ROPÖRTAJ

Takva: onurumuzu kurtarmak istiyoruz

VAN 13.09.2013 11:00:28 0
ROPÖRTAJ
Tarih: 01.01.0001 00:00
12 Eylül 1980 darbesi üzerinden 33 yıl geçti. Darbe, toplumun tüm kesimlerini adeta bir panzer gibi ezip geçti. Türkiye'de halen darbenin etkisi kendini his ettirirken, darbe karşıtları toplumu bundan sonraki darbeler karşısında duyarlı kılmak için çeşitli şekillerde örgütlenerek karşı eylemler gerçekleştiriyor.
 
 
 
 
 
 
 
 
Ropörtaj: Adil HARMANCI

Bu örgütlerden biri de hiç kuşku yok ki, son dönemlerde adından sıkça söz ettiren 78´liler Derneği. 12 Eylül darbesinin yıldönümü nedeniyle geçtiğimiz hafta çeşitli etkinlikler gerçekleştiren 78´liler Derneği Van Şubesi´nin Başkanı Şemsettin Takva ile derneğin amacı, 12 Eylül´ün anlamı ve yürütülecek çalışmalarla ilgili konuştuk.
Derneğin amacını, "onurumuzu kurtarmak istiyoruz" şeklinde değerlendiren Takva, sorularımıza şu cevapları verdi:

DERNEĞİN KURULUŞ AMACIYLA İLGİLİ KISA BİR BİLGİ VERMENİZ MÜMKÜN MÜ?
Genel anlamıyla dernekler amaçlarını özet-muhtevalı kelimelerle ifade ederler. Yasal zorunluluklar dikkate alınmakla birlikte, anlaşılır olmanın gerekliliğine de özen gösterilir. Seçilen kelimenin izahı bazen bir seminer konusunu, bazen bir panel konusunu kapsayacak kadar geniş boyutlu olabilir. Şöyle diyebiliriz; 78´liler bir kültür-bir süreç ve bir misyondur. Yaşayan canlı bir tarih ve yaşayan nitelikli bir realitedir. Toplumun gerçek demokrasiye ulaşması için tarihiyle yüzleşmesi gerektiğini kabul eder ve bu doğrultuda çalışmalar yapar. Yani geçmiş yaşanmışlıkların açığa çıkarılması için her türlü etkinliklerde bulunur, yaşanmış geçmişleri geleceğe aktarmak kişinin yalnız başına yapacağı iş değil. Aynı kaderi yaşamış insanların ortaklaşarak yani örgütlenerek yapacakları bir iş olduğundan dolayı bir gönüllüler grubu olarak yan yana geldik ve derneğimizi kurduk.

BİR YILDÖNÜMÜ PROTESTOSU DAHA GERÇEKLEŞTİRDİNİZ, 12 EYLÜL DARBESİNİ ÖZETLERSEK…
Darbe zulmü sokağa, kahveye, yola, ağaca, havaya suya o kadar sinmişti ki; En yakınlarımızdan bile caka-fiyaka tarzında ters hareketler gördük. Darbecilerin oluşturduğu bariyerler kolay kolay aşılamıyordu. Korku imparatorluğu şekline dönüşen darbe yasaları, darbe hukuku toplumu bir ahtapot gibi sarmıştı. Medyadaki rütbesiz temsilciler özel programlar yaparak darbecileri haklı çıkarmanın, şirin göstermenin yoğun çabası içine girmişlerdi. Bu sayede darbeciler çok haklı oldukları edasıyla üniversiteler de, danışıklı açık oturumlarda ve açık hava toplantılarında demeçler veriyorlardı. Geleceklerini kararttıkları, istikballerini söndürdükleri insanları hala küçümseyerek, hala hor görerek karalamaya çabalıyorlardı.
Yaptıkları az gelmiş olacak ki, eğer kendilerine fırsat tanınırsa tekrar aynı darbeleri yapacaklarını açıkça beyan ediyorlardı. Yaptıkları zulmü, yaptıkları adaletsizlikleri, yaptıkları vurgun ve talan işlerinin ülkenin yararına olduğuna ve böyle bilinmesi gerektiğini söylüyorlardı. Herkesi aptal, herkesi düşünemez kabul ediyorlardı. Bu pervazsız davranışları bir bölüm medya kuruluşları tarafından kitlelere ulaştırılıyordu. Cüretkarlıkları o noktaya gelmişti ki, şöyle diyorlardı: "Asmasaydık da beslese miydik?"

