Prof. Sarı'dan etkileyici bir sunum; 'İnci Kefali' Manisa’da anlatıldı

Manisa Celal Bayar Üniversitesi'nde düzenlenen 24. Ulusal Biyoloji Kongresi'nde, Prof. Dr. Mustafa Sarı, “Van Gölü İnci Kefali Üreme Göçü ve Koruma Çalışmalarına Genel Bakış” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. Görsel üzerinden d

VAN 12.09.2018 11:00:00 0
Prof. Sarı
Tarih: 01.01.0001 00:00
 

Manisa Celal Bayar Üniversitesi'nde önceki gün, “24. Ulusal Biyoloji Kongresi” düzenlendi. Kongrenin açılışına, Manisa Valisi Hakan Güvençer, Manisa Celal Bayar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. A. Kemal Çelebi, Kongre Başkanı Prof. Dr. Kamil Koç, akademisyenler ve öğrenciler katıldı.   
14 Eylül gününe kadar devam edecek olan kongrenin ilk gününde, 1992 yılında Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde (Van YYÜ) akademik hayatına başlayan, 23 yıl aradan sonra ise, Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi’ne Dekan olarak atanan Prof. Dr. Mustafa Sarı da, “Van Gölü İnci Kefali Üreme Göçü ve Koruma Çalışmalarına Genel Bakış” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. 

 

GÖRSEL ÜZERİNDEKİ ETKİLİ SUNUM 
Görsel üzerinden katılımcıları etkileyen bir konuşma yapan Prof. Dr. Mustafa Sarı, sözlerine şöyle başladı:
“Ben size ülkemizin en uzak köşelerinin bir tanesinde, hep üzücü haberler aldığımız yerden, Van Gölü’nden umuda göçen bir balığın hikâyesini anlatacağım. İnci Kefali balığı sadece Van Gölü’nde yaşayan bir endemik türü… Yaşamını, Van Gölü’nün tuzlu sodalı sularında geçiriyor. Ama gölün suları üremesine uygun olmadığı için ilkbahar aylarında büyük sürüler halinde akarsulara göç ediyor. Bu öyle bir göç ki gelincikler açtığında, Mayıs sonu Haziran başı gibi, Van Gölü çevresindeki tüm dereler akıntının tersine giden balıklarla doluyor. Bu balık, göçe başladığı anda, beslenmiyor, yem almıyor ve göçü tamamlanıncaya kadar, inanılmaz zahmetlere katlanıyor, önüne çıkan engelleri, şelaleleri zıplayarak, bezen uçarak geçmeye çalışıyor. Ve bu esnada önüne çıkan doğal ve doğal olmayan bir sürü düşmanıyla mücadele ediyor.”

 

DOKTORA TEZİ
Van’a gelişini ve İnci Kefali ile tanışmasını anlatan Prof. Dr. Mustafa Sarı, şöyle devam etti: 
“İşte benim hayatımla balığın hayatının karıştığı yer de tam burada başlıyor. Ben, 1992 yılında, saçlarım varken, genç bir asistan olarak gittim Van Gölü kenarına, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’ne… Ve İnci Kefali ile ilgili çalışmaya başladım. Bir doktora tezi hazırladım. Doktora tezimi hazırladığım zaman, şöyle bir manzara vardı Van’da, İnci Kefali ile ilgili olarak; Valiliğin karşısında, üreme zamanında, her sabah 20 kamyon dolusu İnci Kefali satılıyordu. Ve İnci Kefalinin yumurtaları kamyonun kasasının kenarlarından yollara akıyor, kırmızı kırmızı utanç izleri bırakıyordu. Nerdeyse bir şehir komple balık kokuyordu. Ve bu esnada herkes balık korunuyor gibi yapıyordu, ama aslında balık korunmuyordu. İşte, doktora tezim sırasında ben bu balık ile ilgili çalışmalar yaptım. Stok tespitini yaptım ve alternatif bir balıkçılık modeli geliştirdim.”

