PKK, özünde var olan vandallık üzerinden tekrar terörize mi edildi?

'Birileri dünyanın en nefret ettiği örgüt olan IŞİD’e karşı mücadele yürüten PKK’yi, özünde varolan vandallık, başkasına tahakküm kurma isteğiyle baş başa bırakarak terörize etmiş olabilir mi?'

VAN 12.10.2014 16:50:19 0
PKK, özünde var olan vandallık üzerinden tekrar terörize mi edildi?
Tarih: 01.01.0001 00:00
 IŞİD’in Kobani’ye yönelik saldırıları gerekçesiyle yapılan protestolarda ortaya çıkan can kayıplarının ve yıkımların yankıları devam ederken, sitemiz yazarlarından Zafer Burakmak, olaylarda devletin rolü üzerinde durmuş.

Zafer Burakmak'ın yorumu:

“IŞİD’e Karşı Savaşan Güç”ten Dükkân Yakmaya!


Örgütlerin şiddet üzerinden tahakküm kurma niyet ve çabalarını en iyi bu bölge insanı bilmektedir. Bölgede son otuz-kırk yılda var olan örgütler, bu gerçeği solcu, milliyetçi, dini vb farklı maskeler üzerinden bölge insanına göstermiştir. PKK’nin hala tam olarak aşamadığı ilk yazılı kaynağı olan “Kürdistan’da Zorun Rölü”nde kabul ettiği “varlığını şiddet üzerinden kabul ettirme” tezi sadece devlete yönelik değil, diğer farklı yapılara karşı da kullanılmıştır. Son Kobani olayları üzerinden de kendisi gibi düşünmeyen Hüda-Par tabanına aynı dil ile yaklaşılmıştır. Her olayda rutin hale getirilen parti ve dernek binalarının taşlanması, molotoflanması bu kez yaşanan kaos ortamıyla çığırından çıkmış ve onlarca insanın hayatını kaybetmesine neden olmuştur. PKK’nin kendisi dışındakilere yönelik tavrının ne olduğunu tartışmaya gerek bile yok. Ancak olayların bu seviyeye gelmesinde devlet güçlerinin de dahli bulunmaktadır.

İlk bir kaç gün içerisinde yaşanan ölümlerin hiçbiri polis şiddetiyle gerçekleşmedi. Kürdistan’da yaşayan herkes bunun polisin merhametinden değil ancak ve ancak sokaklardan çekilmesiyleolabileceğini bilir. Nitekim olayların ilk günlerinde ortalarda görünmeyen kolluk güçlerinin sokaklara dönmesiyle ölü sayısı polis kurşunlarıyla hızla arttı. PKK’ye yakın kesimler polisin serhildan karşısında duramadığını iddia ediyorlar ancak bölgede birçok olaya şahit olanlar polisin hiç direnmeden karakollara çekildiğini gözlemlediler.

Polisin sokaklardan çekilmesini hükümetin çözüm sürecinin selameti için istediğini düşünebiliriz. Ki muhakkak büyük bir etkisi vardır. Ancak çekilmeyle beraber PKK’nin gençlik yapısı YDG-H’nin işi mütedeyyin kişilere saldırmaya, dükkan ve araçlarını yakmaya kadar götürmesi adeta bir kaos ortamı yarattı. Sonuç, 1990’larda Kürdistan’ın belleğine kanlı bir kesit olarak geçen çatışmanın hortlama korkusu ve talan edilmiş bir bölge.

Bununla beraber polisin çekilmesinin –sebep midir bilmiyoruz ama- sonuç olarak devletin elini güçlendiren yönleri de var. Örneğin çözüm süreciyle beraber tartışılan demokratik özerkliğe PKK’ye destek vermeyen büyük bir kesimin karşı olduğu bilinen bir gerçek. Bunun sebebi de PKK’nin jakoben ve başka fikir ve örgütlenmelere yaşam hakkı tanımayan yaklaşımıydı. Bu son olaylar bu kanıyı pekiştirdi. İleriki dönemlerde tartışılacak bir özerklik teklifinde bölgenin özellikle mütedeyyin kesimlerinde bugünlerdeki saldırılar bir karşıtlık doğuracaktır.