ÇALIŞMALARINIZLA NEYİ HEDEFLİYOR SUNUZ?
´Çalışmalarımızla onurumuzu kurtarmak istiyoruz´ dersek yanlış bir tespit yapmamış oluruz. Bu cephede böyle seviyesizlik devam ederken, darbe mağdurları olarak da el ele vererek örgütlenme çabası içine girdik. Uzun ve yorucu uğraşlardan sonra korku imparatorluğunun duvarlarında gedikler açılmaya başlandı. Sokaklar artık sessiz değildi. Devrimciler, demokratlar, iyi niyetli İslami gruplar, emekten yana, demokrasiden yana tüm muhalefet grupları ve özellikle Kürt özgürlük hareketi darbecilerin kirli yüzünü açığa çıkardılar. Darbecilerin büyük gövdesine hala dokunulmamış ama bir bölümünde deprem oldu. O eğilmez bükülmez gibi davranan kocaman-zavallılar nasılda hastalandılar, romatizmaları azdı. Titrek adamlar gibi yürürken nasılda adımlarını yavaş yavaş atmaya başladılar.

BUNLAR ONURU KURTARMAYA YETTİ Mİ PEKİ?
´Yetmez´ diyoruz ama bu günleri de gördük. Başa dönersek az da olsa bu olanları amaçladığımız çalışmalara örnek gösterebiliriz.

PEKİ, BUNDAN BÖYLE NE TÜR ETKİNLİKLER DÜZENLEMEYİ DÜŞÜNÜYORSUNUZ?
Etkinlik derken çok şey insanın aklına geliyor. Bizim etkinlik olarak önümüze koyduğumuz ve çalışma sahası olarak belirlediğimiz alan yaşamış olduklarımızın tercümanı olmaktır. 12 Eylül´ün zehirlediği bu topraklarda bozulan doğal yaşamı yeniden dizayn etmek; yeniden yaşamı normalleştiren kim olursa yardımcı olmak temel felsefemizdir. Bilindiği gibi 12 Eylül darbesiyle birlikte yargılanan tüm insanlar, kurum ve kuruluşlar çeşitli hapis cezalarına çaptırıldılar. Bununla da kalınmadı insanlar medeni haklarını kullanamaz oldular. Ehliyet alamaz, evlenemez, seyahat edemez bir yaptırımla yüz yüze geldiler. Bu vahşet karşısında gülünür mü-ağlanır mı bilinmez ama biz mağdurlar sohbet ederken şöyle diyorduk:
"Bizim muktedir büyüklerimiz bizleri çok sevmiş olacaklar ki, bir işte çalışıp yorulmayalım diye, bir belge almada uğraş verip yorulmayalım diye böyle bir tedbir almışlardır."
Keşke bununla kalınsa hapis cezalarını bitirmiş biz mahkûmlar bu defa başka illerde yasal gözetim altında yıllarca imza atacak başka bir "iyilikle" yüz yüze gelmiştik.
Mesela benim sürgün yerim Aydın´dı. Bazı Vanlı arkadaşların Yozgat, Afyon, Kütahya, Uşak v.b. illere çıktığını hatırlıyorum. Hikâyelerin konularını teşkil edecek kadar çoğaltabiliriz, olup bitenleri ama sorunuza tekrar dönersek şöyle denilebilinir; Biz geçmişte olup bitenleri çok erken unutuyoruz. Canımızı incitenleri erken unutuyoruz. Gün gelir çocukları çocuklarımızın canını yakacağını hesaplayamıyoruz. Ya da hesaplıyor olsak da tedbir almıyoruz. Yani 68 kuşağı bize benzer etkinlikler içinde olmuş olsalardı büyük ihtimal 12 Eylül´ü biz görmeyecektik.

78 İLE 2000´LER ARASINDA NASIL BİR BAĞ KURMAYI PLANLIYORSUNUZ?
Biz burada halkımıza tercümanlık görevini üstlenerek doğruyu-yanlışı göstermek istiyoruz.12 Eylül denirken çok iyi düşünmek lazım. Yapılan bazı teorik tespitlerle geçiştirmemek lazım. Onu yaşayanlarla yaşamak en doğru yoldur. Biz etkinliklerimizle bu yolu izaha çalışacağız. Yani düşünelim, bizler çok yaramazlık eden çocuklar olsak da bize reva görülen bu vahşeti hak etmiş miydik? Bizler okullarımızdan, işlerimizden ve çalışmalarımızdan alıkonularak adı hapishane olan işkencehanelere doldurulduk. Sonra hayattan koparılan, yaşam ortamları ortadan kaldırılan, toplumla ilişkileri izole edilen ve üretimden düşürülen insanlara dönüştürüldük. Bu kini, bu öfkeyi, bu inadı nasıl izah edeceğiz?

