Pis bir gerçek güzelim teoriyi mahvetti

İbrahim Kiras

VAN 1.11.2018 09:36:12 0
Pis bir gerçek güzelim teoriyi mahvetti
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Özellikle sosyal bilimcilerin kendi çabalarının zayıf tarafını ifade etmek için kullandıkları ironik bir ifadedir başlıktaki söz. Ne de olsa teoriye uygun bir toplum bulmak veya daha doğrusu toplumsal olayların teoriye uygun şekilde gerçekleşmesi her zaman mümkün olmuyor. Geçmişte olup bitmiş hadiseleri incelerken işe yarayan -veya işe yarar görünen- teorilerinizin aslında hiç de işe yaramaz olduğunu gösterecek bir gelişme her an karşınıza çıkabiliyor.

Ne var ki “gerçek bilim adamları”nın her zaman yüzyüze olduğu bu risklerle hiçbir zaman karşılaşmayan “ideolog bilimadamları” da var. Hatta bunlardan bizim toplumumuzda daha fazla var. Bunlar geçmişte olup bitmiş hadiseleri bile açıklama yeterliği taşımayan birtakım teorik yaklaşımları kullanmaktan vaz geçme ihtiyacı duymuyorlar. Çünkü teoriden ziyade inanç anlamı taşıyan yaklaşımlarıyla dünü de bugünü de yarını da rahatça açıklıyorlar.

Ama ne yazık ki küçük bir kusuru var bu açıklamaların: Ortadaki gerçeklerle ilgisi yok. Yani pis bir gerçek güzelim teoriyi mahvediyor. Ama bunun da bir çözümü var: Gerçekleri inkâr etmek. Trump’ın meşhur ettiği tabirle “alternatif bir gerçeklik” yaratmak ve ona inanmak. Kendi gerçekliğinize inanırsanız hiçbir başka gerçek sizin güzelim teorinizi mahvedemez. Kendi açıklama modelinizi doğrulamayan her türlü gerçeği siz kolayca yanlışlarsınız.

***

Doğru tahmin ettiniz… Önceki gün 95. yıldönümünü idrak ettiğimiz cumhuriyet hakkında yazılıp çizilen ve ezbere konuşulan laflar bana bu meseleyi düşündürttü.

Cumhuriyetimizin 95 yıllık bir mazisi var. Buna ilaveten, toplumumuzun idrak ettiği yaklaşık iki asırlık bir modernleşme süreci var. Bu süreçlerde neler olup bittiği, neler yaşandığı, hatta neyin niçin olduğu gizli saklı veriler değil.

Ama aydınlarımıza bakarsanız, durum öyle değil sanırsınız. Neyin ne olduğu konusunda herkesin kendine ait ayrı bir gerçeklik kabulü var okuryazarlarımız arasında. Yalnızca bir konuda uzlaşma mevcut gibi görünüyor: Yaşananların toplumsal gelişmelerin ve gerekliliklerin değil tamamen politik etkilerin -veya tercihlerin- sonucu olduğu görüşünde uzlaşma var. Yani gerçekliği yok sayma yaklaşımında.

***

Türkiye’nin yakın tarihi bağlamında öncelikle “dünyayı baştan aşağı değiştirmiş olan” modernite gerçeği yok sayılmakla işe başlanıyor. Oysa bu gerçek bizim de son iki asır boyunca yaşadığımız toplumsal/kültürel değişimlerin en büyük itici gücü. Modernitenin gereklilikleri toplumsal düzenin ve bu düzenin dayandığı anlayışın bütünüyle yenilenmesinin asıl aktörüdür. Siyasetin veya başka birtakım “güç”lerin bahanesi değildir.

Dini kuralların yorumlarının “güncellenmesi”nden, edebiyat dilinin sadeleşmesine kadar ne kadar toplumsal yenileşme adımı varsa modernitenin gereği ve bu sürecin ürünü olarak hayat bulmuştur. Mesela gazete de modernetinin ürünü, roman da. (Bizim için tiyatro da.) Diğer yanda anayasal ve parlamenter siyasi düzen de milli devlet (ulus-devlet) yapılanması da.

Bu çerçevede gelişen politik tercihler ise sebep değil sonuç olarak görülmek durumunda. Bu anlamda siyasi gelişmeleri sebep-sonuç ilişkileri içinde açıklamak ülkeyi yöneten kişilerin bir sabah uyanıp bir şeyleri değiştirmeye karar verdiklerini farz ederek bunları izaha çalışmaktan çok daha kolay zaten.

Yaşanan sorunlar da temel olarak değişimin/dönüşümün doğal sancıları olarak kabul edilirse sözkonusu süreç içinde aktörlerin yaptıkları hataları veya sürecin gerekliliklerini siyasi amaçları için suiistimal etmelerini ve toplum kesimlerinin kendi çıkarları doğrultusunda gösterdikleri reaksiyonun yol açtığı zorlukları tartışmak için sağlıklı bir zemin bulmuş oluruz.

Yoksa gerçeği elimizden kaçırırız, gerçek elimizde olmayınca da sorunlarımıza işe yarar çözümler bulamayız. Bu durumda, işine gelmeyen gerçekleri değerlendirmek yerine işine gelen komplo teorileriyle oyalanmaya meyyal olan ve mevcut sorunlardan bir diğerini sorumlu görüp kendini temize çıkaran farklı toplum kesimleri arasında barışı tesis etmek de mümkün olmaz. Özellikle aydınlarımızın gerçeklikle ilişkisi bu problemli anlayış çerçevesinde devam ederse ülkeye kolay kolay huzur da gelmez.