 

NASIL BİR YOL İZLEDİ?
Prof. Dr. Mustafa Sarı, daha sonra izlediği yolu şöyle açıkladı:
“Alternatif balıkçılık modelinde yaptığım şey şuydu; İnci Kefalinin sürdürülebilir balıkçılığa ulaşabilmesi için bir takım tedbirler, öneriler söz konusuydu. Ve ilk iş olarak Tarım Bakanlığı’na gittim. İlgili şube müdürüne heyecanla anlattım. Genç bir asistanım, heyecan kulaklarımdan fışkırıyor. Anlatıyorum, ama beni dinleyen müdürün kafamı kaldırdığında sayıkladığını gördüm. Hatta sayıklamakla kalmayıp, ‘ya hoca kaç ton tespit ettin gölde balık?’ diye sordu, ben de ‘43 bin ton’ dedim. ‘İyi, bana yaklaşmışsın’ dedi. ‘Nasıl olur, siz de mi stok tahmini yaptınız?’ dedim, ‘çünkü stok tahmini zor bir iş, ben 3 yılda yaptım, 27 bin balık ölçtüm, tüm bu 3 yılın nerdeyse her günü arazide oldum’, ‘yok’ dedi, ‘biz arkadaşlarla çay içiyorduk, şöyle bir baktık, bahse girdik, ben de 50 bin ton demiştim’ dedi. Yani benim o kadar uğraşmama gerek yokmuş, müdür bey şöyle yapmış ve her şeyi görmüş. Tabi, Tarım Bakanlığı’ndan ümidi kestim, gittim bölüm başkanına, bölüm başkanı dedi ki, ‘kardeşim ben senin yaptığını kabul etmiyorum, seni de beğenmiyorum zaten, bana göre, aşırı avcılık değil, yetersiz avcılık var, avcılığı artırmak lazım’ dedi. Dekana gittim, ‘valla ben anlamam’ dedi, Rektöre gittim, ‘valla benim işim değil’ dedi. Valiye gittim… Vali beni ilgiyle dinledi, sonra dedi ki, ‘ya hoca, burası terör bölgesi, ben insanların güvenliğini sağlamakla mükellefim, ben şimdi insanların emniyetini sağlamaktan kaygı duyarken, sen bir göl dolusu balık çıkarıyorsun başıma, deli misin kardeşim, git başımdan’ dedi. Ne ise, sonuçta valiyi ikna ettim ve herkesin katıldığı bir toplantı ile İnci Kefali balığının sürdürülebilir balıkçılığı için yapılması gerekenleri açıkladık.”

 

ÇÖZÜM YERİNE KAVGA!
Prof. Dr. Sarı, toplantıda konunun çözümüne dair fikirler üretileceğine ortaya kavgalı bir durumun çıktığını belirterek, şunları söyledi:
“Ama toplantıda benim anlattıklarım tartışılmadı. Toplantıda Vali ile bir balık kaçakçısının tartışması olayı oldu. Bu kavgadan insanlar korktu, bir anda 200 tane kızgın insanla baş başa kaldım, tüm devlet düzeni kayboldu, yok oldu. Çok şükür, o gün postu deldirmeden paçayı kurtardık. Ve bir karar verdim; dedim ki, bundan sonra bu acınacak haldeki balığın geleceği için ben mutlaka bir şeyler yapmalıyım. Başka kimseden beklentim yok, küstüm. Madem bilime değer vermiyorlar, ben gidip kaçak balıkçılarla anlaşacağım ve bu işi çözeceğim dedim. Kaçak balıkçılarla 6 aylık bir anlaşma sürecimiz geçti. Bir anlaşma metni hazırladık, balıkçılar Tarım Bakanlığı’ndan 2 yıllık bir av yasağının kaldırılmasını talep ediyor, ‘2 yıl biz bol bol balık avlayalım, balık satıcıları da yüksek fiyattan balığımızı satın alsınlar, biz de 2 yılın sonunda kafamıza göre herkes kendine göre bir iş yapsın… Gayet mantıklı, peki nasıl uygulayacağız, her şeyi yazdık, hesap ettik, kitap ettik. Fakat bir sorun var, balıkçılar diyor ki, ‘zaten devlet uygulamıyor bu av yasağını, bizi kötü vatandaş durumuna düşürme hoca, git devletle konuş 2 yıllığına av yasaklarını kaldırsın!’ Sürekli ‘av yasakları olsun’ diyen ben, bu sefer Tarım Bakanlığı’nın kapısını ‘av yasaklarını kaldırın!’ diye çaldım. Ne dediler, sizce? Siz olsaydınız, ‘ya hoca Allah razı olsun ne güzel bir şey yapıyorsun’ derdiniz eminim buna, ama Tarım Bakanlığı beni mahkemeye verdi. ‘İnci Kefalinin neslini tükettirmek, balıkçılarla çıkar ilişkisine girmek, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi ile Tarım Bakanlığının arasını bozmak’ suçlamasıyla hâkimin karşısına çıktım. Çok şükür orda da beraat ettim, kurtardım paçayı. Yüzümüz ak, çünkü yaptığımız kötü bir şey yoktu. Oradan karar çıkmayınca, balıkçılar dedi ‘hoca zaten biz şüphelenmiştik, sen bize tamam dedin, bizi ikna ettin, ama gittin dedin ki, sakın kaldırmayın av yasaklarını...’. Hani devlete küsüz ya, bu sefer balıkçı ile de aramız bozuldu. Kaldık orta yerde.”

