Sağırdırlar, Dilsizdirler, A’madırlar...

M. Fatih Ergenekon

VAN 19.01.2018 11:11:26 0
Sağırdırlar, Dilsizdirler, A’madırlar...
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Malum olduğu üzere Bakara suresinin 18. Ayetinde Allah müşriklerin özelliklerini sıralarken onların birtakım duyusal taraflarına da vurgu yapmıştır.

Evvela şunu belirtmekte fayda vardır ki, Kur’an hiçbir sıralamayı tesadüfi kullanmaz, tıpkı tek bir harfi gelişigüzel kullanmadığı gibi..

Bu örneği açacak olursak, İbrahim as ile ilgili muhtemel ilk bahsedilen Meryem suresi 41. Ayette İbrahim as için önce sıddık olması vurgulandıktan sonra da nebilik sıfatı zikredilmektedir. Tıpkı sevgili Peygamberimiz önce kulluğunu sonrasında da resullüğünü vurgulamız gibi.. Yani Allah resulüne muhtemel verilen mesaj şu olsa gerek: İbrahim’de önce sıddık sonra nebi idi.. Tıpkı senin önce el- Emin sonra Resul olman gibi.. 

Ayette dikkat çeken husus kulağın sıralamanın ilki olarak zikredilmiş olması ki, kulak vücutta yanılmayan tek organ olmakla birlikte vücud da faal olmaya başlayan ilk organdır, anne karnında açılmaya başlar ve çocuk anne karnında duymaya başlar. Tüm bunlarla beraber kulak, bilgi sistemimizin de bir parçasıdır (semina ve ata’na). İman ettiğimiz şeyler gözle gelen durumlardan ziyade duyduklarımızla ilgilidir. Kulağını yönetemeyen insan ise savrulmaktan öte geçemiyor. Tevbe suresinin 61. ayetiyle sabit olmakla birlikte müşriklerin Hz. Peygambere kulak lakabını taktığını hatırlatmakta fayda var zira sevgili peygamberimiz sözü olan herkesi dinlerken, konuştuğunda ise sözü dinlenendi. 

O kullar ki, sözün tamamını dinlerler, en güzeline uyarlar (Zümer 18) ayetinin bir mesajı da şu olsa gerek: Sözün tamamını dinleyin! Tıpkı zekatı verin emrinin zekat verecek seviyeye gelmek için çabalayın! Mesajını taşıması gibi.. Zira mü’min zekat veremediğinde Allah’ın bir emrini yerine getirememenin üzüntüsünü yaşayıp bu durumu içselleştirebilmeli.. 

Sözün en güzeline uyabilmek için sözün en güzelini tespit edebilmeli. Dolayısıyla karşımıza en güzel, güzel, güzel olmayan gibi kategoriler çıkmakta. Bu tespit ise temyiz kabiliyeti gerektirecektir. Temyiz kabiliyeti ise selim fıtratı kirletmeyerek tıpkı peygamberimiz gibi ümmi olabilmek, ümmi kalabilmek, zihinleri kirletmemekten geliyor. Her şeye sünnet diyebiliyoruz da selim fıtrat üzerine kalmaya niçin sünnet diyemiyoruz?!

Ayetin ikinci mesajı da şu olsa gerek. Sözün en güzelini söyleyin.. Kur’an’a en güze söz nedir diye sorduğunuz da Kur’an size cevap veriyor: Allah’ın sözü! (Ahsen’e-l Hadis) Ahsen kelimesini sıfat olarak alırsanız tercüme tek güzel söz olarak da anlam kazanabiliyor. (Arap dilinde ism-i tafdil kalıpları isim ve sıfat olarak da kullanılabilmekte. En ya da tek gibi tercüme edilmektedir.) O halde mü’minler algılarını başkalarına teslim etmeden kalitenin ve enlerin peşine düşmeli. Bunlar için kula kul olmamalı zira tabi olmak insanın zihnini kirletiyor. 

Arapça ke-fe-ra fiili örtmek demektir, cahiliye döneminde çiftçilere tohumu toprağın altına örttüğü için kâfir denirdi. Kur’an kelimenin semantik yapısını değiştirerek kulağına perde çekenlere kafir demektedir ve kafirlik, mutlak anlamda Allah’ı inkar değildir. 

Kulaktan hemen sonra ise sıralamada dilsizlikleri karşımıza çıkmakta. Elbette müşriklerin dilleri vardı ancak hakkı söylemeyen dil yok hükmünde sunulmakta.. 

Elbette söz insanı yöneltir ve sözsüz olmak susmak demek değil, hakkı söylememektir. Bir toplum için susması gerekenler konuşup konuşması gerekenler susuyor ise o toplumun dinamikleri çöküyor demektir. Söz kıymetli olmasaydı Allah konuşmaz idi. 

Ulemamız ise dikkat edileceği üzere küfür eylemlerden ziyade küfür sözleri sıralayarak ağızdan çıkan sözlerin sorumluluğunu hatırlatmaktadır. 

O halde konuşmalı, az konuşmalı, öz konuşmalı ancak her hali ile konuşur olmalı.. 

Görmek ise gözden çok beynin işidir. Zira Allah; Mü’min erkeklere söyle, bakışlarını (yasak) olandan çevirsinler buyurarak görmede dahi seçmeyi emretmektedir. Geleneğimizde tartışmalı olmakla birlikte Kâbe’ye ve annenin yüzüne bakmak methedilmiştir. O halde güzel bakmalı zira güzel bakmak da bir niyettir. Nice güzellikleri görebilmek için güzel bakmak gerekiyor.  Kaplumbağalar bakması gereken süre kadar yumurtalarına bakmadığında yavrular yumurtadan çıkamıyor. Güzel baktığınız da bir sinerjide oluşturmakla birlikte etrafınıza pozitif değerler saçıyorsunuz.

Elbette duyu organlarına yapılan bu atıfların tamamı akılla ilgilidir. Akıl melekeleri olmayan insan ise yok hükmündedir. İnsan aklını kullanabildiği kadar insandır. Ayetin başındaki “hüm” (onlar) zamirleri hazfedilerek adeta Kur’an işitmeyen, dillendirmeyen ve görmeyen insanları yok hükmünde saymaktadır ve Allah “hüm”  (onlar) zamirini dahi zikretmemektedir. 

Akıl ise Kur’an’da geldiği her yerde fiil olarak gelmekle kalmaz, muzari fiil olarak gelir. Muzari fiil ise Arapça ‘da şimdiki zamanı, geniş zamanı ve gelecek zamanı kapsamaktadır. Yani bir kere aklın kullanılmış olması yetmez, hayatın her alanında olması gereken bir fiil olarak addedilmelidir ve bu manasıyla aklı devre dışı bırakan her hareket terk edilmelidir. 

HİLAL HABER