olma iddiasındaki Vahabi-Selefi aşırılığın önünü açabilir.

Durumu daha da kötüleştiren ise mezhep çatışması üzerinden yürütülen bölgesel rekabetin toplumlararası yayılma riski. Türkiye için ince ayar yapma dönemi Bölgede siyaset zorlaşıyor ve henüz en kötüyü görmedik. Türkiye için içeriden başlayarak dışarıya doğru bir ince ayar yapma dönemi. AK Parti-CHP Büyük Koalisyonu içeriye çeki düzen verme, dışarıda yeni ortama adapte olabilme kabiliyetlerine sahip bir yönetim yapısı ortaya koyabilir. Siyaset, barış ve ekonomi perspektifli koalisyon, bölgesinde tazelenen bir özgüvenle Türkiye’nin yapıcı rolunü yeniden kurgulayabilir. Türkiye’nin temel değeri bölgede bloklar ve mezhepler üstü pozisyon alabilecek ve tüm taraflar ile yapıcı ilişki kurabilecek bir politika imkânına sahip olması. Türkiye’nin Arap Baharı ile karşı karşıya kaldığı demokrasi açığını kapatma zorunluluğunu, akıllıca kendi Kürtleri ile başlattığı Çözüm Süreci üzerinden ceveplamaya çalıştığını gördük. Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile gelişen ilişkiler, süreci ve bölgesel politikayı destekleyen bir gelişme oldu.

Türkiye’nin yumuşak güç, ekonomi, bölgede kurumların inşası ve insani yardım üzerinden yürüteceği politikanın kurucu unsurlarından biri, durma aşamasına gelen barış sürecini canlandırmaktır. Büyük Koalisyon ile bu yönde geliştirilecek inisiyatifler barışın arkasındaki güçlü toplumsal iradeyi hayata geçirecek, Türkiye’yi yeni bir eşiğe taşıyacaktır. Bu bağlamda, sadece Irak Kürtlerini değil, Suriye’deki Kürtleri de kapsayacak şekilde Çözüm Süreci’nin devam etmesi ve artık Parlamento’nun da çözümde önemli rol oynamaya başlaması çok önemli olacaktır. Böylece ülke içinde barış ve istikrar sürdürülebilir hale gelirken, bölgeye de Arap Baharı’nın ihtiyaç duyduğu başarı hikâyesini sunacaktır. DAEŞ ile mücadelede sağlam bir çerçeve sunacak Türkiye-Kürtler işbirliği, Batı’nın ve özelde Amerika’nın güçlü desteğini kazanacaktır.

Türkiye’nin barış, ekonomi, karşılıklı bağımlılık, enerji ve güvenlik eksenli yapıcı dış politikası yeniden cazibe merkezi haline gelmesine yol açacaktır. Seçim sonrası ülkenin ufkunda bu imkân var. Bu ufku hayata geçirmek ise seçmenin işaret ettiği siyasilere düşüyor. Ülkenin geldiği kritik eşik, ciddi tesir icra edecek bölgesel gelişmeler, meydan okumalar ve fırsatlar bu rolü üstlenecek bir yönetim vizyonunu gerekli kılıyor. Ümidimiz, siyasal aklın bu imkânı ötelemeyeceği yönünde.

- See more at: http://www.iktibasdergisi.com/secim-sonrasi-turkiye-nukleer-anlasma-cozum-sureci-yapici-dis-politika/#sthash.HVOGOLqm.dpuf