 

“ÖLÜRSEN ÇOCUKLARA BAKARIM”
Bu sırada kaçak avlanmanın devam ettiğine dikkat çeken Prof. Dr. Mustafa Sarı, şunları anlattı:
“Ne yapabilirim? İnci Kefali çaresiz bu arada… Tonlarca balık avlanmaya devam ediliyor halen… Bir arabam var, Van Gölü’nün etrafında dolaşarak sürekli insanlara anlatıyorum, eğitim setleri var elerlimde sürekli anlatıyorum. İşin başında yalnızdım, ama daha sonra bir sürü kurum kuruluşun içinden bir sürü vicdanlı insanlar var, bir şeyler değişmesi gerektiğine inananlar, bana destek olmaya başladılar. Ve bu turlar sonuç vermeye başladı. Kaçak avlanma bir nebze de olsa önlenmeye başlandı. Kamu kurumları harekete geçmeye başladı. Çünkü sürekli İnci Kefaliyle ilgili haberler çıkıyor, sürekli bir şeyler oluyor. Bundan biraz kaygı duydular, bu beni çok mutlu etti. Ama kaçak balıkçıları çok mutsuz etti. Onlar baktılar işin ucu kötüye gidiyor, bir taraftan siyasi baskıyı artırdılar, ‘alın bu Mustafa hocayı buradan biz istemiyoruz’ diye siyasi baskıyı artırdılar, bir taraftan da bana tehdit telefonları arttı. Böyle olunca korktum ve bir yol ayrımına geldiğimi düşündüm. Çünkü bir karar verecektim, ya devam edecektim ya da bırakıp başka bir yerde hayatımı sürdürecektim. Eşimle konuşmaya karar verdim; dedim ki, ‘yol ayırımındayız, bugüne kadar yaptıklarımızı ya bırakıp gideceğiz, ya da devam edeceğiz.’ ‘Ölecek kadar bu işi istiyor musun?’ dedi, ‘istiyorum’ dedim. ‘O zaman devam et sen ölürsen çocuklara ben bakarım’ dedi. Bu verdiğimiz karar, tüm ailemizin hayatını pozitif yönde etkiledi. Negatif de etkileyebilirdi, öle de bilirdik, ama bugün eğer burada konuşuyorsak, bu negatifin üzerinde durmaya hiç gerek yok.” 

 

BALIKÇI UFKUMU AÇTI”
Bir balıkçı ile yaptığı sohbeti aktaran Prof. Dr. Mustafa Sarı, kaçak avlanmayla ilgili verdiği mücadeleyi şu sözlerle sürdürdü: 
“Ve bu eğitimler esnasında bir balıkçı bir gün bana bir şey söyledi, dedi ki; ‘sen gelisen bize anlatisen, biz diyiğ he valla he valla, sonra sen gidisen işine biz de gidiğ işimize, babam bu iş böyle olmaz. Sen beni kendine yardımcı yapacaksan, bana çok da para vereceksen, sonra ben gidecem derenin kenarına, elime alacam bir sopa geleni de dövcem, gelmeyeni de dövcem, bak sorun nasıl çözülür?’ Bizim balıkçının önerisinin yanlış olduğunu tartışmaya gerek yok, fakat Allah ondan razı olsun, ufkumuzu açtı. Çünkü ben gidiyorum, anlatıyorum, diyorum ‘Ahmet dayı ekosistem diye bir şey var, çiçekler, balıklar, böcekler her şey bu ekosistemin içinde, sen şimdi bu balıkları avladığında bu zincir kopuyor’, Ahmet dayı dinliyor, ‘he vallah’ diyor. Çiçeklerden bahsediyorum, ‘he vallah’ diyor. Sonra ben gidiyorum üniversiteye, o da kaçak balıkçıları toplayıp balık avlamaya gidiyor. Anladık ki, mekanik ekoloji anlatımımız işe yaramıyor ve bize anlatılan Katılımcılık Teorisi, en azından Van Gölü çevresinde, çevresel konularda çalışmıyor. Yeni bir balıkçılık modeli getirmiştik, bu kez de yeni bir katılımcılık modeli geliştirdik. Tamamen özgün bir ekoloji anlatımı benimsedik ve bu sonuç verdi. 15 balıkçı köyünün 12 tanesi kaçak avcılıktan vazgeçti. 3 tane kaldı ama… Onlar diyor ki, ‘bizi öldür, bu köyde bir kişi bile kalsa bu balığı avlayacak.’ Bildiğim her şey iflas etti, bilim iflas etti, ben köylü kökenliyim, köylünün davranışını bilirim, yok arkadaş çalışmıyor. Bu sefer yolumuzu aydınlatmak için Van Gölü Çevresinde Sosyo-Folklorik Araştırma diye bir araştırma başlattık. Vazgeçenler neden vazgeçti, vazgeçmeyenler neden vazgeçmiyor, bunu bulmak için harekete geçtik. 8 köy hedeflemiştik, 24 köyde durabildik. İnanılmaz bir sonuç çıktı. İşte sonuçlar burada. Bu insanlar sadece kaçak balık avlanma meselesine karşı çıkmıyorlar, her şeye direniyorlar.”