Bunun yanında bizce devleti asıl rahatlatan dış kamuoyuna verilen intiba ile ilgiliydi. PYD Eş Başkanı Salih Müslim, açık bir şekilde “bize gelecek silahlara Türkiye engel oluyor” demişti. Dünya kamuoyunda IŞİD’e karşı oluşturulan karşıtlık “IŞİD’e karşı direnen Kürt güçleri; YPG” tanımlaması üzerinden gittikçe bir meşruiyet alanı açmıştı. Hatta Birleşmiş Milletler (BM) Suriye Özel Temsilcisi Staffan  de Mistura, Kobani için Türkiye’ye “bölgedeki savaşa gitmek isteyen gönüllülerin ve  beraberindeki ekipmanların geçişine izin vermesi” çağrısı yapmıştı. Koalisyon güçlerinin son günlerde Kobani etrafındaki IŞİD mevzilerini vurması da PYD’yi daha bir dünya gündemine oturtuyordu. Bunun yansıması ise PKK/PYD’yi olumlar nitelikte idi. Almanya dahil birçok Avrupa parlamentolarında IŞİD’e karşı savaşan PKK’nin “terör listesi”nden çıkarılması tartışmalarıyaşanıyordu. Hatta en son Meksika’dan ABD’ye yasadışı yollardan girmeye çalışırken yakalanan 4 PKK’liyi sınırdışı eden ABD İç Güvenlik Bakanı Jeh Johnson, PKK'yi "Irak'ta Kürt bölgesini savunan ve IŞİD ile savaşan bir organizasyon" olarak tanımladı.

PKK’ye dönük bu olumlu yaklaşımlar Türkiye’de büyük bir rahatsızlık yaratmıştı. Devletin en tepe ismi olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın son dönemlerde konuştuğu her yerde “Bizim için IŞİD neyse PKK da odur” sözü bundan kaynaklanıyordu. Kobani eylemlerinde polisin sokaklardan çekilmesi ve YDG-H’nin vandallığı, PKK’nin terör örgütleri listesinde bulundurulması için epey bir malzeme verdi hükümete; bir il emniyet müdürüne silahlı saldırı, 2’si polis 40’a yakın ölü, 360 yaralı, 212’si okul, 67’si emniyet, 25’i kaymakamlık, 29 parti binası, çocuk yuvaları, Kızılay kan merkezleri, belediye binalarının aralarında olduğu 780 bina, bütün toplam olarak da bin 113 bina yakılmış veya tahrip edilmiş. Şiddet eylemlerinde özel araçlar, belediye araçları, ambulanslar ve polis araçları yakılmış ve toplamda bin 177 araç kullanılamaz hale getirilmiş bulunuyor.

Polis, olayların daha fazla büyüyüp çözüm sürecini sekteye uğratmaması için çekilmiş olabilir. Ancak sonuç olarak IŞİD’le mücadele eden meşru bir örgüt olma yolunda ilerleyen PKK, parlamentolardaki tartışmalarda karşıt tarafa epey bir malzeme verdi gibi. Her meseleye sonuç odaklı bakmanın gerçeği tam olarak yansıtmayacağını bilerek yine de şu soru akıllara takılıyor: Birileri dünyanın en nefret ettiği örgüt olan IŞİD’e karşı mücadele yürüten PKK’yi, özünde varolan vandallık, başkasına tahakküm kurma isteğiyle baş başa bırakarak terörize etmiş olabilir mi? Bu soruyu cevaplamak yada devletin işine gelen bu ağır bilançonun hesaplı olup olmadığını bilmek imkansız ancak sonuçta eline dünya kamuoyunda kullanabileceği çok iyi bir malzeme geçtiği aşikar. Bunca ölüm ve yakıp yıkmanın Kobani'ye faydası ise daha çok tartışılacak...

ISLAH HABER