Türkiye’nin PKK'nın ateşkes talebini hiçbir şey olmamış gibi karşılaması elbette mümkün değil.
Daha dün “Askeri baraj” söylemiyle ateşkesi bozan, “devrimci halk savaşı” ilan ederek yüzlerce askeri, polisi, sivili katleden bir örgütün bugün kalkıp “ateşkes” istemesi samimi değil. Fakat yine de çok önemli. Geçen kısa sürede devletin gücünü, ağırlığını örgüt üzerinde iyice hissettirdiğine işaret ediyor. Gerçek şu: PKK, Türkiye’yi kanlı bir iç savaşa sürüklemeye çalıştı ama kendisine verilen bu görevi başaramadığı için şimdi yeniden ateşkes talep ediyor. Bu ateşkes talebinde Brüksel'in PKK üzerindeki etkisini de göz ardı etmemek lazım.
Türkiye’nin PKK'nın ateşkes talebini hiçbir şey olmamış gibi karşılaması elbette mümkün değil. PKK’nın barış isteyen bir örgüt olmadığı çözüm sürecinde tüm çıplaklığıyla ortaya çıktı. Başka hesaplarla “ateşkes” istiyorlarsa bile bunun koşulu, şartları bellidir. Kandil ateşkes için şart öne sürecek bir noktada değil. Asker, polis, sivil demeden katliamlar yapan PKK, Doğan medyasının, CHP’nin, Fetullahçı liberallerin desteğini arkasına alarak hükümete şart dikte edemez. Çözüm süreci gösterdi ki, akan kanın durması için sahada PKK’nın silahlı varlığına göz yumulamaz. Sahnede olan silah patlar. Silahlı varlığını sınır dışına çekmeye yanaşmayana kadar PKK ile yeniden bir süreç başlatılamaz. PKK canı istediğinde seri katliamlar yapan, sıkıştığında ise ateşkes isteyen bir örgüt. Örgütün silahlı varlığına rıza göstermek PKK’yı Güneydoğu’nun resmi “savunma gücü” olarak tanıma anlamına gelir ki, bunun Türkiye’yi ve hükümeti nasıl bir felakete sürükleyeceğini sanırım anlatmaya bile gerek yok.
Silahları susturmak isteyenin elini tutan kimse yok; ellerini tetikten çekmek istiyorlarsa çeksinler, ateşkes ilan etmek istiyorlarsa etsinler. Ankara’nın ciddiye alacağı tek açıklama PKK’nın silahlı unsurlarını Türkiye’nin dışına çıkarması ve silahsızlanması olabilir. Bundan başkası eskiye dönüş olur ki, onun da Türkiye’ye nasıl kanlı bir fatura çıkardığını artık hepimiz biliyoruz.