 

KADINLARIN ROLÜ
Kaçak avlanma konusunda en son kadınları devreye soktuklarını ifadeden Prof. Dr. Mustafa Sarı, şunları anlattı:
Peki, ne yapalım, nerden başlayalım? Bu esnada şeyi görmüştük, eşine ulaştığımız, hanımlara ulaştığımız balıkçıların kısa süre içinde kaçak balıkçılığı terk ettiğini görmüştük. O zaman, dedik ki ‘hanımlardan yürüyelim!’, çünkü, bizim kültürümüzde her ne kadar ataerkil bir toplumsak, erkek hakimse de, erkeğin ne diyeceğine genellikle arkada Ayşe teyzem karar verir. Bir kere söyler ama, tekrar etmez. Biz de dedik ki, ‘Van Gölü Çevresindeki Balıkçı Köylerinde Doğru ve Dengeli Beslenmede Balığın Yeri ve Önemi.’  Ve bu çalışmayla 24 köyde kadınlara yönelik çalışmalar yaptık. Ve sonuç itibariyle, balıkçılıkta ısrar eden köye gittiğimizde, bir balıkçı eşi, kocası ve oğulları kaçak balık avlamaya gidemesin diye, balıkçı teknesinin üstüne bu tezek yığınını yapmış, tezek. Gözlerimizi yaşartan böyle bir olayla karşılaştık. Yani bizim bu zahmetli, meşakkatli İnci Kefali ile ilgili mücadelemizde son noktayı, kocaman noktayı, geri dönülemez noktayı, umut dolu noktayı analar koydu, kadınlar koydu. Onlara hürmet ediyoruz.”

 

GÖÇÜ İZLEMEYE DAVET
İnci Kefali balığının direngen ve güçlü bir balık olduğunu, yaşamında yaptığı işle ilgili cesaret toplamak isteyenlerin mutlaka İnci Kefali göçünü izlemesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Mustafa Sarı, konuşmasını şu sözlerle noktaladı:
“Peki, nereye geldik biz şimdi? Geldiğimiz yer bu, kaçak balıkların satıldığı meydanda şimdi İnci Kefali heykeli var, Van’da, Van Gölü’nün çevresinde, İnci Kefali Ortaokulu var, İnci Kefali İlkokulu var. Van Emniyet Müdürlüğü, Erciş Kaymakamlığı, Muradiye Kaymakamlığının logosunda atlayan İnci Kefalleri var. İnci Kefalinin cirosu 1,2 milyon dolardan, 12 milyon dolara çıktı. Ben devlet memuruyum, benim maaşım aynı. Bu para oradaki insanların cebine girdi. İnci Kefali yolculuğu, işte böyle zorlu bir yolculuk… Ve İnci Kefali bugün, Van Gölü’nde yaşamına devam ediyor. İnci Kefali asırlardır derelere gelmeye devam ediyor, vazgeçmediği için İnci Kefali yaşamaya devam ediyor, bu şelaleden asla geri dönmez. Eğer cesaret toplamak isterseniz, bahar aylarında, gelincikler açtığında, İnci Kefalları Van Gölü’nün çevresinde, hasretle sizi bekliyor olacak. Saygılarımla.” 
Prof. Dr. Mustafa Sarı’nın, İnci Kefali’nin korunması ve bu konuda yapılan çalışmalarla ilgili “Vazgeçme” isimli bir de kitabı bulunuyor. 
Özel Haber: Adil HARMANCI

Kaynak: (Prestij Haber Merkezi) - Prestij Haber Merkezi

Prof. Sarı'dan etkileyici bir sunum; 'İnci Kefali' Manisa’da anlatıldı