PKK ve IŞİD emperyalizmi perdeliyor!

Ömer Altaş

VAN 9.10.2014 10:06:53 0
PKK ve IŞİD emperyalizmi perdeliyor!
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Küresel güçler, jeopolitik kurulu düzene yeni bir aktörün katılmasını anlamlı bulmaz.

Kartları yeniden karmanın maliyetine neden katlansınlar?

Bu nedenle hayvani bir refleks verir, sürüye dâhil olan yabancı aktörü bitirirler. Veya ancak tecavüz ettikten sonra sürüye katarlar.

Türkiye, 100 yıl aradan sonra yeni devlet kurgusuyla bir kez daha Batılı ‘dünya rejimi’ karşısına çıkmak istiyor.

Dünya rejimi, Türkiye’nin almak istediği yeni rolü ve bölgesel sorumluluk zihniyetini fazlasıyla gereksiz görüyor.

Küresel vesayet rejimi, Türkiye’ye, kendisinin verdiğinden daha çok mana yükleyerek ona, küllerinden doğan bir imparatorluk psikolojisi ile muamele ediyor.

Batılı içgüdüsel tepki, Türkiye içinde de karşılığını buluyor, bu refleksif tepkiye, tersten imparatorluk iddiası taşıyan bir psikoloji ile karşılık veren ideolojik sınıflar oluşuyor.

Yeni Türkiye figürü, reel dinamiklere dayandığı ve demokratik aşamaların tamamının hakkını vererek geliştiği için bir solukta yok edilebilir değil.

Yeni aktörün, zayıflatıldıktan sonra, güçlü bir darbe ile yıkılması gerekiyor.

Bu izolasyonu, ambargoyu, şeytanlaştırmayı, itibarsızlaştırmayı, ekonomik komploları, iç savaşı, kaosu, istikrarsızlığı, güvensizliği, şiddet görüntülerini, yönetilemezliği gerekli kılıyor.

Dünya rejimini idare eden emperyalist network, bu nedenle ve sürekli çok versiyonlu plan kuruyor.

Bir plan faş olunca yeni sürümünü devreye sokuyor. Bunun için bilindiğinin aksine çok fazla çaba sarf etmesi de gerekmiyor.

Sadece her plan, kendi dokusunu alevlendirecek özel bir kıvılcım beklemesi gerekiyor.

PKK ve piyon yapılar, Çözüm Süreci'ni sabote etmek için, bugüne kadar Öcalan’a rağmen bir şey yapamama durumuyla kıvranıyorlardı, şimdi yeterince etkili bir bahane bulduklarına inanıyorlar.

Bu nedenle sokakları ateşe veriyorlar.

Bugün Türkiye, Ortadoğu’nun yeni ve metanetli aktörü.

“Toplum/halk” haricinde kalan; “milli”(!) siyasal, ideolojik, hatta sivil ve sosyal bütün üst yapılar bu müesses dünya rejiminin bir parçası.

Totaliter dünya rejimi; istediği “milli unsuru” istediği zaman devreye sokabilecek bir vesayete sahip, “milli yapılar” da bu fonksiyonelliğe hazırlar zira göbekten bağlılar.

Birbirinden farklı görünen ve hatta birbirine düşman olduğu tescillenen “milli üst yapılar” bile bu anlamda tek kontrol merkezinin memurudurlar.

Kullanım tarihleri ve kullanılış biçimleri farklıdır.

Bu yapıların adı bazen Paralel örgütlenme olur.

Bazen Gezi Parkı platformu olur, bazen PKK, bazen Ulusalcılık.

Bazen TÜSİAD olur, bazen Hürriyet Gazetesi.

Bazen de dış tandanslıdır; ya IŞİD olur, ya PYD.

PYD ve IŞİD kendi sosyolojilerinin ürünüdürler, gerçeklikleri ile yaşarlar.

Bazılarına, şu konjonktürde afaki gelir ama emperyalist network onların arzu ettiği gibi çalışmıyor: Türkiye’ye sınırı olmasaydı IŞİD Kobani’yi işgal etmeyecekti!

Öyle görülüyor ki, Kobani’yi İŞİD’e verecekler.

Kobani’yi; kendilerine ait ama zayıf ve beceriksiz bir kantonun eline bırakıp sürekli tedirgin olacaklarına yine kendilerinden olan güçlü ve daha manidar bir örgüte teslim ederek kafalarını rahatlatacaklar.

Bununla; devletin en büyük projesi olan Çözüm Süreci'yle giderek daha fazla Türkiye’nin nüfuzuna giren Kürdistan olgusunun bütünlüğünü bozacak ve yönünü değiştirmiş olacaklar.

Esed’in (İran-ABD-Rusya) iktidarını da kuzeyden tahkim etmiş olacaklar.

Bir süredir ABD (İsrail-İngiltere) ve İran (Rusya-Almanya) bu bölgede birlikte iş görüyorlar.

IŞİD bir ABD- İran projesidir.

Rolünü iyi oynasın ve âlemşümul ümmetin masum çocukları katılmaya devam etsin diye Sünnicilik yapmaktadır, hilafetçilik oynamaktadırlar.

Sular durulduğunda bunu (bu kez) herkes görecektir.

İçinde İsrail’in, içinde Rusya’nın olduğu bir ABD ve İran dilemmasının hiçbir şeyine güvenmemek gerekir.

Türkiye bu çatışma ortamında iki aktivite içinde olmalıdır. Bir; Türkiye, ülke olarak savaşa bulaşmadan “aktif sabır” göstermelidir. İki, Türkiye; İran, ABD, IŞİD ve PKK arasında “aktif lobi” siyaseti yapmalıdır.

Kobani’yi bahane ederek gerçekleşen şiddet olayları, Gezi Parkı sosyolojisinin ve psikolojisinin çok uzağındadır.

Kobani olayları toplumsal karşılık bulamayacak ve kendi içinde tükenecektir.

Bu konuda Türkiye’nin alnı her zamankinden daha aktır.

Çözüm Süreci varlığıyla bu komployu da Gezi’den daha az maliyet harcayarak sırtından atacaktır.

Yeni Ortadoğu projeksiyonunda, Türkiye’nin belki de reel tek kozu, ne ekonomisi ne jeopolitik konumu ne de başka bir değeridir sadece “başına buyruk” (itiraz edebilme) tutumudur.

Türkiye, sadece bu siyaseti terk ettiğinde yenilecektir.