Samimi Olduğunuz Kadar Savaşçısınız da Hocam

Sarı Hoca, Öcalan’ı hükümetle görüştüğü için “ulus-devlet talebinden ricat edip Kürt ulusal hareketine ihanet etmekle” eleştirecek kadar sertleşti.

VAN 2.04.2013 11:31:57 0
Samimi Olduğunuz Kadar Savaşçısınız da Hocam
Tarih: 01.01.0001 00:00

Melih ALTINOK

Samimi Olduğunuz Kadar Savaşçısınız da Hocam

PKK’nin tabanı da, huzursuz Türkler de, çözüm sürecine yönelik itirazlarını aynı soruyla dillendiriyorlar:

“Karşılığında ne verilecek?”

İlginçtir, kaygılarını aynı soruyla dile getirseler de farklı siyasi cephelerdeki vatandaşları etkileyen asıl aktörler de bir mahalleden.

Örneğin endişeli Türk kamuoyu, MHP’nin ya da işi Genel Merkezi’ne Türk bayrağı asmaya kadar vardıran CHP’nin görüşmelerde taraf olmadığını biliyor. Dolayısıyla da, bu partilerin ya da çevresindeki organik aydınların itirazlarını “muhalefetin doğası gereği” şeklinde algılıyor.

PKK tabanındaki vatandaşlar da adı geçen muhalefete değil, müzakerenin tarafı olan hükümete, “temsilcilerine” ve onların çevresindeki kanaat önderlerine bakıyorlar. Kaygılarını buralardan gelen açıklamalara göre şekillendiriyorlar.

Şu âna kadar hükümet cephesi süreci gerçekten profesyonelce yürüttü. Milliyetçi, ulusalcı cephenin kışkırtmalarına ve hatta PKK’nin savaşçı alışkanlıklarına rağmen, “muhatabını” değersizleştirmedi.

Başbakan Erdoğan’ın “Öcalan hidayete mi erdi” sorusunu, “Hidayet kapıları kimseye kapalı değildir” sözleriyle yanıtlaması bile bu profesyonelliğe başlı başına kanıt.

Çözüm sürecinin diğer aktörü Öcalan da, sızdırma girişiminde faş olan, tabanı konsolide etmeye yönelik “anlaşılabilir” beyanatları dışında oldukça yapıcı bir rol oynadı. Zaman zaman Kandil’in savaşçılarının dümen suyunda “savrulan” BDP’yi rayda tutmayı başardı.

Peki, madem milliyetçilerin ulusalcıların propagandası o kadar da etkili değil, Türk ve PKK tabanındaki vatandaşların kaygıları niçin kemikleşiyor? Kim bu herkesi “huzursuz” etme becerisine sahip olanlar?

Beşikçi vakası

Bu sorunun yanıtını ilk kez tartışmıyoruz elbette. Burada, barışa maksimalist taleplerle bahane bulanların asıl derdinin çözüm değil bireysel pozisyonları olduğuna ve etkilerine dair pek çok yazı okudunuz?

Sağ olsunlar, aralarına da her gün bir yenisi ekleniyor. Dağın ardına baka baka “uçurum olanlar” ve PKK’ye maksimalist telkinlerde bulunan hümanistler bizi malzemesiz bırakmıyor.

Ancak geçen günlerde Cumhuriyet’e verdiği mülakatta “Öcalan’ın müzakere ehliyetini” sorgulayan İsmail Beşikçi’yi kuşkusuz ki bu ikbal pervanelerinden ayırmak gerek.

Nam-ı diğer Sarı Hoca, inandığı değerler uğruna onca bedeli ödemeyi göze alan bir ideologdur. Hülasa ne söylüyorsa doğru bulduğu içindir.

Hocanın bu prestiji, PKK tabanındaki huzursuzları kemikleştirmekle de sınırlı değil. Zaman zaman Öcalan’ın bile adını “saygıyla” andığı hocanın muteber konumu, onun sözlerinin, taleplerinin milliyetçi-ulusalcı kesimlerin gözünde de sürecin nereye varacağına dair bir işaret olarak algılanmasına neden oluyor.

İşte bu nedenle İsmail Hoca’nın görüşlerinin eleştirilmesi, artık amaçları Türk ve Kürt kamuoyunda açıkça görülen ilkesizlerle uğraşmaktan çok daha fazla önem taşıyor.

Daha nereye kadar savaş hocam

Sarı Hoca, Öcalan’ı hükümetle görüştüğü için “ulus-devlet talebinden ricat edip Kürt ulusal hareketine ihanet etmekle” eleştirecek kadar sertleşti.

Hoca bu noktada öncelikle “ayrı bir ulus-devletin” Kürtlerin bugün talep ettikleri demokratik haklarını otomatikman sağlayacağı optimistliğinin nedeni açıklamalı.

PKK’nin, Stalinist örgütlenmesi, söylemleri ve icraatlarıyla fiilen ortaya koyduğu geleneğinin, ileride Kürt halkının nihai kurtuluşunu getireceğine inanmamızı nasıl bekliyor?

Ayrı bayrak, ayrı parlamento, ayrı ordu demokrasinin garantisi midir?

Silahların bırakılması umudunun bile gasp edilmiş pek çok demokratik hakkın iadesinin yolunu açtığı bir süreçte, ancak savaşla elde edileceği ortada olan bir hedefin Kürtlere de Türklere de ölümden, acıdan başka bir şey getirmeyeceğini göremiyor mu?

İsmail Hoca ayrıca, her türlü marjinal talebin silaha başvurmadan meşru olarak konuşulabileceği bir Türkiye için ilk hedef olan silah bırakma sürecine, Kürtlerin demokratik haklarının iadesi “pazarlığını” da dâhil ederek, asıl ricat edenin kendisini olduğunu gösteriyor.

Ne yani hocam, bir provokasyon neticesinde masa devrilirse, pazarlık yapılmasını salık verdiğiniz Kürtlerin demokratik haklarının iadesi de mi rafa kalkacak?

Beşikçi Hoca, ne yazık ki, Kürtler adına dillendirdiği maksimalist talepleriyle önce barışın sonra da çözümün çıtasını aşılamayacak şekilde yükseltiyor.

Ve bunu inandığı için yapması, samimiyeti, başta Kürtler olmak üzere tüm Türkiyelilerin hak mücadelesini başka bahara ertelediği gerçeğini değiştirmiyor.

Üzgünüm hocam.

TARAF