12 EYLÜL ÖNCESİ İLE BUGÜNÜ KARŞILAŞTIRDIĞIMIZDA ÖNE ÇIKAN FLAŞ DEĞİŞİKLİKLER NELERDİR, TOPLUM VE SİYASET GEÇMİŞ OLAYLARDAN GEREKEN DERSİ ÇIKARABİLMİŞ MİDİR?
12 Eylül ile bu günü karşılaştırdığımızda elbette önemli değişiklikleri yakalayabiliyoruz. Ana başlıklar halinde aklımıza takılanları şöyle sırlayabiliriz.
* Toplumların dönüşümünü sağlayan ana unsurlardan yani toplumu değiştiren-dönüştüren etkenlerden biri de iktidar güçlerine muhalif, sisteme muhalif sol güçlerdir. Bu sol güçler 12 Eylül öncesinde daha bir hareket içindeydiler. 12 Eylül sonrasında aktivitelerinde bir azalma görülüyor. Felsefik bakışta, siyasal yorumlamada bir etkinlik gözüküyor. Özellikle egemen, hükümran davranışlardan uzaklaşma görülüyor.
* 12 Eylül öncesinde adı "Kuruluş Felsefesi" olan retçi-inkarcı-tekçi zihniyet yaşamı kilitlemişti.12 Eylül sonrasında hiç değilse bunlar konuşulur ve tartışılır olmaya başlandı. Bu uğurda çok mücadeleler verildi, çok bedeller ödendi.

* 12 Eylül öncesinde Kürtlerden bahsetmek hemen hemen imkansızken; 12 Eylül sonrasında diğer halklarla birlikte gündeme oturan bir halk, bir milliyet, bir millet ya da bir ulus oldu. Bu yanlış anlaşılmamalı Kürtler elbette ulus olarak Orta-Doğu coğrafyasının en kadim halklarındandır.Ama Türkiye´de ´tekçiler-redçiler ve inkarcılar tarafından yok sayılıyorlardı.

* PKK Türkiye´de bir öcü gibi değerlendirilirken artık ülkenin gündemini belirleyen bir güç oldu. Kürtler bu duruma gelebilmek için çok bedeller verdiler.
* Hiç dokunulamayacak gibi gözüken o yıldızı-havası-forsu bol askerler dokunulur olamaya geldi. Hep "haklı", hep "adaletli", hep "ülkeyi ve milleti seven" gibi duran bu unsurlar ilklere öncülük eden Van topraklarında tuzla buz oldu. Ferhat Sarıkaya´nın açmış olduğu iddianameyle gerçekler su yüzüne çıktı.
* 12 Eylül öncesinde TBMM´de ´Kürdüm´ demek çok zor bir iş olmasına rağmen; 12 Eylül sonrasında Kürt Milletvekili olarak tutuklanmalar olması flaş gelişme olarak sayabileceğimiz noktalar olabilir. Sadece soruya cevap olma adına bunları saydık ama yer vermediğimiz kayda değer çok gelişmeler de vardır.
Toplumun ve siyasetin geçmiş olaylardan ders çıkarabilmiş mi? sorusunu yanıtlamaya gelince orada durmak lazım. Siyaset toplumların ürünüdür. Tersini iddia edenler de var. Toplumlara bakıldığında tek boyutlu talepçiler, tek boyutlu üreticiler, tek boyutlu yaşayanlar yok elbette. Haliyle her kesit kendini temsil eden organizasyonlar ister. Bu organizasyonlara siyaset kulvarı dersek görülecektir ki; toplumun çeşitliliği ona denk ya da yakın düşen siyaset veya siyasetçileri türetecektir. Doğaldır ki 12 Eylül sonrasında toplum da siyaset de çok dersler çıkarmıştır. Ulusalcı biçimlenmelerin çıkarları istekleri, Kürtlerin istem ve çıkarlarıyla uzlaşmıyor, hepsinin çıkarları ve istemleri ümmetçi yapıyla uzlaşmıyor. Hepimiz bir birimize muhtacız.
  …devam edecek.